CHP Zonguldak Milletvekilleri Şerafettin Turpçu ve Ünal Demirtaş Basın Toplantısı düzenledi.

"Türkiye 1'den büyüktür"

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Zonguldak Milletvekilleri Şerafettin Turpcu ile Ünal Demirtaş CHP İl Başkanlığında basın toplantısı düzenledi. Yapılan basın toplantısına İl Başkanı Ahmet Altun, Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem Akdemir, Kilimli Belediye Başkanı Ali Arslankılıç, Alaplı Belediye Başkanı Nuri Tekin, Merkez İlçe Başkanı Ebru Uzun, İl Kadın Kolları Başkanı Merve Kır ve çok sayıda partili katıldı. Gündemde yeni Anayasa ve referandum vardı.

Ülkenin geldiği nokta konusunda Ak Parti'ye yüklenen Şerafettin Turpçu; "Ak Parti geldiğinde bir tek PKK terörünü tanıyorduk ve diğerlerinin ismi yoktu. Zaman zaman ortaya çıkarlardı ama 1984 yılından bu yana uğraşılan bir PKK terörü vardı. 2002 yılında Ak Parti'nin geldiğinde bu bela biraz defedilmiş ve başları da hapse atılmıştı. Şuan geldiğimiz noktada bu Ak Parti'nin kendilerinin üst akıl dediği, bizim emperyalizm dediğimiz, onların ele başı Fetullah Gülen'in kurduğu partinin durumumuz ortada" dedi.

Ünal Demirtaş ise referandum sürecini sarayda yapılan zehirli yemeğe benzetirken; "Bir anda ülke gündemine Sayın Bahçeli'nin bir açıklamasıyla anayasa değişikliği taslağı geldi. Bu taslakla birlikte Türkiye'nin rotası bir anda değişti. Sarayın mutfağında saray aşçıları tarafından hazırlanan yemek Bahçeli'nin de tuz katmasıyla birlikte önce Anayasa Komisyonu'nda görüşüldü daha sonrasında da meclis genel kurulunda bir oylama yapıldı. 339 evet oyuyla birlikte de genel kuruldan geçti. Şuan Sayın Cumhurbaşkanı'nın önünde ve önümüzdeki günlerde bir referandum süreci bizi bekliyor" dedi

"AK PARTİ'NİN ÜLKEYİ GETİRDİĞİ DURUM ORTADA"

Basın Toplantısının açılış konuşmasını yapan Ahmet Altun; "15 yıldır AK Parti ülkeyi kontrol ediyor ve sosyal ve ekonomik açıdan getirdiği yer ortada. Buda yetmiyormuş gibi TBMM'de MHP ile birlikte birleşerek tek adamlık ve sultanlık rejimine getirmek için karar verdiler ve referandum sandığını koyuyorlar. Bu Türkiye Cumhuriyeti'nin yok oluşu anlamına gelmektedir. Bizlerin ve sizlerin fikir birliğini oluşturmak gerekiyor. Ankara'da nabzı milletvekillerimiz anlatacaklardır" dedi.

"FETULLAH GÜLEN'İN KURDUĞU PARTİNİN DURUMU ORTADA"

Ak Parti kurulmadan bir tek PKK Terör örgütü vardı, şimdi ise durum ortada diyen Turpçu; Uzun bir zamandır Zonguldak'a gelemedik. Fakat İl Başkanımız konuşmasına başlarken anlattı. Ak Parti 15 yıldır ülkemizi yönetiyor. Ak Parti'nin geldiği günden bugüne baktığımızda çok büyük farklar var. Nisan ayı içerisinde 'Anayasa Referandumu' düzenlenecek. Anayasanın bize ne getirip ne götürdüğünü bugün anlatacağız. Ben ülkemizin genel durumunu anlattıktan sonra Ünal Demirtaş vekilimiz de bu anayasa durumunu anlatacak. Ak Parti geldiğinde bir tek PKK terörünü tanıyorduk ve diğerlerinin ismi yoktu. Zaman zaman ortaya çıkarlardı ama 1984 yılından bu yana uğraşılan bir PKK terörü vardı. 2002 yılında Ak Parti'nin geldiğinde bu bela biraz defedilmiş ve başları da hapse atılmıştı. Şuan geldiğimiz noktada bu Ak Parti'nin kendilerinin üst akıl dediği, bizim emperyalizm dediğimiz, onların ele başı Fetullah Gülen'in kurduğu partinin durumu ortada. Kendileri de daha önce bu menzil daha önce neyse birlikte hareket ettiklerini söyledi. Bunlar yolda aralarında 2 ortak gibi kavga ettiler ve birbirlerine düşman oldu. Ne zaman ki 17-25 Aralık tarihinde büyük yolsuzlukların gün yüze çıkmasıyla bunlar oldu. 15 Temmuz darbe girişimine kadar da bu süreç işledi. Emperyalizmin bunu bir şekilde pazarlamasıyla birlikte Sayın Bahçeli'ye de gelen telefonla birlikte bir erken seçim alındı. Ak Parti bu şekilde iş başına geldi. Bahçeli o günde bugünde aynı rolünü üstleniyor. Sonuçta Saddam'ın devrilmesiyle birlikte başlayan Büyük Ortadoğu Projesi'nde hareket başladı ve bizde Başbakan düzeyinde 'Eş Başkan' olduk. Türkiye'nin geldiği rol bugün en son Suriye ile birlikte nereye geldiğimizi gördük. Suriye'ye gelene kadar olan olaylar bizim dışımızda gelişti ve o günden bugüne bizde bunun ne olduğunu hissetmeye başladı" şeklinde konuştu.

"SURİYEDE Kİ REJİMİ DEĞİŞTİRMEK İÇİN TERÖR ÖRGÜTLERİNE 2 BİN TIR SİLAH GİTTİ"

Ak Parti ile mezhep meselelerinin de alevlendiğine vurgu yapan Turpçu; "Bizim şahidimiz Tuğrul Türkeş'tir. 2 bin TIR'a yakın silah Suriye'deki rejimi değiştirmek için terör örgütlerine gitti. Bugünlerde yakın dost oldukları Putin 2 bin TIR'la ilgili Türkiye'yi şikayet etti. 'MİT Raporları'nda 2 bine yakın mensubunun FETÖ örgütü üyesi oldukları ile ilgili hükümete bildirim var ve bununla ilgili Ak Parti hükümeti bir şey yapmadı. Ne zaman ki 17-25 Aralık patlak verdi ondan sonra bunlar gün yüzüne çıktı. Hatta ne istediler de vermedik diyerek yollarını da gösterdiler. Bunlardan önce PKK vardı bunlardan sonra mezhep işleri ile birlikte bir çok meseleler çıkmaya başladı" dedi.

"KİNDAR VE DİNDAR BİR NESİL YETİŞTİRİYORLAR"

Milli Eğitim müfredatının İmam Hatip'leşmeye gittiğine ve ekonominin kötü gidişine vurgu yapan Turpçu; "Kindar ve Dindar nesil yetiştireceğiz diyerek de bugün tüm Milli Eğitim Müfredatı İmam Hatip'leşmeyle ilgili yol alıyor. Ulusal anlamda bunlar bir kazanç yaratmıyor ve eğitim seviyemiz her geçen gün düşüyor. Fakat öyle bir duruma geldik ki ekonomik olarak ülkemiz bitme noktasına geldi. Bunu da aldıkları kararlarla da halkımıza gösteriyorlar. Ak Parti iş başına geldiğinde 130 milyar dolara yakın borcumuz vardı şuan 430 milyar dolar borçlandık. Cumhuriyet ve geçmiş hükümetlerden gelen yatırımların da tamamını satılar. Karşılığında uydurup duble yollar yaptılar. Çevremize bakarsak Ereğli ve Ankara yoluna baktığımızda ilimizdeki felaketleri de görürsünüz. Buna karşılık 300 milyar dolar para harcadılar. Bu soygunla ilgili yaptıklarıyla ilgilide bilgi vermek istiyorum. Köprüler dediler, bu borçların içinde değil. Bu köprüler garantili işler. Kişiye işi veriyor, Ziraat veya Vakıfbank'tan kredi veriyor. Bunlar zaten şişirilmiş rakamlar. Örneğin Avrasya Tüneli'ne bakarsak 1.2 milyar dolar 900 milyon dolarını 300 milyon dolarını Vakıfbank'tan aldılar. 1.2 milyar dolar şişirilmiş maliyet karşısında tüneli yapan firma 15 milyar dolar kazanacak. Her şeyine kefil oluyorlar ama devlet olarak yapmıyorlar da firmaya veriyorlar. Ayrıca araç geçme garantisi veriyorlar ve araçlar geçse de geçmese de parasını devlet veriyor. Yani kar ederse şirket kazanacak zarar edere devlet ödeyecek. Ayrıca bunlar dolar bazında olduğu için borçlar sürekli yükseliyor. Dünya'da 600 yataklı hastane bile büyük görürken biz 2bin 3 bin 4 bin hasta kapasiteli hastaneler yapıyoruz. Bunlar da hasta garantili yapılıyor ve devlete yük olarak geliyor" dedi.

"TERÖRİSTLERLE İLGİLİ MASADA ANLAŞMAMI YAPIYORSUN DA BUNLARI SÖYLÜYORSUN"

"Her yerden FETÖ'cü çıktı da Ak Parti içinden nasıl çıkmıyor" sorusunu soran Turpçu; "Dövizle ilgili Sayın Cumhurbaşkanının söylediği vahim bir söz var. Teröristle dövizi elinde tutanları aynı kefeye koyuyor. Nereden nereye geldik. Yakında Numan Kurtulmuş'un bir lafı var, 'Başkanlık olursa terör biter' diyor. 2002'ye kadar olan hükümetler başkanlıkla mı yönetti. Kurtuluş Savaşı'nda başkanlık mı vardı. Teröristlerle ilgili masada anlaşmamı yapıyorsun da bunları söylüyorsun. Bakın alışmadığımız terör eylemleri düzenleniyor ve bunlar devam ediyor. Numan Kurtulmuş'un bu lafıyla birlikte canlı bombaların, suikastların olabileceğini gösteriyor. Ak Parti taşeron bir parti gibi kuruldu, bunların içinde yurtsever insanlar da var ama Fetullah Gülen ile beraber kurulmuştur ve kılcal damarlara kadar bunlar girdi. Her yerden FETÖ'cü çıktı da Ak Parti içinden nasıl çıkmıyor. 80 ile 120 arasında milletvekili ByLock'cu yok mu? Milletvekillerinin kardeşi bile tutuklanırken kendilerinde nasıl bir şey çıkmıyor. Zaten derin şüpheler var bu şüpheliler de meclisteki oylamalarda oylarını açık olarak kullandılar. Bunlar FETÖ'cülerle beraber kurdukları partide çıkmaması masada anlaşılmıştır. Bunlar masada bu anayasayı geçirin sonra size güle güle emekli olun tutuklanmayacaksınız denilmiştir. Bu iş parti içi, bu iş parti işi değil bu rejim değişikliğidir. Fetullah Gülen ağlayarak milyonlarca insanı etkiledi. Bu gün tek kişiye kaderimizi neden temsil edilelim. Bunların tutunabilecek dalları bile yok"

"İL DANIŞMA KURULU TOPLANTIMIZI REFERANDUMA HAZIRLIK İÇİN YAPACAĞIZ"

Yapılacak olan İl Danışma Kurulu Toplantısı hakkında bilgiler veren Turpçu; "Cumartesi günü İl Danışma kurulu toplantımızı yapacağız ve biz bu toplantımızı referanduma hazırlık için yapacağız. Buraya partimizin önemli değerleri gelecektir ve yığılısal bir toplantı olacağına inanıyorum. Burada Türkiye'nin önemli sorunlarını Genel Başkan yardımcılarımızdan dinlenecektir. Ben tüm partililerimizi önemli danışma kurulu toplantımıza davet ediyorum" dedi.

"BU REFERANDUM 'SARAY'DA HAZIRLANAN ZEHİRLİ BİR YEMEKTİR"

Referandum sürecini 'Saray'da hazırlanan zehirli yemeğe benzeten CHP Milletvekili Ünal Demirtaş; "Bir anda ülke gündemine Sayın Bahçeli'nin bir açıklamasıyla anayasa değişikliği taslağı geldi. Bu taslakla birlikte Türkiye'nin rotası bir anda değişti. Sarayın mutfağında saray aşçıları tarafından hazırlanan yemek Bahçeli'nin de tuz katmasıyla birlikte önce Anayasa Komisyonu'nda görüşüldü daha sonrasında da meclis genel kurulunda bir oylama yapıldı. 339 evet oyuyla birlikte de genel kuruldan geçti. Şuan Sayın Cumhurbaşkanı'nın önünde ve önümüzdeki günlerde bir referandum süreci bizi bekliyor. Saray mutfağında hazırlanan bu yemek bize göre zehirli bir yemektir. Bu yemeği tüm Türkiye'ye yedirmeye çalışıyorlar. Bu referandumun konusunda bu zehirli yemek olacaktır" diye konuştu

"KOMİSYONDA KONUŞMAMIZ ENGELLENDİ VE HALKTAN GİZLENMEYE ÇALIŞILDI"

Anayasa sürecinin ve komisyon çalışmalarının halktan gizlendiğine vurgu yapan Demirtaş; "Biz bunu neden bu kadar ağır olarak eleştiriyoruz ? Anayasal kutsal kitap değildir, değiştirilebilir. Bugüne kadar da birçok kez değiştirildi. İlk 4 madde hariç bu anayasa değiştirilebilir ancak özellikle rejim değişikliği yapılırken bir toplumsal uzlaşma aranır. Bakıyoruz bu teklifin getirilişine işte böyle bir uzlaşma yok. Bende komisyonda resmi olarak görevim olmasına rağmen o komisyonu başlangıcından sonuna kadar her dakikasında bulundum ve görüşlerimi bildirdim. Çünkü maalesef komisyon çalışmalarında en çok sıkıntı yaşadığımız 2 konu vardı. Biri söz isteyen milletvekiline söz verilmedi ve süre kısıtlaması yapıldı. Sınırlandırıldı. Bu kadar önemli bir değişiklik görüşülürken milletvekillerini ve 80 milyonu ilgilendiren bir konuda susturulması çok yanlış bir süreç oldu. Bu anayasa görüşmeleri hem komisyon çalışmaları sırasında hem de genel kurulda halktan gizlenmeye çalıştı. Mesela şuan kameralar ve canlı yayın yapabiliyorsunuz. Ama maalesef bu kadar önemli bir konuda kameralar dışarı çıkartıldı. Genel Kurulda oylamalar ve genel görüşmeler TRT yayınının olmadığı saatlere denk getirildi. Bu görüşmeleri halktan gizlemeye çalıştılar. Şuan bakın halkın yüzde 80'i anayasanın içeriğini bilmiyor.

"SADECE PARMAK ÇOĞUNLUĞUYLA MADDELERİ TAKIR TAKIR GEÇİRDİLER"

"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünü hatırlatan Demirtaş; "Ayrıca komisyon esnasında hepimizi ilgilendiren bir anayasa değişikliği görüşülürken toplumun diğer kesimlerini davet etmediler. En önemli ayak yargı ayağıdır ama baroları, savcı ve hakimleri davet etmediler. Diğer STK'ları, sendikaları, üniversiteleri, gazetecileri yani halktan kimseyi çağırmadılar. Bu bile bu anayasa değişikliğinin ne kadar gizli yapılması gerektiğini gösterdiler. Bunlar sadece parmak çoğunluğuyla maddeleri takır takır geçirdiler. Böyle bir ortamda anayasa komisyondan sonra 339 oyuyla birlikte bu genel kuruldan geçti. Türkiye'de böyle bir ihtiyaç var mı ? Başkanlık Sistemi denilen rejim değişikliğine ihtiyaç varmıydı. Onu açıklayabilmek için Türkiye bugünlere nasıl geldi bunu konuşmak lazım. Osmanlı döneminde padişahın hareketleri kısıtlandı. Osmanlı İmparatorluğu parçalanma sürecine geçince Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde bir Kurtuluş Savaşı gerçekleşti ve sonrasında Türk milleti ilk defa TBMM'de toplandı. Dolmabahçe'de olan egemenlik büyük Türk milletine verildi. Kurtuluş Savaşı başarıldıktan sonra 29 Ekim tarihinde de milli egemenlik Cumhuriyetle taçlandırıldı. O günden bu güne kadar Türkiye milli egemenlik kayıtsız şartsız millette olması kaydıyla Türk Milleti tarafından verildi" dedi.

"BU SİSTEMİ İSTEYEN TEK BİR İSİM VARDI O DABEBEK KATİLİ APO"

Atatürk 'Başkanlık Sistemi'nin ülkeye nasıl bir zarar getireceğini gördü diyen Demirtaş; "Atatürk isteseydi o gün başkanlık sistemini getirebilirdi. Ama Atatürk bunun Türkiye'ye çok büyük zarar vereceğini gördü ve parlamenter rejimi kurdu. Yani bir tarafta temsil eden bir Cumhurbaşkanı ve yürütme organı olan sorumlu bir Başbakan var. Atatürk'ün başbakanı İsmet İnönü'ydü. Bakın darbeciler bile darbe yapınca bir Cumhurbaşkanı ve Başbakan koydu. Örneğin Kenan Evren, Turgut Özal'ı da başkan yaptı. Bu değişiklikle Başbakan yok ediliyor, bakanlar kurulu yok ediliyor. Başbakan ve Bakanlar meclisin içinden çıkmayacak. Cumhurbaşkanı dışarıdan meclis içi değil dışarıdan kişileri atama yoluyla kendine yardımcı seçecek. Yani milli egemenlik meclisten alınıp bir tek kişiye veriliyor. Meclisin görevi de boşaltılıyor. Türkiye'de bugün itibariyle bir başkanlık sistemi ihtiyacı var mı? Ben bugüne kadar ne Ak Parti'de ne MHP'liler, ne CHP'liler ne HDP kitlesinde biz başkanlık istiyoruz diye bir halk kitlesi görmedik. Bu sadece 1 kişinin isteğiyle ısıtıp ısıtıp getirildi. Bu sistemi isteyen bir tek bebek katili APO vardı. Oda İmralı notları kitabında Şubat 2013 tarihinde dile getirmiştir. 3. Sahneyi alanda Apo'dan sonra Devlet Bahçeli'dir. Oda başkanlık sistemi getirilebilir dedi. Türkiye'nin her tarafında bombalar patlıyor ve dün Numan Kurtulmuş'un söylemiyle bu bombalar artacak. Çünkü bombalar patladıkça Ak Parti'nin oyu artıyormuş. Bunları kendisi söyledi. Türkiye'de insanlar arasında büyük bir korku iklimi var, öte yandan OHAL ile yönetiliyor. OHAL'in getirdiği de bir korku var. Yani darbe fırsatçılığı yaparak vatandaşların üzerine büyük bir korku salıyorlar. Vatandaşların korktuğu bir ortamda meşru bir anayasa yapamazsınız. Yaparsanız bu anayasa değişikliği gayri meşru olur. Burada bir asli kurucu iktidar rejim değişikliği yapabilir. Dünya'da iç savaş, dış savaş ve darbeyle anayasa değişebilir. ABD iç savaş yapıyor ve o anayasa ile yönetiliyor. Türkiye Cumhuriyeti 7 düvele karşı mücadele etmiş ve neticede egemenliği millete teslim etmişiz anayasa yapmışız. 3'ncüsü de darbeyle olur ve bunlardan hiçbiri şuan yok. Şuan sivil bir darbe var ve bu anayasa bir darbe anayasasıdır. Türkiye'yi 100 yıl geriye getirecek bir sivil darbeyi konuşuyoruz. Bu şekilde meşru olmayan bir anayasa değişikliği konuşuyoruz. Öncelikle 93 yıllık anayasal düzen, devlet, yargı ve yasama düzeni temellerinden sarsılıyor. Kurumların içi boşaltılıyor, devletin taşıyıcı kolları boşaltılıyor ve devlet yok ediliyor. Meclis sadece tabelaya dönüşüyor. Bizler bankamatik memuruna dönüyoruz. Yine yargının bağımsızlık ve tarafsızlığını yok edecekler. Yargıçları ve savcıları sarayın memuru haline getirecekler. Demokrasi yok olacak, basın özgürlüğü tamamen yok edecek, devletin meclisin ve yargının anahtarlarını tek bir kişiye teslim edecek ve daha da kötüsü 93 yıllık toplumsal barışı bozabilecek bir sistem getiriliyor. Türkiye'yi ekonomik anlamda da iflas ettirecek bir sisteme giriliyor. MHP'nin buradaki tutumu çok önemli. MHP 2 gerekçeye dayanıyor. Birincisi fiili bir durum var. Anayasa ile bağlı olması gereken sayın cumhurbaşkanı bu anayasayı çiğniyor bu yüzden anayasayı ona bağlayalım diyorlar. Bu zaten olacak şey değil. Nasıl vatandaşlar anayasayla ve hukukla bağlıysa Cumhurbaşkanı da bir fanidir ve oda bizim gibi anayasayla ve hukukla bağlı olmalıdır. Dolayısıyla bu tezi çok saçma buluyorum. Türkiye'de bir beka sorunu var diyorlar. Yani Türkiye Cumhuriyeti'nin 15 Temmuz'dan sonra yok edilme sürecine girdiğini söylüyorlar. Bakın 15 Temmuz'da darbeyi tüm vatandaşlarımız engellemiştir. Onun dışında şuan yargı çalışıyor ve yargılanıyorlar. Yasama çalışıyor, devlet tüm kurumlarıyla çalışıyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti'nin bir beka sorunu yok. Yani saçma iddialardan biri de p. MHP'nin bu gerekçelere dayanmasını anlamıyorum" dedi.

"BU YASA ÇIKRASA MECLİSİ YOK SAYACAKLAR"

Referandum'da evet çıkması durumunda Meclis'in yok sayılacağına vurgu yapan Demirtaş; "Bu teklif yasalaşırsa ve halkımızdan onay görürse ki ben olmayacağını düşünüyorum. Bizim milletimiz sabırlıdır ve sağduyuludur. Buna mutlaka bir engel koyacaktır ama varsayalım geçti. Öncelikle TBMM'nin en önemli görevi kanun çıkartmaktır. Cumhurbaşkanı kararnameleri ile beraber Cumhurbaşkanına yasama yetkisi veriyorlar. Yani meclisi by pass ederek Cumhurbaşkanı kararnameleriyle ülkeyi yönetebilecekler. Yani yasama yetkisi olduğu gibi Cumhurbaşkanına geçecek. 79 milyonun rızkını TBMM dağıtır. TBMM'nin en önemli komisyonu Plan ve Bütçe Komisyonu'dur. Bütçeyi de olduğu gibi 1 kişinin 2 dudağının arasına bırakıyoruz. Yani 79 milyonun rızkını C.başkanına veriyorlar. Cumhurbaşkanı canı istediğinde meclisi fesh edebilir. Yüzde 51 ile bir Cumhurbaşkanı seçilebilir ama TBMM yüzde 100 ile seçilir. Yani 1 kişi 600 milletvekilini bir anda fesh edebilir. Başkanlık sistemlerinde böyle bir şey yok. Mesela Obama'nın böyle bir yetkisi yoktu ama ülkemizde veriliyor. Gen soru ve soru yetkisi de ortadan kaldırılıyor. Büyün bunlara baktığımızda meclisin içi boşaltılıp sadece tabelaya dönüştürülecek. Milletvekili ondan sonra çay kahve içecek ve ay sonu maaşını alacak. Vatandaş sorunlarına çare bulmak için tüm partilere, milletvekillerine arıyorlar buluyorlar çare aratıyor. Şimdi milletvekilinin yetkisini elinde aldıkları için vatandaş saraya gidecek. Saraydaki adam vatandaşla ilgilenecek mi? Çünkü saraydaki kişiler seçimle değil atanmayla gelecek. Seçilmişler atanmışların elinde oyuncak olacak. 2010 yılındaki referandumda yaptığınız yanlış dedik. Yargıyı tarafsız yapmak istiyorsanız bunu yapmayın dedik. Bugün 2010 referandumundan daha beteri oluyor. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndan yüksek kelimesini kaldırmışlar. 6 üyeyi Cumhurbaşkanı tek başına seçecek ama gelen 7 kişiyi de meclis seçecek diyorlar. Cumhurbaşkanı partili de olabileceği için yani 13 kişiyi de kendisi atayacak. Böyle bir durumda yargı tarafsızlığı da düşünülemez. Dünya'da başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerle parlamenter düzendeki ülkelerin ekonomik düzenine bakarsak dolar en az 7 TL olur. Şuan gırtlağımıza kadar borçta olan bir ülkede kimse bize borçta vermez. İnsani gelişmişlikte dünyanın ilk 20 ülkesinin 16'sı parlamenter rejimle yönetiliyor. Bu 20 ülkenin içinde 2 tanesi başkanlıkla yönetiliyor, onlarda Güney Kore ve ABD. 187 ülke içindeki en son olanlarda son 20 ülkeden 18 tanesi başkanlıkla yönetiliyor. Türkiye'yi getirmek istedikleri tablo budur. Türkiye 3. Dünya ülkesi olmamalı. Aziz Türk milleti geleceğini 1kişinin iki dudağının arasında bırakmayacaktır. Ve son olarak sözüm; 'Türkiye 1 kişiden büyüktür' olacaktır" diye konuştu.

Editör: Pusula Gazetesi