Değerli okurlarım...
Üniversitemiz Sağlık Kampüsü'nün olduğu Kozlu Esenköy Mahallesi'nden geçen eski Ereğli-İstanbul yolundan, Ilıksu sapağına (yeni yola) inerken, yolun üzerinde, Öncü Taşocağı'nın tam karşısında, arkasında deposu olan bir çeşme vardır.
Çeşme, mahallenin 15-20 haneli bir orman köyü olduğu 50-60 yıl önce, köylüler tarafından yapılmıştır.
Çeşmeyi besleyen su; karşı yakada, orman içindeki bir kaynaktan gelmektedir.
Ocak sahası kenarından geçen hattın uzunluğu 1.5 kilometre kadardır (Resim 1).
Çeşme, suyun çıkabildiği, köy yerleşim alanına en yakın noktada yapılmış.
Köylüler, köye Köy Hizmetleri tarafından su getirilene kadar, 25-30 yıl, boru hattının ve çeşmenin bakım-onarımını sağlayarak, içme suyu ihtiyacını, bu çeşmeden taşıyarak sağlamışlardır.
Sonrasında ise, evi çeşmenin hemen yakınında olan, köyün eski sakinlerinden ve ileri gelenlerinden, rahmetli hayırsever komşum, maden emeklisi, 'Hacali' lakaplı Ali Çetinkaya'dan başka, hattın ve çeşmenin sorunları ile ilgilenen kimse kalmamıştı.
Zamanla, köyün Esenköy'den altyapısız Esenkent'e dönüşmesi (!) ve çeşme suyunun ününün yayılması; bir kez tadanın bağımlı hale gelmesi ile, çeşmenin, özellikle dışarıdan gelen müdavimleri çok artmıştır.
Son yıllarda, önünde, günün her saatinde, Zonguldak'tan, Kozlu'dan gelen, arkaları onlarca damacana ile dolu arabalar eksik olmaz olmuştur.
Bir kez sırayı kapanların, tüm damacanaları dolana kadar küçük bir bidonu doldurmaya bile izin vermeme, gecenin geç saatlerinde yüksek perdeden müzik yayını ve çaylı-kahveli çeşme başı sohbetler yapma, araba yıkama, etrafı çöplük yapma gibi eylemleri çok karşılaşılan olumsuz durumlardı.
Bu arada, çeşmenin Valiliğe, belediyeye ait olduğunu sanıp, zaman zaman, arızalar yüzünden oluşan su kesilmelerine kızarak, çeşmenin musluklarını kıran, deposuna ulaşan plastik boruyu çekip koparan; hatta "Çeşmemizi ve çevresini temiz tutalım!" yazılı levhayı bile koparıp atan türlere bile rastlanıyordu! (Resim 2).
Ancak bu üzücü durumları yaratanların yanında, "Allah razı olsun, ölmüşlerine değsin" diyenler; çeşme etrafında mıntıka temizliği yapan iyi vatandaşlar da oluyordu.
Rahmetli Hacali, bir bölümü uzaktan-yakından tanıdıkları, bildikleri de olan bu iyi kişileri de düşünerek, ilerlemiş yaşına rağmen, bu hayır hizmetini, yaşamakta olduğumuz salgın günlerine kadar sürdürmeye çalışmıştır.
Ailece görüştüğümüz, birçok şeyimizi paylaştığımız, köy ortamında görmeye pek de alışkın olmadığımız, aydın fikirli, eski kuşak köy halkının son temsilcilerinden ve ileri gelenlerinden olan bu sevgili komşumuzu, birkaç gün önce, bir kalp krizi sonrasında kaybetmenin üzüntüsünü yaşadık.
Selçuklu ve Osmanlı imparatorlukları dönemlerinde, türbelerin bekçiliği, bakımı, ziyaretçileri ile ilgilenmek üzere türbedar olarak adlandırılan görevlilerin olduğunu biliyoruz.
Ancak birçoğu günümüze kadar ulaşan büyük çeşmelerin bakım-onarımı için olsun, türbedarlık benzeri bir görevlendirmenin olup olmadığını duymadım!
Eğer böyle bir görevlendirme olmuş olsaydı, herhalde onlar da 'Çeşmedar' olarak isimlendirilirlerdi!
Bu düşünceden hareketle, ben de rahmetliye 'Esenköy Çeşmesi'nin Çeşmedarı' diye takılırdım.
"Türbedarlık babadan oğula geçermiş. Acaba Oğlun İbrahim, senden sonra bu görevi sürdürebilecek mi?" diye de sorardım.
Rahmetli de, "Ne oğlum ne de yeni nesilden bir başkası, çok istese bile bunu yapamaz. Maddi kazanç için de yapılmaz!" mealinde sözler söylerdi.
Özellikle son yıllarda, kendi evinde ve bazı komşularının evlerinde, Öncü Taş Ocağı'ndaki patlatmaların neden olduğu zararlardan, su kaynağı ve çeşmeye suyu ulaştıran boru hattı da nasibini alıyor; sık sık arızalar oluyordu.
Arazide hattın geçtiği yerlerin, onarımlarla kesilip atılan boru parçaları ile dolu oluşu da yaşanan arızaların bir göstergesi idi.
O, yıllardır bu arızalarla uğraşa uğraşa çok deneyim kazanmış; adeta, hidrolik/su mühendisi olmuştu!
Her su kesintisinde çizmelerini giyer, çoğu zaman, uzun uğraşlarla arızayı bulur, onarır, suyu akıtırdı.
Sevgili Hacali'nin virüs salgını nedeniyle, salgına olumsuz etkisi olabileceğini düşünerek, onarmadığı arıza nedeniyle, 6-7 aydır, muslukları kuru olan, su akmayan Esenköy Çeşmesi'nin musluklarından, artık bundan sonra suyun akması çok, çok zor görülmektedir.
Birkaç yıl önce, güzel görünmesi için ön cephesini mermer kaplatıp üzerine ".........'ın hayratıdır" diye yazdıran hayır sahibi, eğer hayratın yaşamasını arzu ediyorsa ya da bu zor işi başaracak bir gönüllü olursa, bu satırların yazarı da kendilerine yardımcı olmaya hazırdır.
Rahmeti, fedakar ve çalışkan eşi Fatma hanımla birlikte, büyük zorluklarla hem evini yapmış hem üç çocuğunu büyütmüş, hem de evinin yakın çevresindeki kayalıkların arasını çok mümbit bir meyve ve sebze bahçesi haline getirmişti.
Bu arada Esenköy Çeşmesi'nin musluklarından, yıllarca, 1.5 kilometre uzaktan gelen orman suyunu da akıtmıştı.
Bu arada, evi, bağı, bahçesi, tarlası, devlet ormanı ya da orman arazisi (!) ile sınırdaş olan pek çok orman köylüsü gibi, orman ile ilgili mahkemeler onu da çok uğraştırmıştı.
50-60 yıl öncesinin teknik imkanlarıyla yapılan, günümüzde uydu (GPS, ci-pi-es ) cihazları ile uygulanmaya çalışılan (!) kadastro planlarındaki bir hata yüzünden devam etmekte olan son davasının sonucunu göremeden bu dünyaya veda etmiştir.
Sevgili hayırsever komşum Rahmetli Hacali'ye Allahtan rahmet, sevgili eşi Fatma hanıma, çocuklarına ve biz sevenlerine baş sağlığı dilerim.
Toplumumuzda, sayılarının çok az olduğunu bildiğimiz Hacali'lerin neslinin tamamen kesilmemesini ve salgın yüzünden yaşamakta olduğumuz sıkıcı günlerin sevgi, saygı ve birlikteliklere vesile olmasını da dilerim.