ZOKEV'in konuğu olarak Zonguldak'a gelen Yazar Müslüm Kabadayı, "Dünya üzerinde tek kişinin konuştuğu 51 dil var ve bunların 28'i Avustralya'da. Bunun dışında 500 kadar dilin yüzün altında, 1500 kadarının binin, 3000 kadarının on binin ve 5000 kadarının da yüz binin altında konuşanı var. Dünya dillerinin % 96'sı nüfusun yalnızca % 4'ü tarafından konuşulduğuna göre, bir yığın dilin yok olmaya yüz tutması hiç de şaşırtıcı değil" dedi.

Yazar Müslüm Kabadayı Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfının konuğu olarak geldiği Zonguldak'ta okurlarıyla söyleşerek kitaplarını imzaladı. Zonguldak Sergi Odasında, "İnsanın biyolojik ve kültürel evrimi" başlıklı bir de sunum yapan Kabadayı'nın biyolojiden antropolojiye, yerel kültürlerden dil özelliklerine kadar pek çok alanda gezinerek yaptığı sunum izleyenlerden büyük beğeni aldı. ZOKEV Yönetim Kurulu Üyesi Üzeyir Karahasanoğlu'nun kendini tanıtımı ve nelerin konuşulacağına dair yaptığı kısa sunuşun ardından söz alan Kabadayı, insanın biyolojik evrimini anlatırken, "Yaşamın, dolayısıyla canlının ileri-geri sıçramalarla değişime uğradığı ya da evrimleştiğini biliyoruz. İnsan türünün evrimi açısından, "Australapithecus"un iki ayağı üzerinde yükselmesi ilk önemli sıçramadır. Bilim insanı Zeresenay, dil kemiğinin (hyoid) erken bir örneğini bu homonidin fosilinde buldu. Bu gırtlak gelişimi için geçirilen evrimin bir örneğiydi. 'Homo habilis' ise, hem iki ayağı üzerinde tam dik durması, hem de alet kullanmaya başlamasıyla ikinci önemli sıçramayı yaptı. 'Homo erektus'un ateşi bulması ve kontrol ederek eti pişirip yemeye başlaması, zekanın gelişmesi bakımından daha ileri bir sıçrama oldu. Çünkü daha çok et yemeye başlayan ilkel insan daha fazla protein alınca, beyni büyüdü. Modern insanın son halkası olan "homo sapiens"in aletten alet yapması ise, insanın kültürel evriminde büyük bir sıçramayı oluşturdu dedi.

BİYOLOJİK EVRİMLE KÜLTÜREL EVRİM BİRBİRİNİ ETKİLER

İnsanın yaşamsal etkinlikleriyle ortaya koyduğu her şey kültürü oluşturduğunu söyleyen Kabadayı, "Kültür, bir kuşaktan diğerine aktarılır. Böylece biyolojik evrimle kültürel evrim diyalektik olarak gelişir. Kültürel evrimin biyolojik evrimi etkilemesine ilk çarpıcı örnek şudur: Toplayıcılık-avcılık döneminin başlarında homonidlerin parçalamaya yönelik dişleri, ateşle besinleri pişirerek beslenme kültürünü geliştirmeleriyle öğütücü dişlere dönüştü. Üçüncü azı dişleri kayboldu. Besinlere, dolayısıyla dişlere bağlı olarak yüz yapısı değişti. Biyolojik evrimin kültürel evrimi nasıl etkilediğine örnek olarak da, dilin evrimini gösterebiliriz. Dil kemiği olarak hyoidin gelişmesi ve homo sapiensin gırtlak, yutak, çene ve ağız yapısındaki evrimleşme, boğumlu sesler çıkarmasını sağladı. Bu seslerin zamanla sözcüklere dönüşmesiyle dilin gelişmesi mümkün hale geldi. Dil de kültürün mimarı oldu. Böylece biyolojik ve kültürel evrimin diyalektik etkileşimi güçlendi. İnsan evrimi, iki yönlü aktarımla, yani 'gen kültür birliktelik evrimi' ile devam ediyor" dedi. İnsan ve insan akraba olan diğer türlerle beyinlerinin gelişimine değinen Kabadayı, beyinlerde konuşma merkezi bulunan bölgenin insanda diğerlerinden daha büyük, nöron ve kıvrım sayısının çok daha fazla olduğunu şekillerle gösterdi.

EN FAZLA SES BİRİMİ ÇEŞİTLİLİĞİ GÖSTEREN DİLLER AFRİKA KÖKENLİ

Konuşma dilinin nasıl oluştuğu üzerine görüşlerini de açıklayan Kabadayı, "İnsan beyni, sayılmayacak kadar çok soyut düşünce barındırabilecek kapasiteye sahip olduğundan, düşüncelerimizi ifade etmek için kullandığımız dilin de bir sınırı yoktur. Öncelikle farklı sesler bir araya gelerek fonem denilen ses birimlerini, heceleri oluşturdu. Sonra bu ses birimlerini farklı tertiplerde birleştirerek dil bilgisi kuralları çerçevesinde kelimeler ve cümleler elde edildi. Her dil, bu elementlerin özgün bileşiminin neticesi olarak ortaya çıktı. İnsan, bu çeşitliliği sınır tanımadan sonsuza kadar artırabilir. Biyolojik türlerin yaşam alanı koşullarına uyum sağlaması gibi, dil de aynı şekilde o dili konuşanların ihtiyaçlarına hizmet etmek için değişebiliyor. Popülasyon genetiğinden sosyal yapıya, iklime ve bitki örtüsüne kadar her şey konuşulan dili etkileyebiliyor. Karışmaya ihtiyaç duymadan kendilerine yetecek kadar gıda üretmesini de sağlamış ya da ekvatoral bölgelerde çok sık görülen bulaşıcı hastalıklar yüzünden gruplar kendilerini diğerlerinden soyutlamıştır. Tropikal kuşakta bu kadar çok dilin hala yaşamasının nedeni budur. Peki, neden bu bölgeden uzaklaştıkça genetik çeşitliliğin azalmasına benzer şekilde, dillerin çeşitliliği de azalıyor? Uzmanlara göre modern insanların ataları Afrika'dan diğer kıtalara göç etmeye başladıklarında daha az kullanılan sesleri de arkalarında bıraktılar. Birbirini takip eden her göç ile kullanılan ses dağarcığı da giderek küçülmüş olabilir. Yapılan bir çalışmada, analiz edilen 504 dil arasında en fazla ses birimi çeşitliliği gösteren dillerin Afrika kökenli, en az ses birimi çeşitliliği gösteren dillerin ise Güney Amerika ve Okyanusya kökenli olduğu saptanmıştır. İnsanların yaşadıkları bölgelerdeki koşulların etkinliği, Antropolog Robert Munroe'ye göre ılıman iklimlerde yaşayan insanlar konuşurken ünsüzleri ünlülerle ayırması örneğinde de görülüyor" diyerek konuşmasını sürdürdü.

DÜNYA ÜZERİNDE YAKLAŞIK 6.000 DİL BULUNUYOR

Anadolu ve Mezopotomya'daki diller üzerine de duran Kabadayı, "Türkiye'nin üzerinde biçimlendiği Anadolu coğrafyası, çok eskiden beri çokdilli kültürün gerçekleştiği ve bu diller arasındaki etkileşimlerin Mezopotamya, Mısır, Kafkaslar'da konuşulan dillerle de sürdüğünün örnekleriyle doludur. M.Ö. 2000'lerde Hititçe dışında Anadolu'da Luvice, Palaca, Hurice gibi yazıya geçmiş dillerin konuşulduğu görülmektedir. Hititlerin çokdilli bir toplum olduklarına ilişkin bilgiler, Hititlere ait pek çok ikidilli tablet ve mührün varlığına dayanmaktadır. Dolayısıyla bundan dört bin yıl önce bu topraklarda çokdilli, çok kültürlü bir toplumsal düzen kuruldu" dedi. Kabadayı bu bölümde, bu coğrafyada olan dillerin birbirlerine olan geçişkenlikleri ve etkileşimi örnekleriyle birlikte anlatırken konuşmasını, "Tarih boyunca birçok topluluk dünya üzerinde boy gösterdi ve belli bir süre sonra dilleriyle birlikte yok olup gitti. En iyimser değerlendirmelere göre, bugün dünya üzerinde yaklaşık 6.000 dil bulunuyor. Bu dillerin hemen hemen yarısı bu yüzyılda yeryüzünden silinecek. Yani yaklaşık iki haftada bir dünya üzerinden bir dil yok oluyor. 1999 yılında ABD Dilbilim Yaz Enstitüsü tarafından yayımlanan bir rapora göre, dünya üzerinde tek kişinin konuştuğu 51 dil var ve bunların 28'i Avustralya'da. Bunun dışında 500 kadar dilin yüzün altında, 1500 kadarının binin, 3000 kadarının on binin ve 5000 kadarının da yüz binin altında konuşanı var. Dünya dillerinin % 96'sı nüfusun yalnızca % 4'ü tarafından konuşulduğuna göre, bir yığın dilin yok olmaya yüz tutması hiç de şaşırtıcı değil. Yeryüzünde var olan dillerin % 50'si ikidilli ya da çokdilli insanlar tarafından konuşulmaktadır. Papua Yeni Gine'de 700'ün üstünde farklı dil vardır ve bunların üçte biri eğitim sisteminde kullanılmaktadır" diyerek tamamladı. Kabadayı daha sonra okurlarına kitaplarını imzaladı. Etkinlik toplu fotoğraf çekimiyle son buldu.

Editör: Pusula Gazetesi