Röportaj: Öznur Güneş

Zonguldak'ta haftalık yayınlanan Susma Gazetesi'nin Yazı İşleri Müdürü ve bir dönem Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) Zonguldak Belediye Meclis Üyeliği yapan Bahattin Arı, kendi kurduğu atölyesinde bağlama yapıyor.

Ağaç işlerine, Endüstri Meslek Lisesi Ahşap Bölümü mezunu olduğu için yatkın olduğunu ifade eden Arı, bağlamaya yapmaya ilk oğlu Üstüngel Arı'ya doğum günü hediyesi yapmak için başladığını söyledi. Oğlu Üstüngel'e, yeğeni Umut Zararcı'nın yardımıyla "ukulele (Hawaii kökenli, küçük bir gitara benzeyen dört telli bir çalgı)" yaptığını belirten Arı, bu işe bağlama yaparak devam ettiğini söyledi.

"ENDÜSTRİ MESLEK LİSESİ AĞAÇ İŞLERİ MEZUNUYUM, AĞAÇ İLE HAŞIR-NEŞİRLİĞİM VAR"

Öznur Güneş: Bağlama atölyesini ne zaman kurdunuz, yaptığınız çalışmanın adı tam olarak nedir?

Bahattin Arı: "Saz" dediğimiz zaman bütün müzik aletlerinin hepsini içine alıyor. "Bağlama" dediğimiz, özellikle Anadolu dilinde"saz" dediğimiz, bağlamayı yapıyorum. Kültürel olarak tabi normal evimizde, yaşamımızda, kendi geleneksel açıdan kültürümüz de, birçok Anadolu evinde saz var, bağlama asılıdır. O anlamda kendi kültürümüzün de müzik aleti aslında. Örneğin türküler ile gelmişiz. O Türkülerin doğal olarak hepimizde, kimimiz Türk sanat müziği, kimi halk müziği, değişik seslerle bizde de özellikle bağlama geleneği ailede, yapıda, kardeşlerimiz çalıyor mesela, evimizde zaten yıllardır vardı. Bende kendi çapımda çalıyordum. O anlamda tabi Anadolu tarihinde de, "sözlü tarih" dediğimiz, yani bundan bin yıl öncesindenzaten Pir Sultanlar, Karacaoğlanlar oradan bu tarafa zaten gelen bir tarihimiz var. Zengin bir tarih... Ama son dönemlerde biraz daha Türkiye'deki 1980 sonrasında, 1960'larda mesela türküler de bir politik misyon üstlenmişti toplum.12 Eylül darbesinden sonra da özellikle yine ona da bağlı olabiliyor. Özgürleşme, bugün dünyadaki gelişmeye de denk düşerek, Türkiye'de özellikle Anadolu 'da Alevi Bektaşi kültürünün daha örgütlenip, daha derli toplu bir ete kemiğe büründükte sonra türküleri, deyişleri, mersiyeleri bağlama ile çalınıyordu. Musa Eroğlu gibi, Arif Sağ gibi büyük üstatlar doğal olarak bağlamayı topluma sevdirdiler. Açığa çıkarttılar daha doğrusu. Öyle olunca halklaştı, geniş kitlelere mal oldu. Bizde doğal olarak çalıyoruz, ediyoruz, ama "nasıl yapalım, nasıl edelim?"diye bu atölyeyi oluşturduk. Ben normalde Endüstri Meslek Lisesi Ağaç İşleri Bölümü mezunuyum. Oradan bir kere ağaç ile haşır neşirliğimiz var. Onun dışında burada Ontemmuz Mahallesi'nde Hasan Canlı adında bir büyüğümüz var. O geleneksel bağlama yapımcısıdır. Onun evine gider-geliriz. O bizim büyüğümüz. Ondan bağlama aldım. Onun oğlu Hüseyin Canlı da iyi icracıdır. Öyle olunca, Hasan Amca her gidişte bağlama yapıyor. Bağlama yaptığını görüyoruz evinin önünde. Kenarda böyle uğraşırken, bende bir anda,"Hasan Amca'dan sonra bunu kim yapacak?" diye bir çağrışım oldu.Yani kendide bu işi yapan birkaç arkadaşımız vardı. Muharrem Hoca vardı burada, öğretmen, o taşındı. Bir arkadaşımız var yine burada, Suat diye bir arkadaşımız. Onlar yapıyor, ama özellikle bizim Alevi-Bektaşi kültüründen gelip bağlama yapma açısından öyle bir Hasan Amca'dan sonra onu sürdürecek sanki kimse yok gibi bir izlenim oldu bende. Oda olunca doğal olarak ben bir dert edinmiş oldum.O dert edinmede şöyle tetiklemeler oldu: Yeğenimiz bizim Kozlu'da, eşimin abisinin çocukları 15 yıldır aşağı yukarı gitar yapımı üstlenmişler. İyi ustalar bunlar da. Klasik gitar, akustik gitar yapıyorlar. Bende onların atölyeye sürekli gidip-geliyordum zaten.Tabi her gün olmasa da her ziyarette atölyede onlar çalışırken ben sadece izliyordum. Yani işin bir anında Hasan Amca var. Bir yanda gitar ustaları var. Şimdi öyle olunca tabi ikisi de üst üste düşmeye başladı. Bu defa oturuyorduk bir gün evde oğlum Üstüngel dedi ki, "ukulele" diye "gitarın küçüğü" dediğimiz bir müzik aleti var. Ben tabi onun ismini söyleyinceye kadar ukulele isminde bir müzik aletini bilmiyordum. Oğlumun doğum gününe ukulele yetiştirmek için 4-5 ay çalıştık ve yetiştirdik.

"ANKARA'YA GİTTİM, BU İŞİN EĞİTİMİNİ ALDIM"

Ben aslında ağaç ile buluşma nedenin Üstüngel'in doğum gününe yetiştirmeye çalıştığımız müzik aleti sayesinde oldu. Oradaki aletleri alıp çalışmaya başladık beraber. Umut Zararcı madenci oldukları için vardiyalı çalışıyorlar. Vardiyalı çalışınca benim onlarla ilişkim biraz zayıflıyor.Onlar 4 vardiyasına gittiklerinde ben atölyeye gidememiş oluyordum. Müzik aletini yaptık. Üstüngel'e hediye ettik,ama bende de başlamış oldu atölye ile. Hani "talaş tozu" derler. Talaşın tozunu bir kere yuttuk yani. Öyle olunca "peki ne yapayım ne edeyim?" falan deyince ben otarafa yönelik bir şey değil de artık kendime yönelik yapma kafamda oluştu. Bir gün Umut'a, "Umutçuğum, siz gitar yapıyorsunuz, bir de bağlama yapalım" dedim. Derken biz Umut ile bağlamaya başladık. 5-6 tane yaptık beraber. Sipariş üzerine dostlardan, arkadaşlardan... Sonra tabi gidiş-gelişler sürekli olmuyor. Ara ara gidiyoruz. Onların durumuna göre gidiyorum. Bende artık kendime de bir yer yapayım mantığı gelişti. O zaman bağlamaya yöneleceksek dedim bunu biraz daha eğitim ile daha düzgün bir şeye dönüştüreyim diye eğitim ile. Ankara'da Emin Sancak diye bir hoca var. O da bağlama çalgı yapım ustası. Eğitim görmüş. Onun ile temasımız oldu. "Ben bağlama yapımı hakkında kurs almak istiyorum" dedim. Ankara'ya gittim. Onun atölyesinde oturduk sohbet ettik. Tabi benim yaşım ile Zonguldak'tan gitme açısından önemli bir şey. Hocamız biraz genç. "Bahattin Ağabey, yanlış anlama, sen bu yaşta nasıl geleceksin, nasıl gideceksin? Ben bu kursu veririm de, hani Ankara'da olsan 'şu saatte gel, şu saatte git' diyeceğim" dedi."Ben Pazar günleri kendimi ayarlayayım. Birde kendime bütçe ayarlayayım" dedim. Saatlerce ders alsam altından kalkılacak gibi değil. Kafama göre bir bütçe ayarladım. Hocam, ben her Pazar geleyim. Ben zaten 4 saat desen 4 saat alamam. Parasal açıdan da karşılayamayız yani" dedim."Haftada 2 saat ders veririm. Senin de bu konuda zaten bir yeteneğin var. Pratikliğinde var, yaparız" dedi. Prensipte anlaştık. Her Pazar 10 hafta aşağı yukarı, buradan otobüse bindim Ankara'ya gittim. Ankara'da 2 saat kurs aldım. Ve tekrar döndüm yani. Ve 10 haftada onu tamamlamış olduk. Kursa başlarken aslında bu odayı da şekillendirmiş oldum. Tezgahı getirdim, alet-edevat derken, 10 hafta bittiğinde bu gördüğünü z atölyeyi kurdum. Atölye işi zengin bir iş... Burada sürekli eksiklik oluyor. Burada sıfırdan bir bağlamayı sonun kadar yapma imkanımız olan bir atölye yaptım. Şu anda çalışmalarım böyle gidiyor.

"ŞU ANA KADAR KENDİ BAŞIMA 3-4 TANE BAĞLAMA YAPTIM"

Güneş: Bugüne kadar kaç bağlama yaptınız? Bağlamaların çeşitlerinden bahseder misiniz?

Arı: Bağlamada değişik kısa sap, uzun sap var. Değişik "dede" dediğimiz bağlama var. Büyük bağlamalar var. "Divan sazı" dediğimiz bağlamalar var. Baslında ben biriktirdiğim cesaretle içimdeki isteği dışarı vermiş odum. Biraz da alet-edevat kullanmaya yatkınlığımız var. Ben şuanda kısa sap ile uzun sap bağlama yapıyorum. Şu ana kadar kendi başıma 3-4 tane bağlama yaptım. Şu anda 2 tane devam eden bağlama var.

"MALZEMELERİN ÇOĞU YURT DIŞINDAN GELİYOR"

Güneş: Malzemesi nereden geliyor?

Arı: Malzeme, Türkiye genelinde çalgı yapımla ilgili malzemeciler oluşmuş. Ankara'da, İstanbul'da, Adana'da, aşağı yukarı her malzeme yurt dışından geliyor. Türkiye içinden sağlanan malzemeler var. Özellik ağaç dediğimiz onların sektörü oluşmuş. O sektörle tanışıyoruz tabi. Ben onları tanımış oluyorum, tabi onlar tanımış oluyor. Yeni bir kulvara girdik.

"BAĞLAMA BİZİM KENDİ KÜLTÜRÜMÜZ"

Güneş: Bu çalışmanın altında sadecemüzik sevgisi yok. Kültürel, tarihsel ve geleneksel bir yönü var, neler söyleyeceksiniz?

Arı: Aslında yaşamın zorluğu var. Bazen sohbetlerimizde de çıkıyor. Türkiye'nin şartları ve ekonomisi belli... Bazen Türkiye'de ki yaşam standartları, yoğunluk, stres, aile, iş bir sürü yoğunluk var. Ben bir yerde kendime şöyle bir durum yaratıyorum. Zaten bir kültürden geliyoruz. Kendine has bir kültürümüz var. Anadolu kültürü. İkincisi normalde müziği seviyoruz. Aynı zamanda dediğim gibi elimde zaten bağlama var, ama bura iten dert edinmede var. Aynı zamanda bu yaşamın bu kadar stresli ortamından biraz uzaklaşma dediğimiz yani bir yeni yaşama tutunma alanı yaratalım. Mesela, Zonguldak'ta bazen sokağa çıkarız, insanlarımız, "Zonguldak bitti, gitti. Artık burada yaşanmaz" falan der, ben çok kızarım böyle şeye. Önemli olan sen kendin yaşama alanı yaratabilirsen, bu kentimiz çok güzel. Doğası, insanları,bende Türkiye'nin ve Avrupa'nın birçok yerini gördüm geldim.Ama ben bu kentte yıllardır emek veriyorum. Ben birazda yaşamın günlük stresinden, yoğunluğundan, ekonomisinden uzaklaşıyorum bağlama yaparken. Çocuklarımız büyüyor.Onların yaşamı var, geleceği var, gelecek kaygısından o sıkışmış, kendimize nefes alacak bir tutunma yaratıyoruz. Bizi yeniden yaratıyor aslında, yeniden canlı tutuyor. Kültür ile buluşturunca da başka müzik aleti yapılır mı? Bağlama, bizim kendi kültürümüz. Öyle olunca da benim adaptasyonum biraz daha fazla oldu yani. Günlük normal çalışmalarımızı yapıyoruz. Yoğunluk olunca, stres olunca "hadi bir nefes alayım" diyorum. Geçiyorum atölyeye. Bir iki sat zımpara at, rende at falan derken devam edip gidiyor.

"GEÇİM DERDİMİZİ BU ATÖLYE ÜZERİNDEN YAPMIYORUZ"

Güneş: Sipariş alıyor musunuz? Atölyenin ticari bir amacı var mı?

Arı: Sağ olsunlar, dostlarımızdan şöyle bir destek gördük. Bağlama yapmayı sosyal medyadan falan paylaştıkça, bir arkadaşımız, "İlk bağlamanı bana yap. Bahtımıza ne çıkarsa..." dedi. Tabi beni cesaretlendirdi. "Bahtımıza ne çıkarsa..." ne demek? Ben ilk defa yapacağım için "her şey olabilir" demek. Arkadaşımızın hoşgörülü söyleyiş dili beni cesaretlendirdi. Bağlamayı kaba hale getirdim. Yeğenime götürdüm. Daha sonra Ankara'ya kurs aldığım hocaya götürdüm. "Son işleme girmeden önce şu bağlamaya bir bakın" dedim. Madem arkadaşımıza vereceğiz "ona da bir şeylik olmasın" diye. İki hocam var. İkisi de "bravo" dediler. "İlk bağlamada ancak bu kadar olur" dediler. Biz geçim derdimizi bu atölye üzerinde yapmıyoruz. Ailenin genel geçimi ticaret alanıdır. Burası hobi atölyesidir. Mutlaka masrafı var buranın. Emeğimiz var. Doğal olarak bir meblağa tutuyor. Aşırı ustalık gösterecek değiliz. Ama kendi emeğimizi de boşa atmadan. Denge kurarak arkadaşlarım sipariş veriyorlar. Ben ortalama 2-2,5 ayda bitiriyorum bağlamayı.O 2,5 ayda da bağlamayı teslim ediyorum. Şu ana kadar 4 tane bağlama teslim ettim.

"BİZ BU İŞİN DAHA ÇIRAKLIK KISMINDAYIZ"

Güneş: Yapılan çalışmaların ileride bir sunumu yapılacak mı? Birilerine kurs vermeyi düşünüyor musunuz?

Arı: Biz çıraklık kısmındayız. Kalfalığı var, ustalığı var. Bizim yeğenin atölyesinde hep oraları temizliyorum sürekli. Atölyeyi ben süpürüyordum yani. Önümüzdeki süreçte mutlaka isterim. İlgisi olanlardan, gençlerden... Geldiğinde gösteririz. Yeter ki istek olsun.

Güneş: Sırasıyla hangi işlemler yapılıyor?

Arı: Önce tekneyi alıyoruz. Ben hazır tekne alıyorum. Onu hazır ve düzgün hale getiriyoruz. Montajını yapıyoruz. Kapak ayrı yerden geliyor. Sonra zımparalıyoruz. Rende yapıyoruz. En son aşamada vernik yapıyoruz. Bunlar bittikten sonra perdeleri takıp, telleri bağlıyoruz.

"BOŞ ZAMANIM ÇOK, HEPSİNİ KEYİFLE YAPIYORUM"

Güneş: Siz gazetecilik, siyasetçilik, dernekçilik ve ticaret var. Atölyecilik de başladı. Hepsini bir arada nasıl götürüyorsunuz?

Arı: Çok boş zamanımız var. Hepsini keyifle yapıyorum. Aynı zamanda ben üniversite okuyorum. 2 yıllık bitirmiştim. Şimdi Uluslararası İlişkiler 4'üncü sınıf öğrencisiyim. Bu saydıklarınıza baktığınızda gerçekten yoğun bir program... Ama düzenli çalışalım, istekli olalım ve sevdiğimiz işleri yapalım. Ben yıllarca hangi iş olursa olsun eğer o işe girmişsem prensip olarak anlaşmışsa ondan sonra bana birisi "şunu şöyle yap, böyle yap" demeye gerek yok.Siyaset zaten yaşam tarzı... Geçtiğimiz dönemlerde aktif olarak siyaset yaptım. Belediye başkanlığına aday adaylığım oldu. Meclis üyeliğim oldu. Siyaset ve gazetecilik yan yana gelebiliyor. Gazetecilik, mesleklerin toplamı gibi bir şey...Bütün mesleklere değiyor yani gazetecilik.Ben halkla iç içe olmayı hep istemişimdir. Dernekler kurduk zamanında. Kültür derneklerinden hemşehri derneklerine kadar dernek kurduk.Birçoğunda hem görev aldım, hem kurucusu oldum.

"BENİM 'ŞURAYA ADAY OLAYIM, BURAYA ADAY OLAYIM' GİBİ BİR DÜŞÜNCEM OLMADI"

Güneş: Siyasetin hep içindesiniz önümüzdeki seçimlerde bir yere aday olmayı düşünüyor musunuz?

Arı: 2009-2014 Zonguldak Belediye Meclisi'nde aktif çalıştım. Belediyeciliği öğrendim. Daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi'nden başkanlığa aday adayı oldum. O dönemde 6 aylık çalıştım ben. Dikkatleri üzerime çektim. Benim bir daha çıkma dönemim yok. Ben bu alanda göz önündeyim. "Bahattin Arı, bizim istediğimiz aday tipi midir? Halkta bunun karşılığı varmı?" gibi geçmiş dönemlerde yapılan anketlerde, 8 aday adayının içinden yapınla ankette Muharrem Akdemir, Harun Akın ve ben çıktık. O dönem ki, İl Başkanı Halil Fırat bunu kamuoyu ile paylaşmadı. Biz bu kentte yaşıyoruz. Bu kentin sorunlarını biliyoruz. Parti bizim için tasarrufu olursa düşünebiliriz. Yoksa "şuraya aday olayım, buraya aday olayım" gibi bir derdim olmadı.

Güneş: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Arı: Röportajınız için teşekkür ediyorum. Bağlama işi ile ilgili umarım başka işlerde de bir araya geliriz.

Editör: Pusula Gazetesi