Uzun boylu.
Yakışıklı.

Saf.
Uyanık.

Kandıralı.
Askere gider.
Isparta Er Eğitim Tugayı'ndan sert bir komutanın bölüğüne düşer.
Boyu nedeniyle bölüğün en önünde sıraya girer.
Marş marş.
Yat, kalk, sürün.
Koş, dur...
Kandıralı'nın canına tak eder.
Komutan emir veri.

İstikamet Davras Dağı..
(Eğitim alanı karşısındaki dağ)
Koşar adım marş...
Bölük koşar.
Komutan tekrar emir verir.
- Bölük dur.
Bölük durur.
Kandıralı Davras Dağı'na kadar koşar.
Bir ağaç gölgesinde akşam eder.
Akşam bölüğe döner.
Komutan sorar.
- Sen nereye gittin?
- Davras Dağı'na...
Siz istikamet verdiniz.
Ben gittim.
- Bölük dur diye emir verdim.
- Ben bölüklülü değilim.
Kandıralıyım.
(Bölüklü bir yerleşim birimi. Zonguldak'ın en yüksek yaylalarından birinin adı. Ama hikayenin Zonguldak'taki Bölüklü Yaylası ile ilgisi yok...)
Bu olaydan sonra o ünlü söz ülke geneline yayılır.
- Bölük dur.
Kandıralı sen de dur.

[*] [*] [*] [*]
Kandıra'ya gittik.
Akçakoca-Karasu istikametinden.
Köylerden geçtik.
Ekilmiş...
Daha doğrusu...
Boş kalmamış tarlalar gördük.
Meyve-sebze...
Ne ekilip dikildiyse...
Belli bir nizamı var.
İp çekilmiş.
Öyle sıralanmış.
Sulama hatları.
Traktörleri.
Ekipmanları.
Dışarıdan baktığımızda aklımızdan ilk geçen...
- Burada çiftçilik yapılıyor.
İmrendik.
Bizim bölgemizde her evde bulunan cinayet aracı 'pat pat' var.
Onlarda bahçe traktörü.

Bizde iki bıçak bir römork var.
Onlarda ekipman olarak ne lazımsa var.
[*] [*] [*] [*]
Hele bir de yolları var.
Mahalle yolları.
Köy yolları.
Bölünmüş.
Çizgileri çekilmiş.
Deliksiz asfalt.
Zonguldak bölgesinde öyle köy yolu olan bölge bilmiyorum.
Hatta...
Bizim belde yollarımız dahi yok.
Delik deşik.
Yamalı bohça gibi...
[*] [*] [*] [*]

Olaya şuradan bakıyorum:
Biz sürünürken...
Kandıralı almış başını gitmiş, durmamış.
Yolu var.
Suyu var.
Tarımı var.