Şairler, yazarlar ve sanatçılar; bu şehirden ilham almış, bu şehri şiirlerinde ve yazılarında kaleme almışlardır. Orhan Veli'den Fazıl Hüsnü Dağlarca'ya, Ceyhun Atıf Kansu'dan Sennur Sezer'e, Melih Cevdet Anday'dan İlhan Berk'e, Oktay Rıfat'tan Sabahattin Ali'ye birçok ünlü yazar ve şairin Zonguldak'la ilgili birkaç yazısını veya şiirini bulmak mümkündür. Bu topraklardan da, Ahmet Naim, Rüştü Onur, Kemal Uluser ve Muzaffer Tayip Uslu gibi değerli edebiyatçılar da yetiştirmiştir.

Asıl önemli olan, edebiyatçıların Zonguldak'ı tanımak ve anlamak için özellikle gelmeleridir. Zonguldak'ı ziyaret eden, Zonguldak'ı şiiriyle en güzel anlatan şair Orhan Veli gibi bu akıma kapılanlardan diğer önemli bir isim de, edebiyatçı Sabahattin Ali'dir.

İki arkadaş olan Sabahattin Ali ve Orhan Veli kısa süren ömürlerinin bir kesitinde Zonguldak durak, yazılarına ve şiirlerine de ilham olmuştur. Nisan ayında doğan Orhan Veli, yine nisan ayında hayatını kaybeden Sabahattin Ali ile ebediyette buluşmuşlardır.

SABAHATTİN ALİ VE ZONGULDAK...

Sabahattin Ali'nin 28 Mayıs 1939'da başlayan Sivas-Kayseri-Erzincan-Zonguldak gezisinin son ayağı, aynı sene Ağustos ayında Zonguldak'ta tamamlanmıştır. 27 Ağustos 1939 tarihli Zonguldak notları ve Zonguldak'ta çektiği fotoğraflar, gezisindeki bazı detaylar gezisini anlatıyor.

Sabahattin Ali'nin şair kimliği yanında ortaya çıkan gezi notları, onun yeni bir yönünü ortaya çıkarmıştır. Edebiyatçı Hürriyet Yaşar, Zonguldaklı maden işçisi, yazar ve madenciliğin kitabını yazan Ahmet Naim'in öykücülüğü için düşüncelerini kaleme alırken, Sabahattin Ali benzetmesinde bulunmuştur...

"Romanı, öyküleri bir solukta okuyorum. Zonguldak, hep Zonguldak... 'Arkadaş Sevgisi', maden ocağında ve çevresinde geçiyor. Öykü boyunca kömür tozunu sanki size de duyumsatıyor yazar. Ama kirlenmiyor, arınıyorsunuz. Sıkılmıyor, yaşama sevinci doluyorsunuz. Sabahattin Ali'nin öyküleri ile aynı kanalda akıyor Ahmet Naim'in öyküleri... Gerilim, romanda da, öykülerde de çok başarılı kullanılıyor. Ölüm ise, öykülerin tümünde ve romanda etkisini duyuruyor."

SABAHATTİN ALİ'NİN HAZİN BİTEN HAYAT HİKAYESİ...

25 Şubat 1907'de dünyaya geldi Sabahattin Ali. Henüz ilkokul sıralarında başladı yazmaya ve bir daha da hiç bırakmadı. Yazdığı toplumsal gerçekçi her eserde, muhalif tavrını ortaya koydu. 1930 yılında, Aydın Ortaokulu'nda Almanca öğretmenliği yaparken tanıştı cezaeviyle... Yıkıcı propaganda yaparak öğrencilerinin kafasını karıştırdığı gerekçesiyle tutuklandı. 2 ay sonra serbest bırakıldığında Konya'ya yerleşti ve o ölümsüz eseri "Kuyucaklı Yusuf"u burada yazdı. Yeniden tutuklanarak, Sinop Cezaevi'ne kondu. Bugün hala dillerden düşmeyen "Aldırma Gönül Aldırma" isimli şiirini de burada yazdı.

Hayatı, cezaevlerinde-sürgünlerde geçti. 1948 yılında hakkında yeniden tutuklama kararı çıktığında, bu kez cezaevine girmemekte kararlıydı. Yurt dışına kaçmaya karar verdi. Tarihler, 2 Nisan 1948'i gösteriyordu. Katiliyle birlikte bir kamyonun kasasında Bulgaristan'a doğru gidiyordu, ölüme gittiğini bilmeden... Bulgaristan sınırındaki Istıranca Ormanı'na geldiklerinde, kamyondaki Ali Ertekin adlı kişi tarafından öldürüldü. Cansız bedeni günler sonra bulundu.

ORHAN VELİ VE ZONGULDAK...

Şiiri öykü gibi yazan şair Orhan Veli, 36 yıllık kısa ömrünün 31'inci yılı olan 1945'in bir sonbahar ayında, İstanbul'da başlayan Zonguldak'ta biten yolculuğunu, "Destan Gibi" adlı kitabında "Yol Türküleri" isimli tek ve en uzun şiiriyle kaleme almıştır. Bu yolculukta son durak seçtiği Zonguldak'ta kısa süreli kalmasına rağmen iyi gözlemlemiş olması, ön hazırlıklı geldiği ve Zonguldak'a önem verdiği düşüncesini yaratmıştır
...
Zonguldak yolundayız.
Dağların tepesinden,
Birdenbire denizi göreceğiz.
Denizi gökle bir göreceğiz,
Şimal rüzgarları gelecek uzaktan.
O yolcu, biz yolcu,
Şimal rüzgarlarıyla öpüşeceğiz.
Güneşli bir günde,
Masmavi göreceğiz Karadeniz'i.
Balkaya'danKapuz'a kadar,
Karış karış biliriz biz bu şehri;
EKİ'nin çiçekli bahçeleri
Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;
Paydos saatlerinde yollara dökülen
Soluk benizli insanlarıyla...
Siyah akar Zonguldak'ın deresi;
Yüzkarası değil, kömür karası;
Böyle kazanılır ekmek parası.
Gemiler vardı limanda, gemiler
Herbiri yeni bir ufka gider.

ORHAN VELİ KANIK'IN HAYATI...

Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914'te Beykoz'a bağlı Yalıköyü'nde bulunan İshak Ağa Yokuşu'ndaki Çayır Sokağı'nda 9 numaralı konakta dünyaya geldi. Babası, İzmirli tüccar Fehmi Bey'in oğlu Mehmet Veli, annesi ise, Beykozlu Hacı Ahmet Bey'in kızı Fatma Nigar Hanım'dır. Nüfus tezkeresi suretine göre asıl ismi "Ahmet Orhan" olan şairin babasının adı Veli olduğu için, sanatçı Soyadı Kanunu'ndan önce Orhan Veli olarak tanındı. Şair Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte yenilikçi "Garip" akımının kurucusu olan Kanık, Türk şiirindeki eski yapıyı temelinden değiştirmeyi amaçlayarak, sokaktaki adamın söyleyişini şiir diline taşıdı. Şair otuz altı yıllık kısa yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikaye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı. Geleneklerin dışına çıkan eserleri, önce şaşkınlık ve yadırgama, daha sonra eğlenme ve aşağılamayla karşılansa da hep ilgi uyandırdı. Bu ilgi ise, kısa zamanda şaire duyulan anlayış, sevgi ve hayranlığın artmasına yol açtı.

Orhan Veli, bir haftalığına geldiği Ankara'da belediyenin kazdığı bir çukura düştü ve başından hafifçe yaralandı. İki gün sonra İstanbul'a döndü. 14 Kasım günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçiren şair, hastaneye kaldırıldı. Beyninde damar çatlaması yüzünden başlayan rahatsızlığın sebebi doktor tarafından anlaşılamadı ve Kanık'a alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi uygulandı, ancak beyin kanaması geçirdiği sonradan anlaşıldı. Aynı akşam saat 20.00'de komaya giren şair, 14 Kasım 1950 gecesi saat 23.20'de komadan çıkamayarak, Cerrahpaşa Hastanesi'nde hayata veda etti.

Editör: Pusula Gazetesi