Hani bu köşede magazin yazınca çok okunuyor ya!
Azıcık da erotizm olunca uçuyor ya!
Biz başka türlü yazılar da yazabiliyoruz aslında.
Yakından tanıyanlar bilir mesela şiire düşkünlüğümü.
Şiir yazsam okumazsınız bunu biliyorum.
Bugün yeni bir şeyler deneyelim.
"Kiminin nemlidir gözleri
Kiminin namlu,
Kiminin sevgi fışkırır gözlerinden
Kiminin mermi"
Aslında şiir gibidir Zonguldak.
Ne kafiye vardır, ne uyak.
Biraz 'garip'tir Rüştü Onur gibi!
Biraz da 'ikinci yenidir' Cemal Süreya gibi!
Peki ben neresindeyim şiirin?
Garip akımından beslenen ikinci yeniyim.
Mesela Sunay Akın'ı çok beğenirim.
"Kömür
Yine bir kömür
kütürdedi sobada
kayıp bir madencinin
kalbi rastgeldi
atıverdi sıcak odada"
Böyle bir anlatım şekli olabilir mi?
Kömürün sıcaklığını, madende ölen bir maden işçisinin kalbine benzetmek nasıl bir zeka ürünüdür?
Mesela Ayrılık şiiri!
"İki rayı gibiyiz
bir tren yolunun
yakın olması
neyi değiştirir
son istasyonun"
Meslek hayatıma başladığım ilk yıllardı.
Şair Sunay Akın, Zonguldak'a geldi.
Festival var, Sunay Akın kitap imzalayacak.
'Ali Rıza Tığ' dedim sadece.
'Nereden tanışıyoruz? Tanışıyor muyuz?' dedi.
'Uzun Çarşı'daki Karya Kitabevi'nin vitrininden' dedim.
Ayağa kalktı, sarıldı, "Bir şairin en mutlu anına tanık oluyorsun şimdi" dedi.
Gün boyu beraberdik. Limanda sonradan döküme giden Deniz Gülü adlı gemiye girmek istedi.
Getirdim, gezdirdim. Deniz Gülü, İstanbul Şehir Hatları'nda çalışırken Sunay Akın çok seyahat etmiş. Şiir Hatları yapmış yani vapuru.
Neresinde hangi şiiri yazdığını anlattı uzun uzun.
'Abi şiirlerin neden kısacık?' dedim.
'Ben Atlas Okyanusu'nu akvaryuma koyuyorum, içinde balina besliyorum' dedi.
300'ü aşkın şiirim var.
Koydum kenara dağıtıyorum.
Son günlerde ufak ufak karalıyorum.
Başımda biraz kalabalık var.
Yanında onlardan kurtuluyorum.
İşte o zaman yeniden başlayacağım yazmaya.
Öyle kolay değil bizim işimizi yaparken şiir yazmak!
Kilimli Sahil yolunda yolsuzluk var. Ve siz bunu araştırıyorsunuz!
Nasıl şiir yazacaksınız?
Ancak Neyzen Tevfik gibi şiirler olur!
O da başımıza iş olur.
İçinde az miktarda sunulan bir bardağı masanın üzerine koyar, 'Bu su, bardaktan nasıl çıkar?' diye sorarım.
Herkes bir şey söyler.
Mesela bardak devrilir.
Mesela bardak kırılır.
Bardağın içine su ilave edilir.
Son şık en az akla gelendir.
İçinde varsa, ilave edersen taşar.
Bendeki durum bu.
Taşmasın diye doldurmuyorum.
Zamanını bekliyorum.
Bir de Sunay Akın'a 'Şair ve yazarlar neden alkol kullanırlar?' diye sormuştum.
'Ayık kafa ile nasıl gelsin ilhamlar?' demişti.
Ya içip sarhoş olacaksın, ya aşk sarhoşu olacaksın!
İkisi birden olursa yandı ortalık!
Mesela sağ taraftaki en keskin şairlerden biri Sezai Karakoç.
En bilinen şiiri hayatının aşkı Muazzez Akkaya'ya yazdığı Mona Roza adlı şiirdir.
Abdurrahim Karakoç, Mihriban'ı nasıl yazdı?
"Yar, deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban "
Lambada titreyen alevin üşüdüğünü düşünen bir zeka nasıl olur?
Tabi ki aşkla!
Cemal Süreya nasıl yazdı o şiirleri?
'Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum. Yıkadılar aldılar götürdüler. Babamdan ummazdım bunu kör oldum'
Erotizm şiire bu kadar güzel yerleştiren başka bir şair var mı?
'Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.'
Size bugün Sunay Akın ve Cemal Süreya ağırlıklı bir yazı yazdım.
Sunay Akın ve Cemal Süreya iki güzel dosttu.
Kimseye sataşmadan, kimseye bulaşmadan bir yazı yazdım.
Hepinize iyi bir hafta diliyorum.