Geçenlerde bir vesileyle "Karasu dinlenme kampı"nın önünden geçtim.Üzülmedim desem yalan olur.Koca kamp nasılda terkedilmişliğin dayanılmaz ağırlığını taşıyordu.Harabe haline gelmiş binalar zamana karşı imkansız direnişlerini sürdürselerde tek tesellileri bir zamanların neşeli kahkahalarını,çocuk seslerini, kampın geçmişteki hareketliliğini içlerinde barındırmalarıydı sanırım.
Birden ışık hızıyla zamanda geriye doğru bir yolculuk yaptım.Yıl 1987 ya da 1988 dönemiydi galiba.TTK.nın bir dinlenme kampı olduğunu biliyorduk başvuru yapmış ve nihayet bize temmuz ayının ilk haftası sıra gelmişti.O gün öylesine bir yağmur yağıyordu ki sanki gök delinmişti."Bizdeki şansa bak ilk defa bir kampa tatile gideceğiz havaya bak." diye düşünmeden duramadım.
Kampa gidecek olan araç TTK.nın o zamanki otoparkı şimdilerde minibüs otoparkı olan minibüs duraklarının soğuksuya dönen kavşakta ki yolun hemen sol tarafındaki alandan hareket ediyordu.
Kampa hareket saati sanırım 08:30 gibiydi.Hareket vaktini kaçırmamak için bir taksi çağırdık evin önünden yağmur berekettir diyerek heyecanla TTK.nın otoparkına doğru hareket ettik.
Otoparkta TTK nın iki mavi resmi otobüsü kampa hareket için iştirakçilerin gelmesini bekliyorlardı.İş yerinden bir arkadaşım daha aynı zamanda geliyordu kampa. Otoparkta onlarla da merhabalaşıp kısa bir hoşbeşten sonra nihayet otobüsler iştirakçi lerini alarak kampa doğru hareket ettiler. Otobüste tatilciler birbirini genelde tanıyordu.Neşeli ve heyecanlı kısa bir yolculuktan sonra mavi otobüslerimiz ana yoldan ayrılarak sağa doğru bir dönüş yaptı ve yolun iki kenarını süsleyen kavak ağaçlarının eşliğinde 100-150 metrelik yolu nihayetlendirerek kampın giriş nizamiyesinden içeri girdi.
Tatlı bir heyecan vardı kampın içerisinde.Yeni iştirakçileri getiren TTK.nın mavi otobüsleri iki haftalık tatilini tamamlayan eski iştirakçileri alarak tekrar Zonguldak a döneceklerdi.Otobüsten eşyalarımızı alarak inerken bizden önceki iştirakçilerde güneşten yanmış yüzleriyle mutlu tatil yorgunu telaşlı davranışlarıyla otobüslere bir an önce yerleşme hallerindeydiler.
Önce hemen girişte bulunan kamp amirliği binasına giderek kampa geldiğimize dair kayıtlarımızı yaptırdık.Hangi bloklarda kalacağımız ayarlandıktan sonra malzeme deposuna geçtik.Malzeme deposunda her zamanki gibi "Oflu Ali" vardı.Kısa bir hoş geldinden sonra nevresim takımlarımızı aldık ve kalacağımız bloktaki koğuş benzeri odamıza yerleşmek için harekete geçtik.
Bir an önce sahile inmek için mayolarımızı şortlarımızı giyinip ,havlularımızı alıp denize doğru koşar adım hareketlendik.
TTK.dinlenme kampının ince kumla çevrili sahili açık denizdi.Bu yüzden sığ olan deniz en ufak bir rüzgarla karışır ve büyük dalgaların vurduğu sahilden denize girmek zorlaştırdı.Sahilin orta kısmında TTK nın liman hizmetlerinde çalışanlardan biri cankurtaran olarak görev yapıyordu.Güneşten yanmış, sahilde kendine ayrılı yerden göz ucuyla sahili gözlüyordu.Kampa ait sahilin hemen sol yanında genişçe bir ırmak(Karasu ırmağı) denize kavuşuyordu.Yine kampa ait cankurtaran sandalıyla bu ırmaktan bolca alabalık tutma imkanı vardı.Tek dez avantajı geceleri çok sivrisinek oluyordu.Bir minik bulut gibi iştirakçilere hücum ederlerdi.Birde saça konmaya bayılan iri tıslayan kabuklu böcekleri yazmadan geçemeyeceğim.Zararsızda olsalar kadınları ve çocukları korkutabiliyorlardı.Kampın giriş kısmındaki sahilin ilerisinde bir barakadan ibaret büyükçe bir restaurant onun ilerisinde de bir balıkçı köyü vardı.Köyün sahilinden denize doğru fazla uzak olmayan yerinde bir "barbun çukuru" vardı.Balıkçılar azgın dalgalara aldırmaz buradan çok güzel barbun alırlardı.Tabii ki bizde onlardan.
Hava sakin olduğunda denize doyum olmazdı.Bizde beraber geldiğimiz aileyle beraber her gün denizin tadını çıkarıyorduk.Tabii ki kampta etkinlikler de oluyordu.hafta sonları "gazino" tabir edilen yerde TTK.orkestrası iştirakçıları eğlendirirdi.Ayrıca beton sahada her akşam yapılan futbol turnuvaları heyecanlı olur aileler destekledikleri takımlara coşkuyla tezahüratta bulunurlardı.Akşam üzeri yemek vakti geldiğinde hızlı adımlarla yemekhanenin yolu tutulurdu.TTK.nın aşçıları maharetlerini konuşturur birbirinden leziz tabildot menüleri hazırlarlardı.Benim favorim patates püresi yanında kocaman kasap köftesi ve talaş böreğiydi.İsteyen yemekhanenin bitişiğinde "Alakart" ı kullanır istediği menüyü ücreti karşılığında ısmarlardı.Yemekten sonra beton sahada ya voleybol oynanır ya da masa başında çaylar eşliğinde yeni arkadaşlarla hararetli taş okey oynanırdı.
Hava karardıktan sonra kampın hopörlerinden yayılan cızırtılı müzik yayınına aldırmadan kumsalda kocaman bir ateş yakılır şarkılar türküler eşliğinde isteyen eğlenirdi.
Ertesi sabah yine saatini geçirmeden kahvaltı menüsü yemekhaneden alınırdı.
Günlük sıradanlığı bozmak için biz daha çok kampın çevresiyle de ilgilenirdik.Bazen kampın dışına çıkar hemen kampın dışındaki ırmak üzerinden geçen köprünün üzerinden balık tutmaya çalışır ya da kampın sandalıyla yine ırmak üzerinde kısa geziler yapardık.Kampta iştirakçiler genelde aynı ya da yakın işyerlerinde çalıştıklarından birbirlerini tanırlar ailelerde bu sayede birbirleriyle çabuk kaynaşırlardı.Bu sayede kamp tam bir aile kampı havasına bürünürdü.
Kampın doktoruyla da samimi olmuş 3-4 yaşlarındaki afacan kızını pek bir sevmiştik.Bir akşam kampın dışında bir izci kampı kurulduğunu duymuştuk doktorun kızını da alarak iki aile kampa doğru yola çıktık.Doktorun kızının adı Gizem di.Gizem kıvır kıvır kısa sarı saçlarıyla çok sevimliydi.Elinde sıkı sıkıya tuttuğu bir kutu içerisine yavru bir kediyi sokmaya çalışıyor bir yandanda kendi kendine söyleniyordu. Gizemi de yanımıza alarak yola koyulduk."Bir kızım olursa adını Gizem koyacağım." Dedim arkadaşıma.Doktorun kızının afacanlığından ve zekasından çok etkilenmiştim.İki yıl sonra kızım oldu adı Gizem.Demek ki çok içten dilemişim diye düşünüyorum.
İzci kampına vardığımızda izciler yemeklerini yemişler kocaman bir ateş yakmışlardı.Bizde ateşin kenarına oturduk ikram edilen çaylarımızı içerken İzcibaşlarıyla sohbette bulunduk.Bir zaman sonra ortaya çıkan bağlama ve gitar eşliğinde izcilerle beraber ateş başında söylenen şarkılara bizde eşlik ettik.Zaman su gibi geçmiş vakit hayli ilerlemişti Gizem uyuya kalmıştı.Bizi de tatlı bir yorgunluk almıştı. İzcilerle vedalaşarak kulaklarımızda kalan türkülerin tınısıyla dudaklarımız da şarkılar eşliğinde kampımıza doğru yola koyulduk.
Günler hızla geçiyordu.Kampta veda zamanı yaklaştıkça herkesi bir hüzün kaplıyor seneye bir daha buluşmak üzere sözler veriliyordu.
Aileler arası yeni dostluklar arkadaşlıklar kurulmuş çalışma hayatına enerjiler depolanmıştı.Nihayet TTK.nın resmi mavi otobüsleri uzaktan görünmüş yeni iştirakçileri getirmişlerdi.Biz de aldığımız nevresimleri toparlamış depoya teslim etmiştik.Valizler içimizi az da olsa kaplayan buruklukla kapatılarak hazırlanmıştı.
Herkes kampın otoparkına doğru gelmeye başlamıştı.Gelen yeni iştirakçilerden tanıdık var mı? Diye yeni gelenler eskiler tarafından bakılıyor,ilk defa gelenlere ne yapacakları söylenerek yardımcı olunuyordu.Tanıdık varsa hemen kısa bir sohbet ediliyor nihayetinde iyi tatiller dilekleri arasında eskilerle yeniler yer değiştiriyordu.Sonraki yıllar bir kaç kez daha çoluk çocuk kampa iştirakçi olarak geldim.Kapanmasına yakın 2.5 ay görevli olarak çalıştım.Çok güzel günlerim oldu.Son iştirakçi gurup ayrıldığında kampta başına gelecekleri anlamış gibi sessizliğe bürünmüş vahşi hayvanlara bir zaman yuva olmuştu...
Sanırım eski EKİ. yeni TTK.dan çok daha iyiydi.Gerek sosyal yaşamı, gerek tesisleriyle bir zamanlar ülkemizin parlayan yıldızıydı.Tasarruf tedbirleri bahanesiyle gittikçe küçülerek bir zamanlar 40 bini aşkın işçinin çalıştığı koca kurum ne yazık ki 10 bin kişinin altına düşen çalışan sayısıyla günümüzde varlığını sürdürmeye çalışmaktadır.
Nostaljiyi süsleyen fotoğraflarda kaldı artık dinlenme kampı ve diğerleri.İsmini hatırlayan son kişide bu dünyayı terk ettiğinde bu tesiste tamamen unutulacak ve tarihin yaprakları arasında yok olup gidecektir.Sanki hiç yaşanmamış gibi...

Ufuk TOKMAK
07.04.2021