Yalnızca yeraltındaki taşkömürü madeni ile değil, doğal güzelliğiyle, coğrafyasıyla, akarsuları, dereleriyle ve ülkemizin kültürel yaşamına olan katkılarıyla da zengin bir kenttir Zonguldak. Fazıl Hüsnü Dağlarca´dan Orhan Veli´ye, Ceyhun Atıf Kansu´dan Sennur Sezer´e, Melih Cevdet Anday´dan İlhan Berk´e, birçok ünlü yazar ve şairin Zonguldak´la ilgili birkaç yazısını veya şiirini bulmak mümkündür.

Makale başlığından da anlaşılacağı üzere Şair Orhan Veli’nin şiirinde bahsettiği Zonguldak deresinden bahsedeceğiz yazımızda..

Güneşli bir günde
Masmavi göreceğiz Karadeniz’i
Balkaya’dan Kapuz’ a kadar,
Karış karış biliriz bu şehri;
EKİ’ nin çiçekli bahçeleri,
Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;
Paydos saatlerinde yollara dökülen,
Soluk benizli insanlarıyla.

Siyah akar Zonguldağın deresi
Yüz karası değil, kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası.

Ne güzel söylemiş şair sanki bu günlerdeki halini görmüşte yazmış dizesini, masmavi akan, tatlı su balıklarının cirit attığı, üzerinde ördeklerin kuşların gezindiği, kıyısında çocukların oyun oynadığı ve içerlere kadar kayıklarla geziler yapılan Zonguldak deresi… Edebi gözle siyah görünen dere artık çıplak gözle de siyah akar olmuş…



DERENİN İSMİNİN TARİHÇESİ…

Dere, az aşağıda Asma, daha aşağılarda da Üzülmez, Çaydamar istikametinden gelen kolla birleştiği noktadan itibaren, denize kadar olan kısım ise Zonguldak deresi olarak isimlendiriliyor.
Daha eskilere gidersek. Antik çağlarda kutsal bir isimle anılırmış. Bilge Umar, Antik çağlarda “Sandarake” olan derenin ismi için “Sanda-(u) ra-ka” “Yüce Sanda Yeri” dir, diyor. “Sanda” ise daha önceleri Anadolu’da yerleşmiş Luwiler’in baş tanrısı adıymış. Bu isim aynı zamanda Ana tanrıca için ve sonraları onun yerini alan “Artemis” için de kullanılmış. Artemis’de bereket ve verimlilik tanrısıdır, topraklardan sular fışkırtıp bereketi ve verimliliği sağlarmış.
Bütün bu kutsal isimler “Ku baba”dan yani Kybele’den türemiştir. “Kybele”, yaşamın anası ve öteki tanrıları var eden ana tanrı olarak anılır. Bugün bizi dünyaya getirenlerden birine “baba” diyorsak, hamile kadınlarımıza “gebe” diyorsak, yaşamın anası olan bereket ve üretme tanrısının bizde kalan izlerindendir.
Bu tanrılar ilk medeniyetlerden beri anılmakta ve farkında olmasak ta kutsallığını taşımaktadır. “Kabe” isminin bile “Kybele” den geldiği yazılmaktadır.
Kybele ismi Antik cağda Hititlilerden Batı Anadolu’ya geçmiş, Efes’te Helen’ler, Kybele’yi Artemis olarak anmaya başlamış.

Derenin ismi Üzülmez olmadan önce Rumlarca Özürülmez, Ermenilerce de Özlemer olarak anılıyordu. Ermenilerin dilleri İran ile Yunan dilleri arasında bir özellik taşımaktadır. Bu iki isim de Ermeniceden veya Yunancadan dönme olabilir. Ermeniler Moğolların önünden kaçıp da buralara yerleşmeden Mezopotamya ve Mısır tanrılarının etkisi altında kalmaktaydılar. O coğrafyanın baş tanrısı da “Osiriz” veya (Özüriz) olarak anılmaktadır. Sonraları bu tanrılar batıya doğru ünlendikçe oranın özelliklerini de alarak daha da büyüyüp isimlerini yöreye göre özleştirdiler.


GEÇMİŞ YILLARDA DEREYE GÖSTERİLEN ÖNEM VE KORUMA…

Kent tarihi araştırmacı yazarı Erol Çatma geçmiş yıllarda Zonguldak deresini böyle kaleme almış;

Bir sabah yürüyüşe çıkıp, Üzülmez Kemerbaca mahallesinden doğru Karamanya’ya geçtim, oradan Asma yoluna girip aşağıya doğru inmeğe başladım. Amacım, doğduğum ve 7 yaşına kadar oturduğum Deremahalle’ yi görmekti.
1936 ‘ya kadar Fransızların at ahırı olarak yapılan uzun bir binaydı oturduğumuz ev. Devletleştirmeden sonra oradaki hayvanları başka bir yere taşıyıp uzun binaya dörder metre arayla duvar çekip 7 haneli ve en uçunda da iki göz tuvaleti olan bir konut yapmışlar o konutun bir odası da bize tahsis edilmişti. Tam önünden dere geçerdi. Onun için mahallemize “Dere mahalle” denirdi. Az yukarımızda da “Kanlıbaca”, onun ilerisinde de Dilaver taş Tumbası vardı.

Biz deremizi çok severdik, kış ayları hariç her an dere ile ilişkimiz olurdu. Yazın, dereye set çeker göl oluşturur, Naciye ablanın ördekleriyle birlikte yüzerdik. Tavuklarımız bile dereden nasibini alırdı. Çünkü deremiz tertemiz akardı.

Üzülmez deresi yani kutsal dere için, Behçet Kalaycı, Türküsüz Kent kitabında “Zonguldak deresi bir eyyam
Pırıl pırıl akarmış
İhtiyar değirmencinin kızı
Suyun aynasında örermiş saclarını
Sonra bir uygarlıktır başlamış
Ve kapkara kesilmiş derenin suyu.”
Dizeleriyle eski zamanları yani derenin temiz olduğu zamanları anımsatır.
Orhan Veli’de, “Siyah akar Zonguldak’ın deresi” diye tarif eder.
Üzülmez deresi, Zonguldak limanı yapıldıktan sonra o zamanki yöneticiler tarafından titizlikle korunur olmuş. Dereye atılan atıklar limanı doldurmasın, derenin temizliği bozulmasın diye.
Liman yapılırken bile önlem almışlar, ocaktan çıkan şistlerin dereye dökülmesini dolayısı ile limanın dolmasını engellemek için eski limanın sağ tarafındaki tünelleri açmışlar.
12 Ocak 1914’ de 63 Numaralı Rombaki ocağının şistlerinin dereye dökülmesi üzerine Üzülmez’deki 404 merdiveninin olduğu yere varagele yaptırıp şistleri şimdiki sanayi sitesinin yapıldığı yere döktürmüşler.
4 Şubat 1924’de ise Üzülmez deresine şist dökenlerin “Kuvve-i Zabıta” ile men edileceği şeklinde sert tedbirler almışlar.
26 Ocak 1927’ de Üzülmez deresine şist döken “Türk Kömür İş” şirketini cezalandırarak bunu engellemişler. Üstelik Türk Kömür İş Şirketi de o zamanlar devletin binbir güçlükle kurdurduğu kendi şirketiydi.



GÜNÜMÜZDE ZONGULDAK DERESİ…

Deremahalle’den, dere yatağını takip ederek Zonguldak şehir merkezine kadar yürüdüm. Dere sanki doğal çöplük olmuş. Asma’dan başlayan çöp dökme, Rombaki’nin şistlerini dereye döktüğü eski lavuarın orada son buluyor, çünkü oradan aşağıda en az bir kilometre ne ev, ne bakkal, ne kahvehane, nede lokanta var. Eski akaryakıt ambarının karşısında bulunan mahallenin bütün çöpleri dereye dökülüyor. Oraya çöp arabası gider mi gitmez mi bilinmez. Çöpler tam İkinci makasa kadar sağdaki soldaki mahallelerden dereye gidiyor. İkinci makasta ise güya bir çöp yeri var, karşıdan karşıya geçmenin zahmetli olmasından dolayı çöpleri kapağı açık bir kanalizasyona döküp kurtuluyorlardı, geçenlerde orası da tıkanmıştı.
Yeni hal yapıldıktan sonra Üzülmez deresini çöple besleyenler daha da artı. Belediyenin kendi denetimindeki sebze hali bile dereyi çöplük olarak kullanıyor.

Ben iyi niyetimle buraların belediye tarafından yüzde yüz denetlenemeyeceğini düşünüyorum, ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın olay yüzde yüz engellenemez. Sorun bir yönüyle kültür sorunudur. Döken için de, döktüren için de. Oy kaygısıyla görmezden gelen içinde.


Asma veya Üzülmez deresi İkinci makastan sonra Zonguldak Deresi ismini almaktadır. İkinci makastan, yıkılan Dökerel Köprüsü’ne kadar Zonguldak deresi belki de yeryüzünde hiçbir derenin olmadığı kadar çöp deposu halinde, kimi yerlerde insanın içi kabarıyor. Şehrin her türlü atığı orada birikmiş, sanayi kirlenmesi dediğimiz, lastik tekerlekten, plastik ev aletleri ve şişeye kadar, halden ve Ankara köprüsündeki manavlardan atılan sebze ve meyve atıkları, ta.. yukarılardan gelip de oralarda takılıp kalan sair atıklar, sanki bir zihniyetin yansıması gibi sırıtmaktadır.
“Tonlarca beton döktük, dereyi temizleyeceğiz” diye açıklama yapanlar, “şehri yeniden yapılandırıyoruz” diyerek, şehri beton yığınına çevirenler, cevre hijyeninden de sorumlu olan profesyoneller, bu işten geçimini sağlayanlar, zabıtalar, neredeler?

Üzülmez deresinin yine eskisi gibi temiz ve sağlıklı hale getirilmesi çok mu zor? Kastamonu, Amasya, Eskişehir’de içinden geçen bir dereye sahip. Onları gördükçe utanmamak elde değil.
Niçin dereyle ilgilenilmiyor da, hanlar apartmanlar yapılıyor, belediyenin öncelikle çevre sağlığıyla ilgilenmesi gerekmiyor mu? Bu mesele sadece belediyenin sorumluluğunda mı, Mülkü Amirlik bu işe müdahale edemez mi?
(Bu bölümde kaynak: Erol Çatma)

DERENİN TAŞMASI VE YAŞANAN SEL FELAKETLERİ…

Zonguldak sel felaketlerine yabancı bir şehir değil, sık-sık tehlikeli boyutlarda taşmalar yaşanıyor şehrimizde. Böyle tedbirsiz ve bakımsızlık devam ettiği sürecede tehlikeler hep kapımızda. Ne çabuk unutuyoruz dünü, çevre kirliliği ve çarpık yapılaşmanın sonuçları her geçen gün artıyor ve gerekli önlemler alınmıyor ne yazık ki. 1970’li yıllara kadar gereken özen gösterilmiş dere yataklarında, köprüler, taşmalar düşünülerek inşa edilmiş. Türkiye’nin sayılı mimarileri köprülerinden biri olan ‘İnönü Köprüsü’ adını yüksek anlamına gelen Fevkani kavramından almış. Yakın zamanda yıkılan Dökerel köprüsü (Kambur Köprü) özellikle dere taşmaları düşünülerek yay şeklinde inşa edilmiş. Şimdiki köprülere bir bakalım tamamiyle tehlikeye açık üstelik beton ayakları su akışını engelleyecek şekilde…


YAŞANAN BÜYÜK SEL FELAKETLERİ…

30 Haziran 1931 tarihli sel felaketi…
Dere yatağı Amenajman Projesi yapılmadan önce yaşanan sel felaketi…


3 Ağustos 1955 tarihli sel felaketi…

1931 selinin verdiği zarar ve tahribat o kadar büyüktü ki büyüyen Zonguldak’ın acil tedbirler almasını gerektiren kararlar alınmasına sebep oldu, ‘Kömür Havzası Umumi Amenajman Projesi’ dahilinde 1940 - 1948 yılları arasında dereleri ve dere yataklarının ıslahının yapılmasını sağladı
1 Ağustos 1955 günü metrekareye 431 kilogram yağış düştü Zonguldak’a…
3 Ağustos’ta caddeler ve sokaklar sellerin sürüklediği molozlarla doldu. Şehri su bastı. Sellerin şehirden sürüklediği molozlar denize taşınmıştı.
Blanço 6 ölü, 560 ev ve işyeri sular altında kaldı.


27 Temmuz 1983 tarihli sel felaketi…

Kent içindeki felakete Kömür İşletmesi´nin maden direklerinin Üzülmez Deresi´ni tıkaması sonucu oluşan sel felaketidir. Şiddetli yağmurun yolaçtığı sel, can ve mal kaybına yolaçtı. EKİ kömür üretimine iki gün ara verildi. Sel sularına kapılan biri çocuk iki kişi boğuldu, bir çocuk da devrilen elektrik direğindeki telin çarpmasından öldü. Zonguldak´ta kent içinde selden, çok sayıda bina ve işyeri harap oldu, üç katlı bir bina yıkıldı. Çarşıda 200 dükkânda bulunan mallarla, konutlardaki çok sayıda ev eşyası dere ve denize sürüklendi. Zonguldak halkı, 1955 yılından beri böyle bir sel afetinin görülmediğini söylerken, taşkına EKİ´nin Baştarla semtinde Üzülmez deresi kıyısına yığdığı yüzlerce metreküp maden direğinin dereye sürüklenerek baraj yapmasının yolaçtığı bildirildi. Sağnak yağış 5 saat sürdü. Yağmurun yolaçtığı sel sularından elektrik direkleri devrildi, ağaçlar yıkıldı. Kent elektriksiz kaldı ve teiefonlar kesildi. Dere yatakları taşınca, kentin Asma bölümü ve çarşıdaki tüm dükkânlar sele uğradı, içindeki mallarla birlikte sürüklendi. Asma semtinde üç katlı bir bina sel suları tarafından temelinden sürüklenerek yıkıldı. Bina sakinleri, polislerin havaya ateş etmeleri ile uyandırılarak kurtarıldı. Dönemin valisi Galip Demirel, selle ilgili olarak: "Şiddetli yağışlar, kentin içerisinden gelen Çaydamar ve Üzülmez nehirlerinin taşmasına neden oldu. Maden direklerinin de sel suları ile devrilmesi sonucu önü kapanan nehirlerden taşan su kentte 11,5 metre yükseldi. Bunun sonucu şehrin yüzde 90´ı sular altında kaldı. Sel felaketinin gece olması can kaybının çok olmasını önledi demecini verdi.


6 Haziran 2014 tarihli sel felaketi…

üzülmez ve Asma derelerinin taşması sonucu istasyon mahallesine ulaşımı sağlayan metal köprünün yıkılması yine Zonguldak, yine kaza, yine ölü bedenler il genelinde 3 köprü yıkılmış ve şehir merkezinde derenin taşmasına ramak kala durmuştur.


Zonguldak Nostalji.
www.zonguldaknostalji.com