Seçimin, senedin, bir de köşenin zamanı hemen geliyor.
Gün boyu gazetenin, internet sitesinin işleriyle uğraşıyorum.
'İş' dediğimiz haber tabi ki.
Sonra işletmenin yönetim işleri.
Ekonomi, idari işler.
Bakmışsın akşam olmuş.
Benim köşe yazım saat 22.00'de yayına giriyor.
Ama ben yazımı 17.00 gibi teslim ediyorum.
Yani yayından beş saat öncesinden.
Oooo saat 17.00 olmuş ben daha yazıya başlayamamışım.
Hadi hep birlikte başlayalım.
Bugün tribüne oynayalım!
Ya kardeşim, her sokakta adım başı ulusal ölçekli marketler var.
Neden mahalle bakkalı yok.
Mahalle bakkalı olsa. Veresiye yazdırırdık.
Onlar bizim tüm kahrımızı çekiyorlardı.
Üstelik cenazemize bile geliyorlardı.
Hatta bakkaldan ihtiyaçlarımızın yanı sıra borç para bile alabiliyorduk.
Cebinde paran yoksa, kredi kartın yoksa, alsana BİM'den, A101'den bir şey!
Şok'a girersin vallahi!
Biraz daha tribüne oynayalım o zaman!
Havaalanımız var, uçağımız yok.
Uçağımız var, havaalanımız yok.
Pistimiz var ama kısa.
Uzun ama ince.
İnce ama kısa.
Neydi ya tam olarak?
En son hem uzamış, hem genişlemişti!
Sonra uçaklar da uçacağını söylemişti!
Ama sadece Avrupa'ya uçacak!
Zaten Türk'ün gözü Avrupa'da!
Galiba Kızıl Elma yeniden Avusturya!
Böyle giderse bu köşeyi bugün tribüne oynayarak dolduracağız.
Bir de şey vardı!
Yerli ürün kullanma fikri.
Yerli malı, yurdun malı, herkes onu kullanmalı.
Mesela hamsinin yerlisi makbul.
Marketin yerlisi makbul.
Kaşarın yerlisi makbul.
Sucuğumuzun yerlisi makbul.
Ama siyasetçinin değil!
Çünkü siyasetçinin yerlisi iyi değil!
Bak bak konu nereye gidiyor?
Abi valla işi biliyom ben. Yani eviriyom çeviriyom lafı çaktırmadan istediğin yere getiriyom. 30 sene boşuna yazılmıyor demek.
Hadi biraz daha tribüne oynayalım.
Zonguldak'taki rant merkezlerinin tümünde kim var?
Hep aynı isimler.
Hep aynı profiller.
Ya bu şehrin tefecilerine bir bakalım mı?
Mafyalarına.
Uyuşturucu satıcılarına.
Politikacılarına.
Katillerine.
Neyse ya ne güzel tribüne oynuyorduk.
Geldik dayadık yine ciddi konulara.
Oysa kaç gündür ne güzel belediye başkanlarını yazıyorduk.
TOKİ'den 5 daire alanını.
Belediyeden iki sevgili yapanını.
Yan belediyeden genç sekreter gelince eskisini Yazı İşlerine yollayanı.
İşe alıp hamile bıraktığı 25 yaşındaki çalışanını.
Ya bir de Çaycuma OSB vardı değil mi?
Orada işadamı yatırım yapmış.
Yatırım yaparken yanına jakujili konut yapmış.
Şimdi fabrikaları Euro ile kiraya vermek istiyor.
Güzel Zonguldak'ım.
Hani alkış!
Bu yazının başlığı böyle olmasa okumazdınız.
İtiraf edin!

Günün Fıkrası: Referans!
Hamburglu Hein öğle zamanı meyhaneye girdi. Arkadaşları şaşkınlıkla sordular: Yahu sen konsolosluğa uşak olmadın mı?
Evet. Olacaktım. Konsolosa başvurdum. "Bu işte çok koşmak gerekir. Bacaklarını göster!" dedi. Gösterdim. Sekreteri ise, "Bu işte çok yük taşınır. Kollarını göster!" dedi. Gösterdim. Konsolosun karısı ise "referanslarını göster!" dedi. İşte o zaman kovdular. Galiba yanlış bir şey gösterdim.