Çocukluğum liman caddesinde geçti. Eski beton iskeleden başlayan sınır, eski liman mendireğinin ucunda biterdi. Balıkçı çekeklerinin, kum çektirmelerinin dizilişini, EKİ'nin mis kokulu ekmek fırını, ulaştırma müdürlüğü ve liman atölyesi takip ederdi. Deniz dibinde kaya balıkları görünür, barınakların arasından balık ve yosun kokusu burnumuzu okşardı. Daha ilerde liman arkası tünellerinden geçip oltayla balık tutan ağabeylerimizin denize olta sallayışlarını, her atışta dolu çekmelerini unutmak mümkün mü...

Zonguldak insanının çarşı içinden düz ayak gidip nefes alabileceği en kolay güzergahtır burası. Doğup büyüdüğüm mahalleye çok yakın olması sebebiyle oyun bahçemizdi. Geçmişte bir çok anımın bu mekanda geçtiğini söyleyebilirim. Sürmen düğün salonunun altındaki rıhtımında, gelip giden motorları seyreder, arkasına martı sürüsü takılmış balıkçı motorlarının tam yol melodisi eşliğinde rıhtıma yanaşmasını bekler, dizlerine kadar balığa gömülmüş balıkçıların yüzündeki yorgun tebessümü izlerdim. Atatürk'ün şehre ayak bastığı cemiyetin kenarındaki eski iskelede kaya balığı tutar, yanındaki kumlukta denize girdiğimiz günler hayal gibi.

İskeleye yanaşan balıkçı motorlarından balık doldurarak evin yolunu tuttuğumuz günler daha dün gibi. Palamut, mezgit ve hamsi balıkları çerez gibi satın alınırdı. Kilo işi balık nedir bilmezdik, tenekeyi, torbayı doldurur evin yolunu tutardık.
Liman suyu öyle temiz ve berraktı ki yüzen kefal ve kaya balıkları görünürdü. Kordon boyunun ortasında ahşap iskelede, isteyen sandal kiralayıp liman turu atardı. İskelenin olduğu yerde küçük bir kumsal alan vardı. burada denize girer güneşlenirdik. Vilayet binası arkasındaki mini golf sahasında golf oynar, bisiklet kiralayıp kordon boyunda tur atardık. Belediye parkında oturur hoş sohbet güneşin batışını seyrederdik...

Sonra eldekilerle yetinir olduk. Düne kadar hayal ve gerçek arasında idare edercesine aynı güzergahı turlar, balıkçı çekeklerinin kenarından nostalji yaşayarak, kemer kapı önünde çay molası, eski rıhtım üzerinde balık kokan ağların arasından ilerleyerek, rıhtım ucundaki büfede seyir parası vermeden manzaraya bakar, köfte ekmeğin kokusunda ufuk çizgisine bakarak çok eskilere dalar giderdik.

Halkın bedava hava ve manzaradan faydalandığı liman caddesi bir sabah yataktan kalktık ve gördük ki, halka açılması adına iş makinesinin gazabına uğramış.
Çekeklerin üzerinden canavarlar geçmiş. Anılar, hatıralar ve emekler paramparça olmuş. Kurunun yanında yaşı da yakmışlar, ihanete uğramış sandallar, limanın asıl sahipleri yerlerinden, yurtlarından sökülmüşler.
Daha dün, sabah erken saatlerde filo halinde motorların gürültüsüyle avlanmaya çıkan balıkçıların yerini artık sessizlik alacak.
Denize çıkmadan ve denizden her dönüşlerinde aralarında yaptıkları sohbetlerin yerini artık sessizlik alacak.
Denizde mahsur kalan, denize düşen insanlar artık tutunacak bir sandal arayacak...


Editör: Pusula Gazetesi