Yazmaya çalışsak, araştırıp kitaplaştıracak olsak ciltlerce kitap çıkar madenlerdeki hayatlardan.
Hepsi ayrı bir hikaye...
Yıl 1950'liler.
Dilaver Kömür İşletmesi'nde çalışan bir maden işçisi göçükte unutulur.
Karanlıkta göçükte geçen o kara gece nasıldır ki...
Hikayeyi kendi ağzından dinleyelim;
"Sabah vardiyasında ocağa girdik.
O zaman ayakta çalışıyorum.
Kömür çok, iş çok, yoruluyoruz.
İş ha bitti ha bitecek.
Zaten arınlar da bozuk sürekli posta geliyor.
Dik ayakta çalışıyoruz.
Malzeme almak için mi neyse artık tam hatırlamıyorum.
Ayaktan arkadaşların yanından uzaklaştım.
Ne oldu anlayamadım.
Bir çatırtı, o kadarmış...
Ne kadar posta varsa üzerime doğru gelmeye başladı.
Ben hemen kendimi iki direğin arasına attım, oturur vaziyette baretimle de yüzümü kapattım.
Tamam dedim bittik!
Her tarafım kömür doldu.
Bereket versin taş değildi.
Kalkamıyorum, bağıramıyorum...
Üstümde ne kadar kömür varsa artık.
Çaresiz, kurtarılmayı bekliyorum.
Ne kadar bekledim bilmiyorum.
O zamanlar tabi pavyonlarda yatıyoruz.
Köy uzak, araba zaten yok yürüyerek gidip geliyoruz.
Her gün kim gidip gelecek?
İşçi arkadaşlar anlatıyor.
Banyo yapmışlar, saatlerce kahvede oyun oynamışlar, çay içmişler, sohbet etmişler.
Artık saat geç olmuş.
Yatmak için pavyona gelmişler.
Aynı köyden arkadaşlarla beraber birbirimizi yoklardık.
Nerede, uyudu mu, başına bir hal mi geldi?
Bakmışlar benim yatak boş...
Sormuşlar soruşturmuşlar.
Gören de olmayınca eyvah göçükte kaldı demişler.
Hemen giyinip ocağa inmişler.
Ayağa geldiklerinde seslerini duydum.
'Üsen dayı, Üsen Dayı'
'Burdayım' diyebildim.
İçlerinden aynı köyden olduğumuz bir akrabam vardı.
Zaten o fark etmiş başıma bir şey geldiğini.
'Korkma dayı, geldik seni almadan gitmeyecez.'
Nefesim ha tükendi ha tükenecek.
Eşim, çocuklarım gözlerimin önüne geldi.
Çocuklarımdan küçük yaşta hayatını kaybedenler göründü bana.
Onlarla konuştum.
Üç minik yavrum büyümüşler karşımdaydılar.
Bana güç verdiler.
Karanlıkta değil de sanki aydınlık bir yerdeydim.
Bildiğim ne kadar dua varsa okudum.
Eyvah dedim ölürsem evdekiler ne olur?
Ölürsem evdekiler perişan, kol kanat gerecek arkada kimsem de yok.
Allah'ım dedim beni onlara bağışla...
Tüm hayatım gözümün önünden geçti.
Nefesim sıkılaşıyor.
Bir yandan arkadaşlar sesimi almaya çalışıyor.
Üzerimdeki posta alınmaya başlandığında biraz rahatlama geldi.
Üzerimden bir ağırlık gidiyor, bunu hissediyorum.
Arkadaşlar da korkmuş...
'Geldik dayı, sık dişini... Alacaz seni burdan...'
Allah işte çocuklarımıza bağışladı.
Daha çekecek çilen var dedi almadı canımızı.
Çıktık ordan...
Doğru pavyona...
Yattım biraz dinlendim.
Sabah erkenden tekrardan ocağa indim çalışmaya.
Demek ki insanlık yokmuş o zamanlar.
Köylüsün, korkuyorsun...
Girmeyip de ne yapayım!
Amire 'Adam göçükte kaldı dinlensin' dedi arkadaşlar.
'Ne dinlenmesi insin ocağa' deyip kestirdi attı.
İndik, çalıştık...
Şimdiki aklım olsa girmem.
Demek ki o zamanlar kafa öyle götürüyor.
Hanıma nasıl olduysa haber gitmiş.
Göçükte kaldığımı söylemişler.
Çıkmış köyden garibim yürüyerek gelmiş Dilaver'e...
Vardiya çıkışında buldular beni dediler hanımın geldi.
Baktım gözleri yaşlı bekliyor.
Onun da kimsesi yok ki benden başka...
Benim de ondan başka...
Allah işte beni ona bağışladı o gün.
Sarılıp ağladık, birer çay içtik.
Dedim iyiyim merak etme.
O yürüme köye, çocukların yanına döndü, ben madene devam.
Neler çektik buralarda.
Allah seni inandırsın it gibi çalışıyordum.
Gruplu işçiydik.
1 ay maden ocağında çalışıyorum.
Sonra köye gelip aktarma ediyorum.
Mısır, buğday, fasulye ekiyorum.
Değirmende un yapıyordum.
İnşaatlarda da çalışıyorum.
Yine de yetmiyordu.
Hanımla ne gecemiz ne gündüzümüz vardı.
Çileye gelmişiz bu dünyaya...
Kendimi bildim bileli çalışıyorum.
O göçtü gitti, biz 85'e merdiven dayadık, zamanımızı bekliyoruz.
Madencilik zordu zor...
Acımasızdılar, insan muamelesi yapmıyorlardı.
Verdikleri ücret belliydi.
Karın tokluğuna çalıştık Allah'a şükür emekli olduk oradan.
Devlet büyük, hep varolsun. "
Bu topraklarda çile çeken insanlar var.
Ölümle cebelleşen, ölüp geri gelenler var.
Kaderi kömürle yazılmış, gün yüzü görmemiş dedeler, nineler, anneler, babalar, evlatlar var.
Her gün 'Belki ölürüm' diyerek kelimeyi şahadet getirip yeraltına inenler var.
Kimsenin bilmediği ne anılar var belki daha.
Dinlediklerimi, duyduklarımı bu köşede sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Bunları anı olsun diye yazmıyorum emin olun.
Bu toprağın gerçek sahiplerinin neler yaşadığını, neler çektiğini anlamamız için dinliyorum, okuyorum ve yazıyorum.