Zonguldak Valiliği'nin İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğinde uzaktan eğitime erişemeyen 8 ve 12. sınıf öğrencileri için kampanya başlattı.
Kampanya dahilinde öğrencilere tablet, bilgisayar ve internet paketi sağlanacak.
Bu kampanyayı çok önemsiyorum, kampanyayı oluşturanları ve destek verenleri tebrik ediyorum.
İlk destek Zonguldak, Kozlu ve Kilimli Belediyeleri'nden geldi.
Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan, Kozlu Belediye Başkanı Ali Bektaş ve Kilimli Belediye Başkanı Kamil Altun'a teşekkür ediyoruz.

Yurt dışına seyahat ediyor ama bir mesafeyi koruyamıyor
Bir rahatsızlığım nedeniyle Bülent Ecevit Üniversitesi (BEÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde bir polikliniğe gittim.
Gittiğim poliklinik Covit-19 Polikliniği'nin yakınında bir poliklinikti ve rahat görüyordum.
Yurtdışından gelenler ya da yurtdışına seyahat edecek olanlar gelip test yaptırıyorlar.
Ama sosyal mesafeyi bir türlü koruyamıyorlar, birbirlerine çok yakın duruyorlardı.
Görevliler içeriden kaç kere çıkıp uyarılarda bulundu, 'sosyal mesafeye dikkat edelim, ben sizi sıranız gelince çağıracağım, lütfen birikim yapmayalım' uyarısını belki on kere yaptı.
Ama yok, bir türlü anlamak bilmiyorlar gerçekten, kendi gözümle gördüm.
İnsanlar yurt dışından gelmiş ya da yurt dışına gidiyorlar ama bir mesafeyi korumayı beceremiyorlar.
Bulaş riski iyice çoğaldı, vakalar artıyor işin şakası yok deniliyor.
Bu kafa yapısındaki insanlar ne yapmak istiyor anlamıyorum.
Biraz daha bilinçli biraz daha farkında olmak gerekiyor.
En baştan beri diyoruz; kendinizi düşünmüyorsanız sevdiklerinizi düşünün.

Yaşama tersten bakalım bir de...
Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir.
Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel hatta mükemmel olurdu. Nasıl mı?
Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette.
Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak. Herkes etrafınızda büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz. Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
Altmışlı yaşlara kadar her şey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz...
Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz.
Herkes karşınızda elpençe divan...Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor, gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor , fevkalade..... Aman ne güzel günler başlıyor...
Derken bir gün patron size artık Üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor.
Bu arada babanız ortaya çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun..."
Keyfe bakar mısınız?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden su gölden bir dönem başlıyor.
Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor. Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor. Araba kullanma derdi de yok artık...
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur, keyfine bak oyuncaklarınla oyna" diyorlar...
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır. Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.
Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor sıcacık yumuşacık gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz. Ve günün birinde müthiş keyifli bir tatmin ile hayatınız bitiyor....Nasıl ama; işte yaşamak.