Vakalar artıyor.
Sağlıkçılar.
Ardından devlet yetkilileri.
Uyarıyor.
Duyan yok.
Mümkün olduğunca şehirden uzak duruyorum.
Çarşamba-Perşembe...

Bir gözlem turu attım.
Mevlid programı.
Yeme içme bol.
İnsanlar dip dibe.
Yemekler elle dağıtılıyor.
Kaşık çatal ortak kullanılıyor.
Ardından bir mahalle turu.
İnsanlar kahve önlerinde.
Dükkan önlerinde maskesiz.
Sosyal mesafe samimiyet derecesinin ötesinde.
Şehirler arası otobüs yolculuğu.
Koltuklar tamamen dolu.
Ücret ödeme...
Para üstü...
Yakın temas.
İn şehir merkezine.
Sokaklar yarı maskesiz insanla dolu.
Bazı kişiler sıcaktan bunalmış ki...
Maske yarıya inmiş.
Çay ocakları.
Küçük tabureler.
İnsanlar dip dibe.
Mesafe sıfır.
Fısıltı gazetesini dinleyecek olsanız.
Tanımadığınız insanların fısıltılarını duyabilirsiniz.
Lokantalar...
Aynı hava...
Malum...
Maskeli yeme-içme olmayacağına göre...
Bir masada iki kişi karşılıklı yemek yiyor.
Marketlerde...
Görevlilerin bir kısmı maskesiz.
Ürünleri raflara diziyor.
Yarı maskeli...
Veya maskesini yarıya indirmiş insanlar alışveriş yapıyor.
Dolmuşlar.
Tıka basa dolu.

Bırakın yan yana oturmayı.
Ayakta yolcu alıyorlar.
Hele merkezden az uzaklaşın.
Rahatlığı yerinde görün.

Düğünler.
Ev toplantıları.
Gırla.
[*] [*] [*] [*]
Olayın özeti şu...
Sağlık çalışanları avazı çıktığı kadar bağırıyor.
14 kural.
Devletin en yetkili görevlileri uyarıyor.
Rütbe...
Kıdem.
Sorumluluk azaldıkça.
Rahatlık başlıyor.

Vatandaş bir o kadar umursamaz.
Hadi bakalım.
Corona ile mücadele edelim.
Nasıl olacak?
Filmi başa sarıp yeniden izlemek gerek.
Uyarı ile olmuyor.
O zaman yasaklar geri gelsin.
Gelebildiği kadar gelsin.
Sorunu üreten kafayla o sorunu çözemezsiniz...
Kafayı değiştirmek lazım.