Bu kez Zonguldak'tayım.
Ramazan nedeniyle Kamil Koç'ta bazı koltuklarda yüzde 50 indirim var: 30 liralık Zonguldak yolculuğu 15 lira.
Uzun bir aradan sonra şehirlerarası yolculukta otobüs kullanıyorum.
Ben kullanmayalı şehirlerarası otobüs teknolojisi gelişmiş.

Artık 'iyi' şirketlerin portföyünde Man'ın Fortuna ve Neoplan modelleri, Mercedes'in Travego ve O403'leri ile Setra'lar var.

Kamil Koç 2006 model kendine özel şekillendirilmiş MAN Fortuna kullanıyormuş daha çok.

Giderken Mercedes Travego ile gittim. Koltuklar ergonomik değil, bir türlü rahat uyuyamadım.
Koltuk arası boşlukları da çok yetersiz. Öndeki koltuk öyle yakın ki, kendinizi tost malzemesi gibi araya sıkışmış hissediyorsunuz.
Klima üfleme bölümleri de kötü tasarlanmış. (Otobüs tasarımcısı değiliz elbette, fikrimizi söylüyoruz :-)
Öndekinin yönlendirdiği klima doğrudan beni çarpıyor.

330 kilometrelik yol tam 5 saat sürüyor. Rota şöyle: Ankara otobanından Düzce, Akçakoca, Alaplı, Ereğli, Kozlu ve Zonguldak.

Capacanlı, sevimli Zonguldak'a yakışmayan bir terminali var:
Küçük, pis ve bakımsız. Şehrin merkezine çok yakın, 1.5 kilometre kadar.

Zonguldak'ın en manzaralı caddelerinden biri olan Hakimiyeti Milliye'nin üzerinde. Tam karşısında lunapark var.

Saat sabahın altısı ve uykusuz bir gece yolculuğundan sonra, şehrin merkezine doğru yürürken, NE İŞİM VAR Kİ ŞİMDİ BURADA diye söyleniyorum kendi kendime.

"Ekşi'deki Zonguldak notlarının büyük kısmı, şehrin griliği ve sevimsizliği üzerine. Bu saatte ilk izlenim olarak onlara katılıyorum: Hakikaten de öyle... İç kapayıcı bir Anadolu şehri."

Limana ulaşıyorum ve sonra vuruyorum kendimi dikey yola:
Önce Kadırga caddesi, sonra Kapuz caddesi. A işte şu alttaki de Fener mahallesi olmalı diyorum. Harika bir manzarası var.

Tepedeki devasa Atatürk Devlet Hastanesi binası önünden geçiyorum. Neden böyle zor bakılır, zor korunur binalar yaparlar ki... Sanki cadde daha öteye gitmiyor deyip gözüme kestirdiğim Fener mahallesine doğru yolumu çeviriyorum. (Halbuki devam etmeliymişim; daha ötesi Kilimli ve Karadon...)

Nefis deniz manzaralı, harika evler. Önlerinde pahalı arabalar. Zonguldak'ın zengin mahallesinde olmalıyım.

Tam yolun sonunda peşime bir köpek takılıyor. Tedirgin oluyorum, manzaranın tadını çıkartamıyorum. Kaçar gibi çıkıyorum o nefis sokaktan.

Mahalleyi Fransız ve Belçikalılar kurmuş: İlk maden işletmeciliğini de onlar yapmış. Bu yüzden Fener mahallsi SİT alanıymış.

Köpek beni korkutunca tekrar limana iniyorum. Yokuşu tırmanırken kaçırmışım. Güzel bir limanı var. Mendirek de gezinti alanı olmuş halka. (1953'te yapımı tamamlanmış mendireğin...) (Bu arada GEZİ YOLU'nu kaçırdığımı da sonradan farkediyorum. İkinci kez Zonguldak'a gidersem ilk işim bu tarafa gitmek olacak.)

Öğle yemeğimi yemek istediğim FERAH LOKANTASINI buluyorum çarşıda.
Fena değil. Bir esnaf lokantası. Şimdi üçüncü kuşak işletiyormuş.
Soruyorum: Etli sarma dolma var mı?
Maalesef Ramazan'da yapmıyorlarmış.
Dönüp gelince başka bir şey yiyeceğim demektir.
Lokanta NİZAM caddesinde.
Nizam, MECBURİYET CADDESİ diye anılan GAZİPAŞA caddesinin paralelinde.
(Her Anadolu şehrinde, şehrin bir tane bol mağazalı, cafeli lokantalı bir piyasa caddesi vardır. Bu caddelerin sayısı da bir ile sınırlı olduğu için, MECBURİYET CADDESİ adını takarlar...)
Lokantayı bulunca şehrin içlerine doğru bir yürüyüş yapmak istiyorum.
Kendimi BÜLENT ECEVİT CADDESİNE vuruyorum.
Cadde, bir vadiye giriyor.
Evler çevresindeki yamaçlara yapılmış.
Tatsız tuzsuz, girilmeyecek, görülmese de olur bir cadde.

Geri dönüyorum.
Yola çıkmadan önce fotoğrafını gördüğüm MADENCİ anıtının önünden geçiyorum tekrar.
Bir pidecide kahvaltı yapıp gazetemi okumak için limanda deniz gören çay bahçelerine gidiyorum.
Bir saat kadar Habertürk okuyorum. Burası keyifli, ama ben gezmeye geldim.
İleride gözüme kestirdiğim alış veriş merkezine gideceğim.
AVM

AVM'nin denize bakan kısmı da DEDEMAN otel olmuş. Rize'deki Dedeman gibi.

Saat 10:30 gibi alışveriş merkezinin önündeyim ama KAPALI: Daha açılmamış...
11'e kadar beklemek gerek.
Etrafa bakınırken alışveriş merkezinin gerisinde KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ kampüsünü görüyorum. Demek ki üniversite buradaymış.
(Bu arada Zonguldak'ta çekilmiş fotoğraflarım olsun istiyorum. Bir iki kişiden de rica ediyorum. Ama sonra yılıyorum. Keşke kendi kendime kendi fotoğraflarımı çekebilsem...)
Gelen ilk araca binip KOZLU'ya gitmeyi düşünürken (Orada Uzun Mehmet anıtını göreceğim), EREĞLİ minibüsüne biniyorum.
42 kilometrelik Zonguldak - Ereğli yolu 5 lira.
Ve 1 saatte Ereğli'de oluyorum.
Ereğli EGE KASABALARINA BENZER diye bazı yazılar okumuşum, o güzellikte bir yer bekliyorum.

Ama görünen Ereğli, pis ve karmaşık bir Anadolu kasabası. Hiç bir albenisi yok.
Derken minibüsüm otobüs terminaline giriyor.
Terminal sahilde.
MEĞER güzellik burada, bu sahildeymiş.
Hakkaten çok cici, fazlasıyla SEYİRLİK, iyi düzenlenmiş bir sahil burası.
Sahilin sonunda EREĞLİ DEMİR ÇELİK FABRİKASI var.
Hani şu OYAK'ın satın aldığı Türkiye'nin devasa YASSI ÇELİK ürtecisi. Kasabanın zenginliği bu tesisten geliyor.

Herkul - Herakles - Erikli - Edremit - Ereğli adları meğer Herkül'den gelirmiş.
Eğer bir yerin adı Ereğli ise oranın mutlaka Herkül ile alakalı bir hikayesi olurmuş.
Burası da öyle.

Arganotlar, efsanede ALTIN POST'u bulmak için yola çıktıklarında, Herkül de buralardaymış.
Ereğlililer sahile bir heykelini yapmışlar.
Sahil turu sonrası tekrar Zonguldak'a dönüyorum.
Çok acıktım.
Ferah lokantasına darın atıyorum kendimi ve sarma dolmadan sonra ikinci tercihim olan GÜVEÇ'i söylüyorum.
Fena değil.

Pilav üstü kuru + güveç + ayran için 11 lira ödeyip çıkıyorum.
Tuvalet sorunum devam ediyor. Ne yapsam acaba?
İSTANBUL PASTANELERİ iyidiri hatırlıyorum.
Hem TATLI yemeliyim, hem de tuvalet ihtiyacımı karşılamalıyım.
Gazipaşa caddesinde pastaneyi buluyorum. İki katlı FERAH bir mekan.
Spesiyallerinden biri ULUDAĞ tatlısı, dondurmalı.
Sipariş veriyorum.
Fena değil... Ve tuvalet: Harika... Belki de kentteki en iyi tuvalet. Aklınızda olsun. Gayet ferah ve temiz.
İki ihtiyacımı burada karşılayıp, 1.5 saat kadar okuyarak dinlendikten sonra çıkıyorum.
Artık kente VEDA vakti.
Tekrar merkeze yöneliyorum. Acılı caddesini bulmak istiyorum.
Kentin merkezi çok canlı, bana çok sevimli geliyor.
Bu güzel şehri görmeseydim hakkaten kendimi EKSİKLİ hissederdim.
İyi yaptım da geldim...

2010 Zonguldak turu....
Paylaşım: Yaya Gezer.
Zonguldak Nostalji.

Editör: Pusula Gazetesi