"20 yıl maden ocağına gönderdim onu.
Hayatımın aşkıydı, 3 çocuğumun babası...
Bizimkisi aşkla karışık bir ekmek kavgası...
Ben toprağın üstünü, o toprağın altını işlerdi...
Dualarla gönderirdim hep onu madene...
Göçükte kaldı bir gün...
Mucize bize hayatımızda bir kez geldi...
Saatler sonra kurtuldu göçükten.
Bir süre istirahatli kaldı.
Beklemedi fazla, indi yine ocağa...
Aradan yıllar geçti, bacağı kırılıverdi...
Uzun süre evde kaldı, koltuk değnekleri destek oldu yürümesine.
Yere basmaya başlayınca ayakları...
Yine girdi maden ocağına...
Önce biraz yerüstünde çalıştı...
Ardından aldılar yeraltına geri...
Dağlardan taşlık yollardan yürüme gidiyorlardı.
Bir dönem kamyon kasalarında gittiler madene...
İzin desen o da yok...
Haftada bir izine gelirlerse çok iyi...
Bazen ayda bir...
İşçiler gelirken köyde bir şenlik havası...
Bir bağrışma, heyecan, herkes yollarda
'İşçiler geliyor...'
Hepsi gelemezdi işçilerin...
Acaba geldi mi bizimkisi?
Heyecan ve merakla beklerdik eşlerimizi...
Geldiyse senden mutlusu yok...
Hele çocuklar... 'Babam geldi, babam geldi...'
Kiminin gelemezdi babası, eşi...
Bazen eve banyo yapmadan gelirdi.
Gülüşünden, dişlerinden tanırdım onun olduğunu...
Yüzü gecenin karanlığı...
Gecenin zifiri karanlığında, bir araya toplanmış yıldızlardı dişleri...
Kazmacıydı eşim, yeryüzünün tonlarca yükünün altında...
Çamurun, suyun içinde kazıyordu...
Onu işe gönderirdim...
Evde bir beklenti ve dualar...
Kayın validem, kayınpederim, ağızlarda tek bir dua...
'Allah'ım kaza bela verme ona...'
İzine gelecek diye onu, sevdiği yemekleri yapardım,
Çıktı mı yemeğin o güzel kokusu dışarı
Anlardı herkes, Yusuf izine gelecekti...
İzinden gönderdim onu tertemiz elbiseleriyle madene...
O gece kendisini beklerken...
Arkadaşlarıydı Yusuf'umun gelenler.
Yusuf yoktu yanlarında.
Ellerinde bir çanta, bıraktılar kapıma...
'Başın sağ olsun...'
Kelimeler tükendi...
Geriye bir çanta, içinde kokusunun olduğu bir pantolon ve bir gömlek bıraktı bize..."