Bazen diyorum ki:Zonguldak'ın derdi beni mi gerdi kardeşim?
Git bak işine, gez, dolaş, ye, iç, keyfine bak!
Sana mı kaldı profesörlerin hastalardan para alması.
Yok sekreterinin üzerine ilaç yazıyormuş.
Yazsın, sen mi ödüyorsun ilacın parasını?
Soruşturma açılıyor.
Soruşturmacı, bütün Zonguldak'ın bildiği olayı bize soruyor.
Rektörlerin çok ciddi maaşları, harcırahları ve döner sermayeleri var!
Döne döne yesen bitiremezsin.
Eğer Rektörlük bizim yazdıklarımızı şimdiye kadar duymamışsa gerçekten çok yazık.
'Duyuyoruz da, şikayet olmayınca bir şey yapamıyoruz' diye bir bahane bulmuşlar.
Oh ne güzel ya!
Benim muhabirim, haber yaptığı kişiden para alacak!
Ben duymayacağım. Bir de para verenin şikayet etmesini bekleyeceğim öyle mi?
Vallahi ben haberi göreyim, o haberin neyin karşılığında yapıldığını anlarım.
Yapana göre kaç lira alındığını bile tahmin ederim.
O halde mesela Tıp Fakültesi'nde ise Başhekim bunu bilecek.
Hastasını turnikeden geçirmeyecek.
Profesörleri hastanede tutacak.
Ilıksu'da Çetinler'de vakit geçirmeyecekler.
Sorun Atatürk Devlet Hastanesi'nde ise oranın Başhekimi de bilecek.
Şikayet beklemeyecek.
Çağıracak diyecek ki, "Bak Ayhan, seninle ilgili çok şikayet geliyor. Yapma böyle. Başına iş alırsın. Zaten daha önce zor yırttın. Malı mülkü kayınvalidenin üzerine yaptın. Bir daha böyle bir fırsat da bulamazsın" diyecek.
Ben bakıyorum, yöneticilerde tık yok.
Herkes bir yolunu bulmuş, filmi uydurmuş gidiyor.
Adamın aldığı maaş belli.
Yaşantısına bakıyorsun, 60 ülkeye ihracaat yapan işadamından lüks yaşıyor.
En büyük sorun Vergi Dairesi.
Zonguldak Vergi Dairesi Başkanlığı, muayenehane işleten hekimlerle ilgili bir çalışma yaptı mı?
Mesela ben vergi Dairesi Başkanı olsam, bu kadar haberin üzerine hiçbir şikayet beklemeden bir denetim yapardım.
Sekreterlerin yanına birer memur koyardım.
Bir ay boyunca bu denetimi sürdürürdüm.
Bir sonraki ay bakalım ne yapacaklar.
O ortalama üzerinden vergi yazardım.
O zaman profesör "Bu işin cılkı çıktı. Ben en iyisi hastanede işime bakayım" diyecek.
Yani iş devlette.
Devlet gereğini yapmadığı sürece olan vatandaşa oluyor.
Muayenehanelerde soyuluyor.
Hastaneye yatmış adamın yakını niye muayenehaneye gidip para versin?
'Gelin muayenehanede konuşalım' de demek?
Profesör olunca hastanede konuşamıyor musun?
Utanıyor musun?
Bunları yazınca kurum zarar görüyor diyorlar.
Profesörlük zayıflıyor diyorlar.
Tamam ben de aynı görüşteyim.
Böyle yapan profesörleri ayıklayın, biz de haber yapmayalım.
O zaman da profesörü nereden bulacağız diyorlar.
Afedersiniz ama siz hastanede çalıştıracak değil, Zonguldaklıyı öptürecek profesör arıyorsunuz galiba. Neyse ben ne diye başladım yazıya.
Nereye geldik yine.
Zonguldak insanı, Tıp Fakültesi'nden profesörlere para vererek hizmet almak istemiyor.
Atatürk Devlet Hastanesi'nde ameliyat olmak için doktora hastane içindeki poliklinikte para vermek istemiyor.
Biz de böyle haberler yapmak istemiyoruz.
Şimdi ne güzel gider bir kar şiiri değil mi?

Kar Şiiri

Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın
Allah kar gibi gökten yağınca
Karlar sıcak sıcak saçlarına değince
Başını önüne eğince
Benim bu şiirimi anlayacaksın
Bu adam o adam gelip gider
Senin ellerinde rüyam gelip gider
Her affın içinde bir intikam gelip gider
Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın
Ben bu şiiri yazdım aşık çeşidi
Öyle kar yağdı ki elim üşüdü
Ruhum seni düşününce ışıdı
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın

Sezai Karakoç