Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı'nın bu haftaki konuğu Zonguldaklı Yazar Metin Köse oldu. Zonguldak Maden Mühendisleri Odası Lokalinde Metin Köse'nin 'Aç Kapıyı Ben Geldim' adlı romanı için söyleşi ve imza günü yapıldı.

Eleni'ye Mektuplar, Mükellefiyet, Göl Dağı, Büyük Yürüyüş, romanlarının da yazarı olan Metin Köse, Amasra'yı anlatan romanının yayına hazır olduğunu söyledi.

Alaattin Kara, söyleşi öncesi yaptığı konuşmada şunları söyledi:

"Sevgili Metin Köse'nin kaleme alıp edebiyatımıza kazandırdığı mübadele dönemini anlatan Aç Kapıyı Ben geldim adlı romanı ile bizleri buluşturduğu için ZOKEV ve şahsım adına kendisine teşekkür ediyorum.

Romanın konusu Safranbolu'da geçiyor. Yani Homeros'un İlyada destanında adı geçen Paflagonya uygarlığının önemli yerleşim merkezlerinden biri. Yazarın söylemiyle Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Helen'ler, Romalılar, Selçuklular, Çobanoğullar, çandarlı'lar, Osmanlı'ların yurt tuttuğu yer.

Safranbolu'da birçoğumuzun gidip gördüğü Hıdırlık tepesi, Saat kulesi, İzzet Mehmet Paşa Camii, Arasta Kahvesi, Eşraf kıraathaneleri ile Safranbolu'dan Kastamonu istikametine giderken 8. Kilometrede, Osmanlı'nın başlangıcı olan Kayı Boyu'nun Türkmen yurdu, Yörük Köyünün yer aldığı bir coğrafya. Yine yazarın söylemiyle, "İki farklı inancın, iki farklı dünya görüşünün çağlar boyunca birbirini tamamlayarak yaşamlarını idame ettirdiği coğrafyalardan birinde, Safranbolu'da geçiyor romanın konusu.

Tanışıp söyleşebildiğim, eserlerini büyük bir zevkle okuduğum önemli yazar ve şairlerimizden merhum Hüseyin Avni Cınazoğlu ve İbrahim Yıldız'ın Safranbolu'da yaşayıp eserlerini orada yazmış olması oldukça önemlidir benim için. Safranbolu'nun yetiştirdiği değerli ki edebiyat insanlarını da yeri gelmişken saygı ile anıyorum.

Olay, 30 Ocak 1923 yılı Lozan anlaşması öncesine denk gelir. Lozan anlaşmasında alınan mübadele kararına göre Anadolu'daki Hıristiyanlarla, Yunanistan'daki Müslümanlar karşılıklı olarak zorunlu göçe tabi tutulacaktı. Karar yalnızca İstanbul'daki gayri Müslimleri kapsamıyordu. O zaman Safranbolu Rumlarının mübadeleden kurtulmak için Konya'da bulunan Türk Ortodoks Kilisesine tabii olmak istemeleri bile buradan göçmelerine engel olamamış.

Mübadele öncesi Safranbolu'nun o zamanki sosyo- ekonomik durumunun çok gelişmiş olduğunu görüyoruz. 415 Debbağ (tabakhane), 430 yemeni- kunduracı - dikici, 135 manifaturacı iplikçi, 600 katırcı emanetçi vardı. Tabakhaneler gece gündüz çalışarak İstanbul'a mal yetiştirmeye çalışıyordu. O zaman Safranbolu'da 1116 hane vardı. İpek yolunun üzerine kurulmuştu. Osmanlı'nın ilk Frengi Hastanesi buraya yapılmış olması da bölgenin ne kadar gelişkin olduğunu gösteriyor.(1890)

Mübadele gereği bir kış günü Kıran köyün 485 hanesindeki 3212 Ortodoks'un önce İstanbul Samatya'ya oradan da gemilerle Yunanistan'ın kentlerine gönderildiler. Aynı şekilde Yunan topraklarında Müslüman azınlıklar da Anadolu topraklarına gönderiliyordu.

Safranbolu'da Ortodoks Rumları ile Müslüman Türklerin birlikte olduğu dönemlerde kentin ileri gelenlerinden birisinin düğünü görkemli bir konakta yapılır. Konağın haremlik ve selamlığı salonun ortasındaki dönebilen büyük bir çark ile bölünmüştür. Haremlikte oturan kadınlar dönen bu çark ile birlikte selamlıktaki erkeklerin içecek-yiyecek gibi ihtiyaçlarını karşılarlar. Çarkın yanında erkeklerin icra ettikleri müzik ve ilahi gibi sesleri haremlikte bulunan kadınlar da dinliyor.

Böyle bir düğünde Yordo keman, Yannis kanun, Mustafa udi, Stefan darbuka, çalıp söylerken haremlik bölümünden güzel bir genç kız sesi gelir. Kız yöresel usullere göre " Aç kapıyı ben geldim" diye mani söylemektedir. Yordo, güzel sesli bu kızın sesine vurulur. Ve romandaki olayların örgüsü içimizi acıtacak şekilde başlar. Sonra 2014 yılında Safranbolu'ya gezmeye gelen tur otobüsünde ilginç bir şekilde bir araya gelen,içlerinde 1923 Safranbolulu mübadillerin torunlarının bulunduğu ekibin (Tekin, Filiz, Murat, Rehber ve Andon'un) tarihi yerlerde yaptığı ilginç ziyaretler ele alınır.

Romanın konusu tarih sayfaları içinde geçen bir aşk öyküsü olduğundan, Yazarın, Balzac ve arkadaşı Victor Hugo gibi yazarların tutkulu aşklarına diyaloglarla göndermelerde bulunduğunu görüyoruz. Bu iki yazarın ilginç aşk tutkuları, okuru bu yazarların kitaplarını bir kez daha okumaları yönünde teşvik edici.

Aç Kapıyı Ben Geldim, bir elmanın iki yarısını anlatan bir aşkın, kurgudan gerçeğe odaklanan tarihi bir mübadele romanıdır. Yazar roman kahramanlarından Hacı Ahmet'i şöyle konuşturur: "Neymiş efendim? Adamın dini başkaymış! Bize ne! Yahu bu adamlar yeni Hıristiyan olmadılar ya! Hem olsalar ne olur ki! Herkesin dini kendine. Adam ta atalarından Hıristiyan! Dedeleri dedelerimizle arkadaş. Babaları babalarımızla arkadaş. Ben Yorgi ile arkadaşım. Yorgi'nin oğlu Yordan benim bu oğlum Mustafa ile arkadaş." Bir başka yerde de Filiz'i konuştur yazar: "İnsan hep aynı insan aslında. Nereden, hangi ırktan olursa olsun aynı iskeleti, kasları, dokusu, hatta kanı bile aynı... Resmi tarih, kendisini yazarken işine gelmeyeni çizer." Diyerek, resmi tarihe de gönderme yaparak önemli bir yeri işaret eder aslında. Buna benzer söylemleri, burada yaptığımız bir önceki söyleşide, Kemal Anadol'dan da dinlemiştik.

Roman kahramanlarından Ali'nin tarlasında çıkan tarihi sütunlara ve taşlara bakıp şaşkıncasöylediği romanınen son cümlesiile konuşmamı sonlandırmak istiyorum. "Bu tarlalar bizim. Yani biz öyle sanıyorduk. Yıllarca ektik biçtik. Meğerse tarlalar Iyonyalılarınmış!"

Aç Kapıyı Ben Geldim, adlı romanın işaret ettiği şekilde bu topraklarda barış, dostluk ve kardeşlik duygularının sonsuza kadar sürmesi dileği ile Metin Köse'ye teşekkür ediyorum. Ben okudum, roman güzel yazılmış, sizlere de tavsiye ediyorum."

METİN KÖSE KİMDİR?

Metin Köse, 1960 yılında Devrek-Zonguldak'ta doğdu. Fırat Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü'nden mezun oldu. Radyo ve TV'ye programlar yaptı. Müziklerini Yannis Saoulis'in yaptığı şiir albümleri yayınlandı. Mevlana'nın Mesnevi'sini seslendirdi. Panta Rei, Mükellefiyet, Göl Dağı, Büyük Yürüyüş, Aç Kapıyı Ben geldim adlı kitapları yayımlandı.

Editör: Pusula Gazetesi