Zonguldak için proje üreten www.zng67.com adlı bir internet sitesi var.
Biz bu sitenin önerilerini zaman zaman haber yapıyoruz.
Öyle Ahmet Çınar Valimizin paralı projeleri gibi değil.
Adam düşünüyor, açık açık yazıyor.
Size bu projeyi hayata geçirmek kalıyor.
Mevsimi olduğu için Zonguldak Kestane Festivali'ni yeniden gündeme getirelim istedik.
Bir iki önemli siyasetçi ile bir iki sanatçının katılımıyla çok güzel bir festival organizasyonu yapılabilir.
Düşünsenize Zonguldak Kestane Festivali'nde 'Kestane Güzeli' seçiyoruz.
O ismi Zonguldak'a davet ediyoruz.
Kestane balı yediriyor, madene indiriyoruz.
Gökgöl Mağarasını gezdirip, Gümeli'de Porsuk Ağacıyla fotoğraf çektiriyoruz.
Al sana fıstık gibi reklam.
Zonguldak Valisi Mustafa Tutulmaz, Zonguldak Kestane Festivali'ni önümüzdeki yıl hayata geçirebilir.
Biz de basın olarak gerekli desteği veririz.

Ekran için ne lazım?
Zonguldak'ta bir 'ekran' hastalığı var.
Herkes ekrana çıkmak, kendini ifade etmek istiyor.
Ama 'ekran' öyle herkesin çıkıp kendini ifade edebileceği bir mecra değil.
Mesela ekran için 'yüz' lazım.
Ekran için 'bilgi' lazım.
Ekran için 'birikim' lazım.
Ekran için 'Türkçe' lazım.
Ekran için 'Diksiyon' lazım.
Biraz 'teknoloji' lazım.
Biraz 'para' lazım.
Bunların hiçbiri yok! Ama ekrana çıkan çok!
Unutmuş olabilirsiniz.
Bu şehrin en kaliteli televizyonunu biz kurduk.
Ereğli ERT'yi aldık, Pusula TV adıyla en ileri teknolojiyle yayın yaptık.
Ekonomik gerekçelerle sattık. Kurduğumuz televizyon Elmas TV adıyla hala yayın yapıyor.
Bölgede teknolojisine erişebilen bir televizyon kanalı yok.
Yerel haber kanalı yaptık.
Saat başı haber verdik.
Tüm toplantıları 3G cihazı ile canlı yayınladık.
Canlı yayın aracımız ile kentin her noktasına yetiştik.
Şimdi bakıyorum, eline telefon alan canlı yayın yapıyorum diye sokağa çıkıyor, televizyonculuk oynuyor!
Bu işler böyle basit değil!
Çocuk oyuncağı hiç değil!
Biraz ciddiyet lütfen!
Merak edip "Bu şehirde televizyonculuğu en iyi kim yaptı?" derseniz size iki isim sayarım.
Biri Atilla Öksüz, diğeri Yeşim Özdoğan.
Başka yok mu derseniz, İlknur Yılmaz İpekçi derim.
Teknik derseniz, Emrah Keçeci derim.
Başka da bir şey demem.

Günün Fıkrası: Kalk da kendin al!
Soğuk ve karlı bir gecede tipiden yolunu kaybeden bir patron ile kadın sekreteri arabalarını terk etmek zorunda kalırlar ve uzun bir yürüyüşten sonra üşümüş ve ıslanmış durumdayken bir kulübe bulurlar. Kulübede bir yatak, bir uyku tulumu ve bir sürü battaniye bulunmaktadır. Geceyi burada geçirmeye hazırlanırlar ve patron centilmenlik yaparak yatağı sekreterine verir ve "Ben yerde uyku tulumunda uyurum" der.
Sekreter yatağına yatar, patron da uyku tulumunun içine girerek tulumun fermuarını çeker. Tam uyumak üzereyken, sekreterinin sesini duyar; "Efendim, ben çok üşüyorum."
Patron uyku tulumunun fermuarını açıp dışarı çıkar, bir battaniye alıp kadının üzerine örter, tekrar uyku tulumuna girer, yine tam uyumak üzereyken sekreterinin sesini duyar; 'Efendim, ben hala çok üşüyorum..'
Patron yine tulumun fermuarını indirir, tulumdan çıkar, bir battaniye daha alıp kadının üstüne örter, uyku tulumuna girerek fermuarı çeker. Tam uykuya dalacağı sırada yine duyar; 'Ben yine çoooook üşüyorum'.
Patron yattığı yerden; "Bir fikrim var." der, "Burası ıssız bir yer. Neler olduğunu kimse göremez, istersen birbirimize evliymişiz gibi davranabiliriz.'
Genç kadın kıkırdayarak; "Tamam, bana göre hava hoş."
Patron yattığı yerden avazı çıktığı kadar bağırır;
"ÖYLEYSE KALK VE KAHROLASI BATTANİYEYİ KENDİN AL!!!!!'