UNUTULAN MEKANLAR II.

Zonguldak, is kokulu kentimi

Bir çay içiminde yaşamak...

Emeğin başkenti deriz ya, şehrimin yaşayan bir çok yüzü var. Gazipaşa caddesi, Zonguldak'ımızın tek caddesi. Neler yaşamıştır, yaşanmıştır... Şimdilerde bakıyorum da ne çok değişim geçirmiş ve hala geçirmekte. Aklıma ilk gelenlerden "Yörük börekçisi" 1974'lerde ilk siparişimi verip de börek yediğim mekan. Artık marka olmuş "İstanbul pastahanesi" hala hizmet vermekte. Aynı sırada Ulu cami bitişiğinde ki "Mavi Köşe" hep kapıdaki uzun tüylü köpeğiyle hatırladığım. Ya "Bomonti" Gençlik heyecanımızın tüm coşkusuyla ilk biralarımızı içtiğimiz mekan... Şimdi yerinde yılların çorbacısı "Hasan usta" çorbacısı var zamana direnen. Hükümet binasının sahile bakan tarafında mini golf sahası ve aile çay bahçesi adı altında çaydan çok bira satan açık hava mekanlar vardı. Bira içenler küçük yuvarlak masalara içtikleri biraların boş şişelerini dizerler dışarıdan görenlere adeta statülerini ispat etmek için hava attıklarını zannederlerdi. Kentimizin birkaç araştırmacısı var da bu mekanların ve diğerlerinin tarihçesini biliyoruz. Kentimizin yaşanmış olan iyisiyle kötüsüyle sözlü tarihinin kayıt altına alınması kentimize artı değer kazandırır diye düşünüyorum. Allah tan bu konuda ciddi çalışmalar yapan araştırmacılarımız var. Kadir Tuncer, Yüksel Yıldırım, Ekrem Murat Zaman ilk aklıma gelenler.

Zonguldak geçmiş yıllarda ya da şimdi alkol tüketiminde ilk sıraları zorluyan bir kent midir? Bilmem ama bir meyhane kültürü olduğu gerçektir. İşte ilk aklıma gelenler İsmet Ağabeyin acılıktaki yeri, kadırgada Altan ağabeyin ocakbaşı, Şehir kulübü, Emniyet otelinin lokali ve benimde bir dönem çalıştığım "Maden başçavuşları" lokali...

Sanırım o zamanlar içkili bir mekan açmak için bir dernek kurup dernek lokaline içki ruhsatı almak yeterliydi. Bu en kolay yoluydu içkili mekan açmanın. Bu yüzden şehrimizde bir çok dernek lokali,içkili lokal olarak hizmet vermekteydi. "Maden başçavuşları lokali" de bunlardan biriydi. Mekan şimdilerde yıkımına başlanan camlı köşkün caddeye bakan yolun karşı yüzünde kentimizin en eski binalarından biri olan şimdiki postahaneninde bulunduğu, büyük sarı binanın ikinci katında, bir tarafında kahvehane (sanırım hala hizmet veriyor) diğer tarafında meyhane olan bir mekandı. Kemal ağabey mekanın sahibiydi. Babamı tanırdı. Aklımda hep deri ceketli gülmeyen bir yüz ve kirli sakallı bir karakter olarak kaldı. Mekana ilk girildiğinde meyhanelerin o kendine has kokusu karşılardı sizi.Anason ve yemek kokusunun birbirine karışmış aromasına zaman zaman soğuk mezelerin kokusu da eşlik ederdi.

Mekanın aşçısı Murat amcaydı. Zonguldak ta Hasan Taşkıran ı bilen bilir.Küçücük sandalı ile denize açılır suya daldı mı çıkmak bilmezdi. Hasan ağabeyin babasıydı Murat amca.Tonton işini bilen meyhane raconunu ve meyhane garsonluğunu, edebini bana öğreten Murat amca. Her akşam işi bittiğinde köşesine çekilir bir kadeh içkisini tatlı tatlı yudumlardı. Mesai bitimi sodaya yatırın bardakları derdi. Plastik leğen içine doldurduğumuz rakı bardakları sodalı suyun içerisinde ertesi güne pırıl pırıl hazır hale gelirdi. Her mekanın kendine has müdavimleri vardır. Bizim mekanında müdavimleri hiç değişmezdi. Necip ağabey mekana ilk o gelirdi. Alkolun bozduğu karaciğerden kaynaklandığını sandığım, yüzü hep kırmızıydı.Öğlene doğru gelir gelmez iki kadeh votkasını bir çırpıda yuvarlar titreyen ellerini ancak sakinleştirirdi. Sonra gider ve ancak akşama doğru mekana düşerdi. İri cüsseli hep güler yüzlüydü. Sanırım Zonguldak ın köklü ailelerindendi. Yağcılar mahallesinde ki eski kocaman bir evde ikamet ederdi.Rahmetli olduktan sonra bir türlü yıktırmadığı evinin yerinde şimdilerde yine kendi adını taşıyan koca bir apartman var.

Mekanın diğer müdavimleri arasında Başçavuş Aydın ağabey,emekli Nihat amca, Pilot Sabutay ağabey ve her hafta sonu arkadaş gurubuyla gelen İmdat ağabey vardı. Başçavuş Aydın ağabey astsubay emeklisiydi yani maden başçavuşluğuyla ilgisi yoktu. Hoşsohbet kısa boylu daima hızlı yürüyen akşamcılardandı. Nihat amca emekliydi pos bıyıklı Hulusi Kentmen i andırırdı. Pilot Sabutay ağabey arkadaşımın eniştesiydi gerçek bir pilottu ama alkol pilotluk hayatını bitirmişti galiba. Sarışın uzun boylu eski adam denir ya işte öyleydi.İmdat ağabeyi hep ince uzun boyuyla hatırlıyorum. Emekli maden başçavuşları ya da sendikacılarla gelirdi mekana. Verdiği yüklü bahşişlerden aklımda kalmış. Murat amca servis açmayı masaları hazırlamayı hep o öğretmişti bana.Müşterinin solundan servis yap, başını öne doğru eğme, baş vücudun en ağır organıdır, dengen bozulur müşterinin üzerine dökersin servisi derdi.Toplanan bahşişlerin en son müşteri çıktığında personele bölüştürülmesini de kendi elleriyle yapar kimsenin hakkının kalmamasına dikkat ederdi. Masa sohbetleri her meyhane gibiydi, hükümetler kurulur ve yıkılırdı sofralarda. Ama hiçbir zaman seviye bozulmaz yeterince içene "haydi sen oldun, yenge bekler" diye tatlı sert uyarılırdı.

Meyhanede ki çalışmam fazla uzun sürmedi. Benim için uzun, mekan için kısa bir çalışma deneyimim oldu. Yaşamıma tabi ki olumlu, olumsuz katkıları oldu. Olumsuz diyorum, alkolun nasıl bir bela olduğunu yakından deneyimledim. Olumlu diyorum değişik insan profilleri tanıdım, yaşamımda bana tecrübe katacak.

Zonguldak, yeşiliyle mavisiyle isli insanların yaşadığı güzel kentim. Yazdıklarım hep madalyonun öteki yüzüydü, öteki yüzünde yaşayan bir başka kentin, görünmeyen, görülmek istenmeyen ama hep var olan insanlarıydı. İyisiyle kötüsüyle...

Alıntı: Ufuk TOKMAK

Zonguldak Nostalji