Dört dost...

Nazım Hikmet, Vala Nurettin, Faruk Nafiz ve Yusuf Ziya,

Dördünün de amacı bellidir. İşgal altındaki İstanbul'dan uzaklaşıp Milli Mücadele'ye katılmak ve ellerinden gelen her şeyi vatanın müdafaası için yapmak...

Dört Şair, 1920 yılının son gecesi İstanbul'da Milli Mücadele'yi destekleyen zabitlerin ve hatırı sayılır insanların da yardımıyla Yeni Dünya adlı vapura bindiler.

Amaçları belliydi...

İstanbul'un havasını, hayatını ve ruhunu bozan işgalin pençesinde nefes almaktansa Ankara'nın bozkırında mücadele etmek daha şerefliydi.

İngilizlerin Yeni Yıl kutlamaları sayesinde, Boğazdaki gemi denetim kontrolünü sorunsuz geçip sessizce açıldılar Karadeniz'e.

Dört şair, dört düşünür ve en önemlisi vatan için can vermeye hazır dört azimli gençtiler...

Nazım Hikmet'i ve dostlarını ilk karşılayan ise emeğin başkenti Zonguldak halkı olmuştu.

İşgale maruz kalmamış her toprak o dönem kutsal addedildiğinden Vala Nurettin ve Nazım Hikmet, kendilerini alkışlarla selamlayan Zonguldaklı kayıkçılarla limana çıktıklar ve ilk olarak Karaelmas'ın kömür kokan taşını öpmeye başladılar.

Zonguldak halkı heyecanlıydı. Çoktan haberini almışlardı Millici Şairlerin. Bu genç yaşta vatanı müdafaa için, Mustafa Kemal'in emrine girmek maksadıyla Ankara'ya yol alan şairleri görmek için sıraya dizilmişlerdi.

Herkes sokaklardaydı...

Vapura hızla yaklaşan kayıkların içindeki gençlerin elinde rengarenk çiçekler, dillerinde marşlar, kalplerinde ise bağımsızlık aşkı vardı.

Zonguldak Halkı Millici şairleri o gün bağırlarına bastılar.

Nazım Hikmet ise ilk defa bu kadar heyecanlıydı. Dostu Vala'ya tebessümle baktı ve ısrarlara dayanamayarak ilk defa toplum içinde şiirlerinden bir tanesini haykırarak seslendirdi.

Zonguldak'ın ileri gelenleri, Nazım Hikmet ve dostları için mükellef sofralar hazırlarlar. Çeşit çeşit mezeler ve yöresel birçok yiyecek sundular gençlere.

Zonguldak'ın karasına bulanmamış şık kıyafetleriyle genç şairleri Fener'de misafir edenler.

Resmi olarak devlete ait olsa da, günümüzde de var olduğu gibi taşeronlar, maden işletmelerinin tüm yönetimine hakimdir. Bugün devletin verdiği resmi işletme hakkı o dönemlerde genellikler Rum ve Ermeni taşeronların elindedir. Fransızların maden endüstrisinin teknolojisinden yararlanan bu gayri müslim taşeronlar zenginleştikçe Zonguldak halkı sefil bir hayatın ızdırabı ile yaşamayı kader olarak adlandırmayı adet haline getirmişlerdir bile.

Mükellefiyet çilesini yaşamış bu halk, şehrini ziyaret eden bu dört şairi bağrına basmak için yollarını gözlemektedir.

Mükellef sofralarla karşılanan Nazım Hikmet'in dikkatini, gözleri cevher gibi parıldayan madenciler çeker.

Sadece gözlerinin karası ve tebessüm eden çehreleri görünen siyahlar içindeki maden işçileri...

Kış ayı olduğu halde üzerilerinde birkaç çaputla, madene girmeden şehirleri ziyarete gelenleri görmek maksadıyla ve ellerindeki kazmalarıyla sıraya dizilmiş onlarca emekçi ve Nazım Hikmet....

İlk defa emek kavramını, işçinin ızdırabını ve yoksulluğunu Zonguldak'ta tanımıştır Nazım Hikmet...

Kara toprağın bahtı kara yiğitlerinin halini gören Nazım'ın hüznünü fark eder Vala Nurettin.

Vardiya değişimi yapan ve toprağın acımasızlığının derinliklerine sadakatle inen bu halk, Türkiye'nin enerjisini sağlayan halktır.

Zengin sofralar, mezeler, rakılar ve şık insanlarla oturulan meclisin hemen yakınlarında ekmek parası için, karalara bulanmış bir halkın sessiz çığlığını hisseder Nazım Hikmet.

Zonguldak'tan ayrılma vakti geldiğinde vapura binen Dört Millici Şair şehre bakarlar ve kendilerini misafir edenleri selamlayarak İnebolu'ya doğru yol alırlar.

Nazım Hikmet'in ise aklında hala bahtı kara, siması kara ama kalpleri apak olan Zonguldaklı madenciler vardır.

Nazım ve Arkadaşları, İnebolu'dan Ankara'ya geçiş için bekledikleri on beş gün süre zarfında Almanya'da eğitim alıp Sosyalist fikirler edinmiş ve en nihayetinde vatanı kendi idealleri için kurtarma azmiyle Türkiye'ye dönmüş Spartakistler denilen Türk öğrenci grubu ile karşılaşır.

Spartakislerden Sosyalizmi ve işçi sınıfının ezilmişliğini defaatle dinleyen Nazım'ın aklına Zonguldaklı madenciler gelir. Sovyetlere gittiğinde, şiirlerinden etkilendiği Mayakovski'ye de Zonguldaklı madencilerinden bahseden Nazım'ın hayata bakış açısı yavaş yavaş değişmeye başlar.

Milli Mücadeye katılmak maksadıyla Ankara'ya giden Nazım Hikmet, burada Mustafa Kemal ile görüşür ve en nihayetinde Bolu'ya öğretmen olarak atanır.

Öğretmenliğin kendisi için uygun olmadığının farkına varan Nazım, Bolu'da tanıştığı İdari mahkeme vekil hakimi Ziya Hilmi Bey ve Vala Nurettin ile beraber Batum üzerinden Moskova'ya gitmeye karar verir.

Akçakoca üzerinden vapurla tekrar Zonguldak limanına yaklaşan Nazım Hikmet'i ise bu sefer karşılayan olmamıştır. Kendisinin vapurda olduğundan bihaber olan Zonguldak, yeraltından kara cevheri çıkarmaya devam etmektedir.

Yeni bir hayata yelken açan Nazım ise Zonguldak'ta gördüğü misafirperverliği ve karayağız delikanlıların karalara bürünmüş çehrelerini anımsayarak yoluna devam eder...

Kaynak:

Bu Dünyadan Nazım Geçti- Vala Nurettin

Nazım Hikmet- Memed Fuat

Tanıdığım Nazım Hikmet-Orhan Karaveli

Hava Kurşun Gibi Ağır- Hıfzı Topuz