İnanış Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Adnan Küçükvar, bugün yayınlanan köşe yazısında Zonguldak Valisi Erdoğan Bektaş'ın sağlık çalışanlarına yönelik sözlerini yorumladı:

VALİ ERDOĞAN BEKTAŞ'A NEDEN KIZDILAR?

Corona meselesi ortaya çıkınca,oluşan krizi yönetmek için tespit edilen 'Bilim Kurulu' tam isabet oldu.

Kriz'in yönetilmesinde Sağlık Bakanı ve TV kanallarında boy gösteren 'Bilim Kurulu Üyeleri' vatandaşa 'Güven' telkin ettiler.

Öyle ki, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanından sonra sosyal medya da en çok takipçisi olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu geride bırakıp, ikincilik sırasına oturdu.

Dünya da süper güçlerin bile COVİD-19 karşısında 'El pençe divan' durdukları bir ortam da, 'Bilim Kurulu' çalışmaları ve 'Sağlık Bakanı' istatistik verileriyle, 'Güven' ortamı yaratıp, 'Pandemi/salgın' önüne geçti.

Vatandaşa yapılan 'Tedbir' telkinleri yanında, 'Sağlık personelinin kahramanlıkları' da vatandaşa 'Moral' ötesi 'Yüksek güven' enjekte etti.

Hele hastanelerden iyileşip çıkan hasta sayılarının her gün artması; sağlık çalışanlarını 'Kahraman' seviyesine çıkartıp, vefat eden sağlıkçılar için 'Şehit' payesi istemleri dillendirildi.

Bu, ortaya çıkan 'Güven/itimat' müessesesinin 'Yerleşmesi' ve kabul edilmesinden başka bir şey değildi.

Aslında 'Güven' başlı başına bir otokontrol, konsantrasyon, inanma, korkusuzca bağlanma demek.

Kendine güvenen, kendini değerli kabul eder. Karşısındakine güvenen; karşısındakine sevgi- saygı gösterdiğini belli eder.

Güven eksikliği; her türlü tartışmanın, huzursuzluğun kaynağıdır.

Özetle; kişide, olayda, toplumda 'Güven' kaygısı 'Peyda' olunca iş biter.

Güven eksikliği çabuk 'Maniple' olur. Hele 'Kozmopolit' toplumlarda bu daha çabuk olur.

Vaka soruna, sorun krize, kriz vahamete döner.

İşte Vali Sayın Erdoğan Bektaş'ın Zonguldak'taki sağlık personeli arasındaki pozitif hasta sayısını belirtirken sarf ettiği 'Kendilerini kollayamadılar', 'Bize yük oldular' gibi 'Olumsuz' laflar; halkın 'Güven-itimat kalesi' olan sağlık personeli surlarına atılan 'Gülleler' olarak kabul edildi.

Zaman, ortam ve sarf edenin kimliği açısından, 'Sevgiliye intizar' türünden de olsa yapılan 'Ağır eleştiri' sosyal ve siyasi çevrelerce 'Havada' kapıldı ve piyasaya 'Maksada matuf' yorumlarla servis edildi.

Akabinde 'Vali sürçü lisan etti' veya 'Vali doğruyu söyledi' gibi tartışmanın odağına düşen 'Cılız' cümleler, konuyu durdurmak değil 'Patinaj' ettirmeye bile yaramadı.

'Muhatabın özrü, kabahatin kabulü' manasında tecelli etti. Tartışmanın boyutu, 'Fırsat-ı ganimet' bilen muhaliflerin gayretiyle; Zonguldak semalarını aşıp, tarihin derinliklerinde 'Baş yapıt' olarak yerini aldı.

Bundan böyle her fırsatta; siyaset ve bürokrat kademelerde, 'Meramın anlatılması' konusunda, ders, eleştiri ve hatıra olarak anlatılacağı şüphesizdir.

Efendim, Sayın Vali'nin konuyu nakletmesi 'Sürçü lisan' yani 'Elde olmayan sebeplerden' olabilir. Bu, maç boyunca yüzde yüz on tane gol vuruşunu mükemmel kurtaran bir kalecinin, son dakikada elinden kaçırdığı topun gol olmasıyla, takımını yenik duruma düşürmesine benzer.

Sayın Vali de Zonguldak'ta mevcut bir krizi yönetmek için oluşturulmuş 'Pandemi Kurulu Başkanı' sıfatı taşıyor.

İçinde bulunulan şartlar çerçevesinde, 'Kriz' konusu içinde bulunan guruplardan biri 'Vatandaşlar' ise önemli bir parçası da 'Sağlık personeli' olduğu muhakkak.

Sayın Vali, 'Kriz'in parçası' durumundaki sağlık personelinin, 'Misafirhane' ikametli fertlerini 'İşaret' ve 'İkaz' için sarf ettiği cümleler; 'Kırmızı ışık ihlali' gibi, 'Trafik kusuru' olmuştur.

Kırmızı ışıkta 'Bilerek' veya 'Dalgınlıkla' geçebilirsiniz. Şansınız yaver giderse, kavşakta başka bir araçla karşılaşmaz, basit bir heyecanla atlatırsınız vakayı /olayı. Ancak, karşıdan bir araç çıkar ve kafa kafaya gelirseniz; maddi-manevi hasar 'Kaçınılmaz' olur kuvvetle muhtemel.

Sayın Vali'nin karşılaştığı bu olay da; trafikte her zaman rastlanan 'Yol kazalarından' biridir.

Siyaset ve bürokraside de bu ve buna benzer olaylarla karşılaşmak her zaman için mümkündür.

Dolayısıyla; bu olayın toplumda bir karşılığı olmuştur.

Bu olayın, 'Siyasi iktidar' ve 'Bürokrasideki muhatabı' açısından da bir yaptırımı olması mümkündür.

Başa gelen çekilir.

SONUÇ: Burası Zonguldak.

Cumhuriyetin ilk ve endüstri merkezlerinden biri olmasına rağmen; bu gün, 'Ödediği vergi kadar yatırım alamayan' şehirlerin başında geliyor.

Dolayısıyla, 'Yiğitlerin değil sorunların harman olduğu il' olması hasebiyle; 'İnsanların yaşam kalitesi' çok düşük.

Emekli ve yaşlı 200 bin, resmi işsiz 50 bin ve 'Kaçak' dediğimiz ocaklarda 'Köstebek' usulü kömür çıkartanların sayısının 2 bin civarında olması; şehrin sosyal ve ekonomik manzarasını daha net ortaya koyuyor.

Netice de; bazı gelişmeler, seçilmiş ve atanmışlarca 'Vaka-ı adliyeden' sayılıp, 'Ciddi' kavranmıyor.

Ve ortaya 'Normal zamanda' bile günlük yaşamın bir parçası olan 'Afet psikolojisi' gibi bir terimin tanımı çıkıyor.

Ne denir!"