Çizme ile domates salçasının içinde gezen...
Süt küvetlerinde banyo yapan...
Çürük meyvelerden meyve suyu imal eden...
Yakın zamanda yaşanılan üç olay.
[*][*][*]
Domatesi ekerlerdi.
Kahvaltı hak getire.
Salata çok yapılmazdı.
Yemeklerde salça yerine.
Çorbası...
Yemeği...
Yeşilinde turşu...
Pazardan alınmazdı.
Bahçeden...
Daha doğrusu...
Bostanda ne kadar olursa.
O kadar domates yenirdi.
Sonbaharda kalan salça yapılırdı.
El emeği.
Göz nuru.
Temiz.
Pırıl pırıl.
Katkı yok.
[*][*][*]
Sütü kendi ineklerinden...
Koyun ve keçilerinden sağar.
Her türlü süt ürününü kendileri yaparlardı.
Süt sağılıp ocağa konur.
Pişer pişmez bir tas süt içilir.
Veya içine mısır ekmeğe doğranır.
Öyle yenirdi.
Çelimsiz zayıf kalan çocuklara sabah akşam ballı süt.
Su yok.
Koruyucu yok.
[*][*][*]
Meyvelere gelince.
Mevsiminde bir güzel yenir.
Saklanacak olanlar.
Özenle toplanır.
Samanın içinde saklanır.
Saklanamayacak olanlara başka çözümler bulunur.
Reçeli yapılır.
Kompostosu yapılır.
Kurutulur.
Hiçbiri zayii edilmez.
Değerlendirilir.
Tarım ilacı yok.
Soğuk hava deposu yok.
Doğal yöntemlerle korunur.
Saklanır.
[*][*][*]
Üç örnek.
Önceden böyleydi.
Şimdi böyle.
İşin iki boyutu var.
Bir...
Şehir yaşamındakiler.
Köy ile bağlantısı kalmayanlar.
Hatta köy kavramından bi haber olanlar.
Onlara Allah kolaylık versin.
Artık güvendikleri yerlerden...
Hazır gıdalardan devam edecekler.
İki...
Tüm bu hikayeleri bilenler.
Hatta yaşayanlar.
Şimdilerde şehre göçtüler.
Evleri-barkları...
Tarlaları bakımsızlıktan göçüyor.
Meyve ağaçları bıkmadan usanmadan çiçek açıyor.

Dallar meyveyle doluyor.
Ama nafile.
Ne gelen var.
Ne giden.
Kurt-kuş nasibini yiyor.
Geri kalan çürüyüp gidiyor.
Sonra da zincir marketlerde ucuz meyve suyu...
İndirimli süt...
Kampanyalı salça arıyorlar.
İnsanlar da çürüyüp gidiyor...
Ne diyelim?
Kırk yıl akıl yağmış.
Herkes kendi aklını beğenmiş.
Bu bizim aklımız.