Zonguldak Kadın Platformu, pandemi sürecinde kadına ve çocuğa yönelik şiddet ile İstanbul Sözleşmesi hakkında bir açıklama yaptı. Platformdan yapılan açıklama şöyle: "Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını nedeniyle evde veya kapalı barınma mekanlarında kalma, okulların kapatılması, sokağa çıkma yasakları gibi birçok önlem alındı. Bu önlemler şiddeti en yakınlarından gören kadınlar ve çocukları şiddet çıkmazına hapsetti. Ev içi emeğin tüm sorumluluğunun kadına yüklendiği evlerde çalışmayan, işten çıkarılan, zorunlu yıllık izin kullandırılan, ücretsiz izin kullanmaya itilen kadının yükü daha fazla artmış oldu. Sağlık tedbiri için evde kalmak zorunlu hal iken kadınlar ve çocuklar kendilerine şiddet uygulayanlarla aynı evlerde yaşamak zorunda bırakıldı. Pandemi sürecinde koruyucu hizmetlere ulaşması zorlaşan kadınlar kendi kaderlerine terk edildi. Evde kalan erkekler şiddet uygulamaya yönelirken kadınların ve çocukların şikayet mekanizmalarına ulaşmasını da pandemi gerekçesiyle zorlaştı hatta engellemiş oldu. Sonuç, ev içi şiddet arttı ama kayıt altına alınamadı, şiddetle mücadele edilmedi. "Evde" karantina ve izolasyon koşullarında yaşayan kadınların ve çocukların bu süreçte nasıl etkilendiğine yönelik yapılan araştırmalar psikolojik şiddetin, ekonomik şiddetin, dijital şiddetin, fiziksel şiddetin ve cinsel şiddetin arttığını göstermektedir. 2020'nin ilk altı ayında erkekler, yine öldürdü, taciz etti, tecavüz, etti çocuğu istismar etti,. Seks işçiliğine zorladı, şiddet uyguladı. Pandemi ve Kadına yönelen şiddet katlanarak arttı. Erkekler, "kadın ayrılmak isteği için", "aşık olduğu", "kıskandığı" ,"ekonomik sorun yaşadığı", "kızgın olduğu" "namus, töre" "bahanesi" ile öldürdü. Çoğu zaman bahaneye bile ihtiyaç duymadığını gösterdi. Ateşli silahlarla, kesici aletle, boğarak öldürdü. Yaşanan tüm bu vahşet basına sıradan münferit olaylar gibi yansıtıldı. Bu suçları işleyen erkeklerden çok küçük bir kısmı tutuklanarak ceza evine gönderildi. Pandemi sürecinde çocuğa yönelen şiddet suçlarında da artış oldu. Bazı çocuk ölümleri basına "şüpheli" olarak yansıdı. Cinsel istismarda bulunan erkeklerden bazıları daha önce de aynı suçtan tutuklanmıştı. İstismarcıların çocuklara yakınlık derecesi bile basına yansımadı. Faillerden çok azı tutuklandı. Bianet'ten Evrim Kepenek'in hazırladığı yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre Türkiye'de kadınların ve çocukların uğradığı şiddeti rakamlarla gözler önüne serilmiştir. Şiddeti sayılara indirgemeden görünür kılmak adına biz yapılan çalışmanın istatistik kısmını karartıyoruz. Ve tüm bu haberlerin ortak noktasının ne olduğunu görüyoruz: Erkekler taciz ediyor, öldürüyor, tecavüz ediyor ama ceza almıyor. Kadını koruma noktasında yetersiz olan önlemler faili cezasızlıkla ödüllendiriyor. Pandemi sürecinde erkek şiddeti Zonguldak ve ilçelerinde de arttı. Her gün yerel basına yansıyan en az bir erkek şiddeti haberi pandemi sürecinin ne kadar can yakıcı olduğunun altını çizdi. Ama basına yansıyanlar dışında da birçok kadın bu kentte şiddet gördü, görüyor çünkü erillik şiddet için palazlandırılıyor erkeklikten gelen güç her yerde kutsanıyor. Biz kadınlar çözümün ne olduğunu biliyoruz. Erkek şiddetini durdurmanın yolu 6284'ün etkin uygulanması ve AKP iktidarının dönüp dolaşıp kaldırmak için çabaladığı İstanbul Sözleşmesinin uygulanmasıdır. Kadınlar İstanbul Sözleşmesini tartıştırmıyor. Kadınlar şiddetsiz, sömürüsüz, güven içinde yaşamak istiyor. Gericiliğin ailenin korunması safsatalarıyla kadını köleleştiren, baskı altında tutan ve en sonunda şiddete ve ölüme mahkum eden anlayışına karşı kadını savunan, güçlendiren İstanbul sözleşmesinin uygulanmasını istiyoruz. Eğer, AKP hükümeti kaldırmak için yoğun çaba sarf ettiği İstanbul Sözleşmesini ve 6284 sayılı yasayı gereği gibi uygulansaydı; Özel ve kamusal alanlarda kadınlara ve çocuklara uygulanan fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet önlenecekti. Şiddette uğrayan kadınların ve çocukların ilgili birimlere ulaşması kolaylaşacaktı. Kadınların erkeklerden korunmak için defalarca koruma talep etmesine gerek kalmayacak şiddete karşı çıkardıkları ilk seste devlet tarafından korunup destekleneceklerdi. Kadın ve çocuk katilleri, tacizciler, tecavüzcüler iyi hal indiriminden yararlanmayacak, adil yargılanıp cezasını çekecekti. Kadınlara karşı ayrımcılık yapan yasalar kaldırılır, toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan politikalar üretilirdi. En temel hak olan yaşam hakkı kadınlar ve LGBTİQ+ bireyler için güvence altına alınmış olurdu. Din- devlet çıkmazında erkeğin zulmüne terk edilen kadınlar kendilerine hayat kurabilecek imkanlara ulaşırdı. Çocuk evlilikleri yasaklanır, gerekli hukuki yaptırımlar uygulanırdı. Pandemi sürecinde katlanarak artan erkek şiddeti kız kardeşlerimiz ve çocuklarımızı hayattan koparmaya devam etti. Erkek vurdu, yasa korudu. Peki bizler kadınların korunması için, eşit ve özgür yaşamak için, sokaklarda korkusuz dolaşabilmek için, adalet için mücadele ederken İstanbul Sözleşmesini sürekli tartışmaya açan iktidarın amacı nedir ve bu tartışmalar neye hizmet etmektedir? Halihazırda var olan 6284'ü ve İstanbul Sözleşmesini etkin uygulayın. Öldürülmek istemiyoruz. Kol kırılırsa yen içinde kalmayacak, fıtrat deyip susmayacağız, bir kereden çok şey olur, önleyin diye ısrar edeceğiz. Toplumsal hayatta, kamusal alanda görünmez kılmaya çalıştığınız bizler yaşamın her yerindeyiz. Birlikte mücadele ettiğimiz haklarımızdan, özgürlüğümüzden vaz geçmiyoruz. Kadın sözcüğünden korkan karanlığa karşı kadınız, yaşamın da mücadelenin de ta kendisiyiz. Özgürlük, eşitlik, barış ,demokrasi, laiklik ve adalet mücadelemiz devam edecek."