İnanış Gazetesi Yazarı Adnan Küçükvar, bugün çok ilginç bir yazı kaleme aldı.

"Kuruyan çiçeklerin faturaları" başlıklı yazı şöyle:

'Başkanın içine erim kaçtı' diye basında ilk çıktığında, "Kerim'in 'K'sı düşmüş" diye düşündüm.

Sonra 'teferruatta' durum çıktı ortaya. Aslında bu 'zaviye'den bakınca, ortaya çıkan 'kavram' kargaşasıydı. 'Kimin içine ne kaçtığı' konusunda, rivayetler muhtelif olunca birilerinin bağrı yandı.

'Google hocaya' bir sormaya kalkın hele 'İçine kaçmak' üzerine. Bakın neyin içine neler kaçacak; size ne 'yoruma açık' özdeyişler çıkacak?

Efendim, 'kaçmaktan kasıt', 'çıkartılabilir' bir durum değil. 'Maddi' yanı var elbette. Zaten 'Maddi' yandan kasıt 'kaçmak'. Kaçmaktan kasıt, 'kaçırılmış' olmak. Çıkartmanın yolu da 'tıbbı yönden değil neşterle kurtarmak, manevi açıdan 'hukuk' yolunu kullanmak.

Yetkilinin uhdesindeki bir işle ilgili 'kaçak' ya da 'kanunsuz' iş yapıp, işi yürütmek.

'Yürütmekten' kasıt, malı götürmek. Maldan kasıt; 'cukka'yı ortaklaşa ayar etmek.

Adamın 'lakabı' bizim Alattinle aynı olunca, 'eğil-bükül- kıvrıl-geç' taktiğiyle her 'vites'te patika dahil her yol da dolunca... 'Şeytan tüyü var' denmesinin nedeni de, 'hocanın' ayakçılığında 'ticarete' başlaması. Başlayınca herkesi haşlaması. Hoca bu 'döşemeyeceği boruyu' hiç tutturur mu çırağa! Usta 'hoca' olunca 'üfürük' tutmaz mı, başkana orağa... Hep tebanın içine kaçacak değil ya üfürük, fırsatını buldu mu, başkan/larında kaçar içine tükürük.

İçin derinliği ve sığlığı gerçeği terk etmez. Başkan/ların zevkine şamil üfürülürse deste ya da tomarla farketmez.

Kozlu da önce 'imarsız' binası sonra piyasaya saldığı imarlı 'aşne-fişne' fotoğrafla gündem oldu. İki lokmalık alemle, adamın 'sahne-i siyaseti' hercümerç, piyasa kulis doldu...

Araç sığmayan bina otoparkının içinde kurbağalar vıraklayınca, Zonguldak'tan duyulup, 'gel' dendi 'hocanın eski yaverine.' Çaybaşı'ndan sınıf atlatıp, takıldı cadde ortasında imarsızların dümenine.

Çöp kutuları, elektrik lambaları, sokak parkeleri vırakladı. Ardından papatyalar, menekşeler patladı.

Peşin para ile Yalova kırsalından toplanan çiçekler, Topbaşı-Tepebaşı turlarıyla önce 'mera' sonra 'seralar'da şakladı. Hava kurak gidince, çiçekler kurudu. Zarar artınca, 'birkaç tane' başkanın başkanı kızdı. 'Sulayın' dedi. 'Kamer Genç vefat etti. Onu mu bekliyorsunuz?' diye ekledi. Emir yüksek yerden olunca takıldı 'hortum'. "Meclis üyeleri 'kaçak-köçek' kullanıyor" deyip, verdiler 'kaçak suyu' çiçeklere, hep birlikte oldu oturum.

Her şeye, herkese 'kaçak', 'günah' yarar mı? Çiçeklere de yaramamış. Çiçekler boynunu bükmüş. İşin fenası, 'yerin kulağı 'çınlamış... Çınlayınca, 'tutanak' vınlamış. Peşinden bir tomar ceza vınlayınca, 'başkanların başkanı 'feryat-ı figan' eylemiş 'benim sırdaşıma' bu ne 'cüret' demiş...

Şimdiiii. Bu hikayeye dair; yılbaşında gelecek kokulu faturalarla kurtarılacak zevahir. Peşin para ile sahne alan 'erim' hesabı 'verim', taktiği 'iskansız faturayı nasıl yerim!'

Anlayacağınız burada bitmez bu darbu mesel.

Editör: Pusula Gazetesi