Toprak altında yaşayan yalnız böcekler midir ?
Tonyalı Ali sekiz vardiyasında işçidir.
Tonya neresi. Üzülmez neresi,
Ağlamaklı eder insanı
Öykünün gerisi.
Tonyalı Ali dipten deler dağları
Lağımcıdır.
Elinde tabancası,
Birkaç papele yaşar
Tüm yaşantıların en namuslusunu.
Ciğerlerinde kara tozlar.
Ciğerlerinde sarı tozlar.
Her zerresi toz içinde kıllarının, etinin
Gözlerinde tüten memleketinin
Yanar içinde özlem ateşi.
Vardiyanın sonunda
İri bir kömür parçası gibi
Çıkar dışarı.
Gün ışığında öksürür,
Öksürdükçe ciğerlerini tükürür
Oy anam Tonya neresi. Zonguldak neresi,
Ne gaybana deredir şu üzülmez deresi.
Türküsüz Kent
Behçet Kalaycı

Uzman lağımcılar veya bir ayda 18 metre: (Bu yazı Soma'da HÜSTAŞ' TA ateşleme yaparken ölen lağımcı ustası ağabeyim ve masa arkadaşım "TONYALI BERBAT SÜLEYMAN"a ithaf olunur)

TTK' nın hazırlık sürecinde olduğu ve hızlı şekilde lağım ilerleme yapılması gerektiği söyleniyordu.
TTK Genel Müdürlüğünden yapılan bir açıklamaya göre; İş uzmanlarına verilmiş lağım ilerlemeler süratle yapılıyordu. Bizler beklentimiz olan bu gelişmeye sevinmiştik. Olumsuz düşünüp de, "TTK' da olmayan! uzman lağım ustaları nasıl oluyor da dışarıdan bulunuyor" diye de düşünmedik.
GMİS Eğitim Sekreteri Ramazan Denizer'in sert bir beyanatı gazetelerde yayınlanınca kazın ayağı belli oldu.
"Denizer, ihalelere tepki gösterdi" başlıklı haberde "TTK işçilerinin 70 metre, özel sektörün ise 18 metre çıvarında galeri açabildiğini" ifade eden Denizer, sonrada devam edip; "Bizim ocaklarımız çaktırmadan kapatılıyor" diyerek fiili müdahale yapabileceklerini ifade eden haklı bir tavır sergiliyor.
Daha önce söylenenlere göre özel sektör lağımcılar ayda ortalama 100 metre ilerleme yapacaklardı. Bunların bütün malzeme ihtiyaçları da TTK' dan karşılanacak yalnızca işgücü onlara ait olacaktı. Anlaşmanın şartlarını şimdiye kadar hiç kimse tam olarak açıklamadı. İşleyiş olarak bir mütahit! ihaleyi alıyor, o da daha düşük fiyatla taşeron tutuyor, taşeronlar da, bir kısmı TTK' dan emekli, bir kısmı da işsizlikten kıvranan insanları düşük fiyata çalıştırıyor. Tabi ki bunların sosyal hakları bizi ilgilendirmez! bunun için devletin bürokratları var. Sendika üyeliğine gelince o da ayrı bir çelişki olarak düşünülmesi gereken hassas bir konu, onu da GMİS' in teşkilattan sorumlu danışmanları veya uzmanları bilir.
Lağımcılık zor bir iştir. Önce harcanacak ciğer ve buna bağlı ömür gerekir. Taşkömürü üretimi yapabilmek için 160 yıl önce Balkanlar'da ve Avrupa topraklarında ki metal madenlerinde yetişmiş ustalar geliyor, Havza'da gerekli lağımı açmak ve kömürü yer altından çıkartabilmek için.
Osmanlılar yerleşik düzene geçip Avrupa topraklarını işgal edince madenciliği öğrenmişler. Önceleri yerel örf ve kanunnamelerle işi yürütmüşler. Sonradan "Ahvali Maden" diye genel bir kanun yapmışlar.
1548 Tarihli İzvornik Sancağı ve Srebrinice-SAS Madenleri Kanunnamesi yer altındaki gümüş madenini şu şekilde tanımlıyor.
"Yer altında iki duvar resminde taş olur ki, onlara maden ıstılahında lebçınık derler, ol iki taş beyninde cevher olur."
Nizamname lağımı ve lağımcıları, "Bir madene lağım sürüldükte kazdıkları mahal delik başından ırağ olsa ki, ol deliğe letlok derler, kazılan taşı ve toprağı, letlok altına sürüyüp getirirler, ona işleb derler. Kendi Nefs-i ile işleyecek haftada onar bazı yerde sekiz akçe ücret alırlar. Bunlara İşlag derler." Şeklinde tanımlamaktadır.
Yani lağımcılık veya tavan-taban taşı sadece taşkömürüne mahsus değildir, metal madenlerinin çoğunda vardır.
Havzanın ilk zamanlarında Hırvatistan'dan ve Karadağ'dan gelen ustalar Avrupa topraklarındaki madenlerde yetişen ustalardı. Bunlar Havza'nın ilk lağımcı ve kazmacı öğretmenleridir.
1867 de Dilaver Paşa Nizamnamesi Havza-i Fahmiye işçisini küfeci, kiracı ve direkçi diye bölünce ilk zamanlarda lağımcılık ve kazmacılık Havza coğrafyası dışından gelen ustaların tekelinde kaldı. O dönemlerde lağımcılık ve kazmacılık birbirinden çokta farklı bir meslek sayılmıyordu. Bu işi yapanlar özel anlaşmalara tabiiydiler ve Dilaver Paşa Nizamnamesi dışında kalıyorlardı. Yani yevmiye pazarlığı ve özel sözleşme yapabiliyorlardı. 1906 yılında Havza' da ki işgücü talebi artınca Havza dışından usta ve işçi istihdamı serbest bırakıldı. Doğu Karadeniz'den ve Osmanlı topraklarının diğer bölgelerinden de işçiler gelmeye başladı.
Bu döneme kadar yetişen havza işçilerinden de kazmacıları görmek mümkün olabiliyor ama lağımcılık burada ayrılıyor. Lağımcılık daha çok Doğu Karadenizli ve havza dışından gelen işçilerin, kazmacılıkta Havza coğrafyasından olan işçilerin tekelinde kalıyor.
Bu dönemden sonra Doğu Karadeniz'in özellikle Trabzon ilinden Sürmene ve Tonyalılar lağımcılığın bütün kahrını çekiyorlar. Ustalar memleketlerinden gelen gençleri yanlarına çırak olarak alıyorlar. Çünkü gurbet psikolojisi korku yoluyla yığınsallaşmayı sağladığı gibi, aynı zamanda da lağımcılık mesleğinin kuşaktan kuşağa sürekliliğine neden oluyor. Lağım tozunun verdiği zarar fark edilse de önemsenmiyor, çünkü lağımcılık saygı gören ve ücreti en yüksek olan meslektir. Zaten gelenlerin çoğu da kısa zamanda bir kaç kuruş kazanıp memleketine geri dönme düşüncesiyle, bir kısmı da kan davasının veya işlediği suçun cezasından kurtulmak için geliyor. Bunlar ilkel aletlerle çalışırken göçükler ve bulaşıcı hastalıklardan başka nedenlerle kayıp vermiyorlar, asıl kayıp ve hastalıklar "Karalağım makinesi" dediğimiz "Martoperforeatör" ler gelince başlıyor. Pirim sistemi de ilerlemeye göre verilmeye başlanınca artık gerisini anlamak zor değil.
5-10 sene çalışanlar kan tükürerek ölmeye başlıyor. Ölenlerin yerine işçi bulmakta zor değil, cazip ücretler ve kısa zamanda para kazanma tutkusu kandırıyor Karadeniz'den gelen genç dinamik ve hırslı delikanlıları. Havzanın saygın ve ayrıcalıklı ustaları oluyorlar yaşadıkları ve çalışabildikleri süreçte.
Cumhuriyetin ilanından 1940 yılı mükellefiyetine kadar herhangi bir zorlama olmadan çalışıyor havza işçileri.
1940 dan sonra mükellefiyet uygulamasıyla "Madende iştigal etmiş veya madenden anlayan erkeklerde zorla madene sokulmaya başlıyor. İşte bu süreçten sonra lağımcılık mesleği büyük bir gelişme gösteriyor. Havza tümden devletleştiriliyor devlet gücüyle ve yaygın "Martoperforeatör" kullanımıyla lağım ilerlemeler yapılıyor.
Havza artık devletindir ve devlete 2,5 milyon ton yıkanmış kömür gerekmektedir. Üretimi artırmak için uzun ayak sistemi geçerli bir yoldur. Bunun içinde, oldukça uzun lağım galeriler açılması gerekmektedir. İş sadece bununla kalmıyor, uzun nakliyat ve ana yolları için, bitmez tükenmez uzunlukta lağım ilerlemeler gerekiyor. Bunun içinde teşvik edici yeni yöntemler uygulanıyor. Lağım ilerleme primleri olağan üstü artırılınca teşvik sağlanıyor. Sulu çalışmak ilerlemeyi dolayısıyla teşvik primini engellemektedir ve kuru çalışılmaktadır. Hiç kimse buna mani olmamaktadır. Çalışanlar razı olduktan sonra kim ne diyebilirdi ki. Lağımcılar ocağa gri elbiselerle girip tebeşir gibi bembeyaz çıkmaktadırlar. Lağımcı ustaları 5-10 sene sonra çürüğe çıkıp ya emekli olup ölümü bekliyorlar, yada yan servislere alınıp oralarda çalıştırılıyordu.
Uzun ayak sisteminden sonradır ki kazmacılık ve lağımcılık tamamen ayrılıyor. Kazmacılık guruplu çalışan Havza'nın çevre köylerinin tekeline giriyor. Lağımcılıkta daha çok Trabzon vilayeti olmak üzere Havza dışından gelenlerin tekelinde kalıyor.
1960-70 li yıllarda "yıpranma davaları" çıktı. İnsan Gücü Eğitim Radyosu'ndan yıpranma davasını kazananların aldıkları olağan üstü paralar açıklandıkça bir başka hırs bastı Karadeniz'in genç dinamik ve hırslı delikanlılarını. Kiminin cenazesi Trabzon'a gidebildi kiminin gidemedi. Göğüs hastanelerinde, sanatoryumlar da ve köylerinde terk edilmiş vaziyette kan tüküre tüküre öldüler.
Bunların bir kısmı da benim çalıştığım devreye denk geldi. Benden sonra madende çalışmaya başlayıp yıllar önce ölenler var. Ailemden de üç lağımcı ustası, guruplu çalıştıkları halde 30 sene önce 50 yaşında ölüp gittiler.
Bunlar gibi yüzlerce lağımcı ustamız gelip geçmiştir bu Havza'dan genç yaşta kan tükürüp ölen. Havzayı yönetenlerin ve havza çalışanlarının bunlara saygı duyması gerekir.
Şimdi son sistem lağım makineleri ve posta makineleri ile ayda 18 veya 30 metre ilerleme yapanlar uzman usta diye yutturuluyorlarsa geçmişte lağımlarda ölenlere bir vefasızlık var gibi geliyor bana.
Daha düne kadar Zonguldak'tan Türkiye'nin her tarafına kuyu ve lağım ustaları gidiyordu. Şimdi uzman diye gelenler ne zaman yetiştiler de Zonguldak'ı kurtarıcı olarak lağım açıyorlar. Bunlar mı (8) kilometre lağımı kısa zamanda açıp ta Zonguldak madenlerini kurtaracaklar.
Özel sektörün ve lağımcı uzmanlığının ne olduğunu iyi bilen TTK Genel Müdürü ve yardımcıları, seçimlerden seçimlere, genel kuruldan genel kurullara, kazmacılıktan, lağımcılıktan geldim diye propaganda yapan sendika yöneticileri, böylesi bir hataya düşmezler. Düşmemeleri gerekir.
Zonguldak Taşkömürü Havzasından kömür çıkartılmak isteniyorsa işi sadece ehline vermek yeterlidir. Bunun içinde kendi özümüze yabancılaşmamamız gerekmektedir. Havzada halan daha 10 milyon ton taşkömürünü üretecek kazmacı, lağımcı, tabancı, taramacı potansiyel olarak vardır. Bundan başkası yalan-dolan ve Havzayı peşkeş çekmenin yollarını hazırlamaktır.


Editör: Pusula Gazetesi