Yıllar önce.
Ayakkabı şirketi pazar araştırması yapar.
Afrika için bir araştırmacı görevlendirir.
Görevli Afrika'ya gider.
Araştırır.
Rapor hazırlar.
Özetle...
"Burada ayakkabı için bir fırsat yok.
Çünkü kimse ayakkabı giymiyor."
Firma sahibi olaya şaşırır.
Emin olmak için bir kişi daha görevlendirir.
O da gider.
Araştırmasını yapar.
Bir rapor hazırlar.
"Afrika'da inanılmaz fırsat var.
Büyük bir Pazar.
Bakir bir alan.
Burada kimsenin ayakkabısı yok"
[*] [*] [*] [*]
Bakış açısı...
Herkes aynı şekilde düşünüyorsa.
Kimse düşünmüyor demektir.
Birinci araştırmacı gibi düşünsem...
[*] [*] [*] [*]
Delik deşik.
Çizgisi yok.
Çoğu yerde iki araç yan yana geçemiyor.
Birinin mutlaka biraz geri gidip yol vermesi gerekiyor.
Uçurumlar var.
Kanallar yok.
Bariyer yok.
Virajlar tehlikeli.
On kilometrelik bir yolu iyi bir araçla ortalama 15-20 dakikada gidebiliyoruz.
Ama yolumuz var.
Burada yol istemek.
Çalışma yapmak.
Haber yapmak.
Yöneticilerimizi rahatsız etmek olur.
Hatta...
İçerisinde bulunduğu durumu bir dilekçe ile bildiremeyecek kadar aciz olan köy yöneticilerine haksızlık etmiş oluruz.
Örnekleri çeşitlendirebiliriz.
Suyumuz...
Elektriğimiz...
İstihdam alanları...
Okul servisleri...
Köydeki ürünlerin değerlendirilmesi.
İlk akla gelenler...
Önemli olan bakış açısı...
Biz ne diyoruz...
Bir insan kaç yılda meydana geliyor.
Evlilikten başlarsak...
Hızlıca yol alalım.
Doğum, bebeklik, okul çağı.
Anne babanın sevgisi, emeği.
Devletin o birey için harcadığı kıymet.
Sonra...
Bir trafik kazası.
Tüm emekler heba oluyor.
Hiçbir maddi değerle paha biçilemeyecek bir can yitip gidiyor.
Yürekler yanıyor.
Tarifsiz acılar yaşanıyor.
Neden?
Bir trafik kazası.
Zorunluluktan dolayı.
Başka gidişat olmadığından kullanılan...
Adına 'yol' denilen bir güzergahın bakımsızlığından meydana gelen bir kaza.
Halbuki...
Biz insan onuruna yakışır şekilde bakabilseydik.
İnsanın yeryüzünün en şerefli varlığı olduğu anlayışına sahip kişiler tarafından yönetilebilseydik.
Özetle...
Devletin imkanlarını insanlarımıza layık görebilseydik.
Hizmet amacıyla koltuklara oturabilseydik...
Ki öyle bir amacımız olsaydı o koltuklara oturmaya vakit bulamazdık.
Giderebildiğimiz her eksiklik bizim mutluluk kaynağımız olurdu.
Başkaca huzur, mutluluk gibi arayışlara girmezdik.