Yapımına 1969 yılında Yeniçağ'dan başlanılan 112 kilometre uzunluğundaki Yeniçağ-Zonguldak Yolu, Cumhuriyetimizin sonlara kalmış, gecikmiş önemli karayolu projelerinden birisidir.
Gecikme, Zonguldak'a demir ve deniz yolunun olması, projenin zor ve fazla kaynak gerektirmesi; biraz da Zonguldaklıların ağlama eksikliği gibi nedenlerle olmuştur.
Projenin, üzerinde, o yıllarda Balkanların en uzun tüneli olan Dorukhan Tüneli'nin de olduğu Mengen-Devrek arasındaki zor bölümünü de kapsayan ilk 60 kilometresi, üç ayrı ihale ile, tüneldeki bazı eksiklerle de olsa, 1976 yılı sonlarında tamamlanmıştı.
Bu olumlu sonuca, işin yüklenicileri olan, Palet İnşaat, Enerji Su ve Arı İnşaat adlı dönemin üç güçlü ve değerli yüklenicinin takdire değer çalışmaları ile ulaşılmıştı.
Ancak, Devrek-Karamanlar arasını kapsayan ilk 25 kilometrelik bölümü, 1972 yılında ihale edilen son 50 kilometrede ise, yapılan ihaleler, genelde, yükleniciden kaynaklanan nedenlerle hep tasfiyelerle sonlanmış; bu tasfiyeler işlerin sürüncemede kalmasının başlangıçları olmuştur.
Devrek-Zonguldak yolu birinci, ikinci, üçüncü kısımlar ve Filyos Köprüleri ihaleleri olmak üzere dört ayrı ihaleyi aynı yüklenicinin almış (ya da verilmiş!) olması bu aksama ve gecikmelerin ana nedeni idi.
İşlerin yüklenicisi, çok değerli bir mühendis olan Zonguldaklı rahmetli Mehmet Akdağ idi.
Ancak, rahmetlinin her açıdan bu kadar işi yürütecek gücü ve organizasyonu olmadığı gibi, yol-köprü yapım deneyimi de yoktu.
Bu kadar taahhüt yetmiyormuş gibi, bir de, 1974 ve 1976 yıllarında, Zonguldak-Ereğli yolunun Ilıksu'ya kadar olan ilk 13 kilometresinin iki ihalesini de almıştı (ya da verilmişti!).
Sonuçlarının olumsuz olacağı baştan bilinmesine rağmen, maalesef (belki de, her dönemde varlığı bilinen nedenlerle!) bu yanlışlar yapılmıştı!
Yüklenici, bu işlerden aldığı avansları, o yılların en büyük ve güçlü iş makinaları alımına harcamış; yapılan hakedişler bu avansların ve işletme giderlerinin ödenmesine gidiyordu.
Ancak o değerli makinalarının operatörlerinin, şantiyelerde çalışan işçilerin, hatta şantiye mühendislerinin ücretleri büyük gecikmelerle ödenebiliyordu.
Şantiyelerde doğru dürüst yemek bile çıkarılamıyor; işçilerin, iş için yol boylarına gelen, (o yıllarda piyasada da bulunmayan) demir, çimento gibi inşaat malzemelerini köylülere satmaları gibi üzücü durumlar yaşanıyordu.
Ancak, bu arada, geç de olsa, her alacaklının alacağının er geç ödendiği, kimsenin alacağının kalmadığı da söyleniyordu.
1970'li yıllarda, Zonguldak civarında, yüklenici Mehmet Akdağ'ın taahhüdündeki yedi ihaleden, Filyos Köprüleri ihalesi hariç, diğerleri tasfiye ile sonuçlanmıştır.
Yarım kalan, (zor olan kısımları büyük zorluklarla yapılmış olan) eksik işler büyük gecikmelerle, taşeron ihaleleri ve yeni ikmal ihaleleri ile sürdürülmeye çalışılmıştı.
Projenin bu bölümü, işi kolaylaştırıcı birçok proje değişiklikleri yapılarak, 60 metre kadarı açılmış olan Gökgöl Tüneli terk edilerek, 1980 yılında, Asma yol ayrımında mevcut yola bağlanabilmişti.
1970'li yıllarda, yüklenicimiz Mehmet Akdağ'ın, taahhüdündeki iş yükü bakımından, ülkemizin sayılı yol müteahhitlerinden birisi olmasına rağmen, bir şantiye mühendisinden farksız, çok mütevazi bir yaşamı vardı.
Dodge marka bir pikaba biner, Zonguldak'ta olduğu zamanlar, Balkaya mevkiinde, lavuar bant hattı sonundaki tepede bulunan, ofis olarak kullandığı prefabrik şantiye binasında kalırdı.
Anarşik olayların da olduğu o yıllarda, pikap ile İstanbul'a gidiş gelişlerinde, yolunun kesilmesinden ve müteahhit olduğu halde üzerinden para çıkmadığı için dövüleceğinden korktuğunu da söylerdi!
Bu arada, o yıllara ait bir anımı da sizlerle paylaşmak istiyorum:
1976 yılında bir tarihte, bir mühendis arkadaşımla, geçici görevle İstanbul'a gitmiş ve Zincirlikuyu'daki Karayolları Tesisleri'nde Bölge Müdürümüz, rahmetli Turhan Barutçu ile buluşmuştuk.
Buradaki programımız, esnasında, müteahhidimiz Mehmet Akdağ'ın, İstanbul'daki merkez ofisi mali işler sorumlusu, (hayatta ise, Allah uzun ömürler versin), Ahmet Akdağ ziyaretimize gelmişti ve Bölge Müdürümüzden, bir yemekte, misafiri olmamız isteğini iletmişti.
İsteği kabul edilmiş ve Bölge Müdürümüz ile birlikte Boğaz'daki lüks bir balık lokantasına öğle yemeğine gidilmişti.
Gidiş yolunda, Bebek'ten geçerken, Sayın Akdağ, uygun bir yerde durmuş ve "Turan Ağabey, izninizle, bir-iki dakika müsaade eder misiniz?" diyerek arabadan ayrılmış ve kısa bir süre sonra da dönmüştü.
Döndüğünde de, limanda bağlı yatın olduğunu ve bir sorun olup olmadığını sorduğunu söylemişti.
Lüks arabasından başka bir de yat olduğunu da duyunca, Zonguldak şantiyelerindeki üzücü durumlar aklıma geldi ve kendisine, yumuşak bir ses tonuyla, "Ahmet Bey yat da mı var?" diye sormuş ve Zonguldak'taki durumların iyi olmadığını hatırlatmıştım.
"Abi, çarkın dönmesi içindir. İçinde bulunduğumuz çevre bunu gerektiriyor. Onu kullanacak zamanımız da yok. Amcam görmedi bile..." mealinde bir şeyler söylediğini hatırlıyorum.
Yedi büyük ihalenin yüklenicisi olan patronu rahmetli Mehmet Akdağ'ın yaşamadığı lüks hayatı, yeğeninin İstanbul'da fazlası ile yaşamakta ve yaşatmakta olduğu anlaşılıyordu.
Şantiyelerin, köy bakkallarına olan kumanya borçları bile zamanında ödenemezken, şantiyelerde doğru dürüst yemek çıkarılamazken, gösterişten tasarruf olamadığı anlaşılıyordu!
Hoşgörünüze sığınarak, bu yemek ile ilgili bir anımı da paylaşmak istiyorum:
Boğaz'da gittiğimiz ve adının Paçço olduğunu hatırladığım balık lokantasında, garson siparişlerimizi alırken, rahmetli Bölge Müdürümüz, "Çocuklar istavriti, mezgiti Zonguldak'ta da bulursunuz. Siz de pavurya söyleyin!" uyarısını yapmıştı.
Pavuryanın ne olduğunu bilmesek de, Müdürümüzün tavsiyesine uyarak biz de "Pavurya olsun..." demiştik.
Üzerinde iri yengeçlerin olduğu, yanında makas gibi bir şeyin verildiği tabaklar önümüze konulunca, pavuryanın iri yengeçler olduğunu anlamıştık.
Yemesini becerememiş, karnımızı masadaki zengin garnitürlerle doyurmağa çalışmıştık!
Sen sen ol bildiğin yoldan, yemekten şaşma!

GÖSTERİŞTEN TASARRUF OLMAMASININ GÖSTERİŞSİZ SONU!
Yeniçağa-Zonguldak yolunun, Yeniçağa-Devrek arasının, işlerini başarı ile sonuçlandıran yüklenicileri Palet İnşaat ve Enereji-Su firmaları, kendileri gibi güçlü bir firma olan Seri İnşaat adlı firma ile, Ata İnşaat adında bir ortaklık oluşturmuşlardı.
Bu ortaklık, 1983 yılında, o yıllarda, dünyanın 6. en büyük barajı olan Atatürk Barajı ve Hidroelektrik Santrali ihalesini almışlar ve 50 ay gibi rekor bir zamanda, çok büyük bir başarı ile sonuçlandırmışlardı.
Zonguldak civarındaki 7 büyük karayolu ihalesini alan ve altısı tasfiye ile sonuçlanan müteahhidimiz rahmetli Mehmet Akdağ'ın firması ise uzun ömürlü olamamış; yeğeni Ahmet Akdağ'ın Bebek Marinası'ndaki yatı da işe yaramamıştı.
Şantiye şeflerinden, akrabası da olan değerli dostum rahmetli Yüksek Mühendis, Müteahhit Adnan Demir'den, rahmetlinin, hayatının son günlerini yalnızlık ve sıkıntılar içinde geçirmekte olduğu haberlerini de alıyorduk.
Gösteriş, şatafat, fiyaka, böbürlenme, övünme, hava atma gibi sahtecilik düşkünlerinden uzak olmanızı; özellikle kamuda gösterişin, şatafatın, lüksün her halinin olmamasını dilerim.