Zonguldak'taki en büyük sorunlardan biri, aidiyet duygusudur.
İnsan bir yere, bir şeye, bir kişiye, bir yöreye, bir şehre, bir mahalleye ya da köye ait hisseder kendini.
Peki, Zonguldak böyle mi?
Kömür yoğun çıkartılırken, EKİ'ye ve sonra TTK'ya ait hissediyordu insanımız kendisini.
Ülkenin dört bir yanından gelenler, "Küçük Almanya" olarak gördüler bu kenti.
Para kazandılar. Memleketlerine götürdüler. Kimi kaldı burada? Ticaret yaptı. Arsa aldı. Ev yaptı. Ama bir türlü ait olamadı bu şehre.
Zonguldak Merkez'i zaten çok sonra şehir olduğu için bu aidiyet duygusundan yoksun kaldı hep.
Çıkın Gazipaşa Caddesi'ne. Sorun bakalım önünüze gelene, "Nerelisin?" diye.
Başlarlar size söylemeye! Çaycumalı, Devrekli, Beycumalı, Gökçebeyli, Bartınlı, Karabüklü, Çankırılı, Kastamonulu, Sinoplu, Samsunlu, Ordulu, Giresunlu, Trabzonlu, Rizeli, Gümüşhaneli, Bayburtlu, Artvinli, Hopalı…
"Zonguldaklıyım" diyen çok azdır.
İşte bu kentin en büyük meselesidir.
İnsanları, "Zonguldaklılık" kimliği altında birleştirecek bir unsur da kalmamıştır artık.
Bu kentin ruhu kaybolmuş.
Takımı küme düşmüş.
Siyasetçisi küme düşmüş.
Esnafı ve ekonomisi küme düşmüş.
Devrek-Çaycuma çekişmesi, Ereğli-Zonguldak çekişmesi, Rize-Trabzon çekişmesinin yaşandığı bir şehirde, nasıl oluşturulacak aidiyet duygusu?
Lafa gelince, "Zonguldaklıyım" deyip, cenazeni alıp "memleket"ine götürürsen, nasıl oluşacak bu aidiyet duygusu?
Siyasetçisi ve bürokratı basamak olarak kullandı bu şehri.
Bu şehirden seçilip hala bu şehirde yaşayan kaç siyasetçi tanıyorsunuz siz?
Ya da bu kente gerçekten çok büyük hizmetleri olmuş kaç bürokrat tanıyorsunuz?
Ama biz bu şehirden sandık sandık oy alıp başka şehirlerde yaşayan siyasetçileri çok iyi tanıyoruz. Zaman zaman kendilerini ziyaret bile ediyoruz.
Bu şehirde görev yapıp büyük vilayetlere giden bürokratları da ziyaret etmedik mi? Bir ahde vefalarını gördünüz mü onların?
İşadamı, para kazanacak pazar olarak gördü bu şehri.
Lafa geldi mi, herkes çok seviyor bu şehri. Gelen vuruyor, giden vuruyor, zavallı şehrime benim. Hani "düşenin dostu olmaz" derler ya. Politikacılarımız ve bürokratlarımız yüzünden kötü yola düşen bir şehirdir Zonguldak. Onun için herkes çok seviyor! İşini gören, dönüp arkasını gidiyor. Olan bu şehirde yaşayan, bu şehirde kalan, bu şehirde ölen insana oluyor.
Bu şehirden çok para kazananlara bakın.
Bu şehirde tefecilik yapanlara bakın.
Bu şehirde mafyacılık yapanlara bakın.
Bu şehirde siyaset yapanlara bakın.
Bu şehirde bürokrat olanlara bakın.
Ne kadar çok birbirlerine benziyorlar değil mi?
Bir de bu yazıyı okuduktan sonra aynaya bakın!
Ne kadar birbirimize benziyoruz değil mi?
Keşke, "üzüm üzüme baka baka" kararmasaydı.
Keşke, bu kent bu hale gelmeseydi.
(Bu yazıyı 7 Ocak 2013 tarihinde yayınlamıştım. Dün bir dost ziyaretinde önüme kondu: "Bu yazıyı hatırlıyor musun?" dediler. Hiç unutmadım ki. Hep söylüyorum. Yazıyorum. Ama demek ki bazen hatırlatmak gerekiyor. O nedenle yeniden yayınlıyorum.)

Bir milyon turist
Zonguldak'ta kendini turizme adadığını iddia eden bazı arkadaşlar "Bir milyon turist" sloganı atıyorlar.
Ben bu sloganı duyunca acayip mutlu oluyorum.
Gazipaşa Caddesi'nin kalabalığında, trafik akışının durduğu dakikalarda arkadaşım "Zonguldak'a bir milyon turist gelse ne olur?" dedi.
Mahalleli Gazipaşa'ya inince yürünmüyor ki!
Ne diyeceğimi bilemedim.
Arkadaşım, "Bence bu sloganı bulanın kafası bir milyon" dedi.
Senin şehrinde yapacak kakanı yapacak umumi tuvaletin yok, bir milyon turist hayal ediyorsun!
Ben de hayal ediyorum. Pusula'yı bir günde 1 milyon kişi tıklıyor!
Ne güzel değil mi?
Bu şehirde atmak parayla!
Gündem olmak bedava!

Günün Fıkrası: Seninkini arayalım!
Temel karısıyla plaja gitmiş. Plajda karısını kaybetmiş aramış aramış bulamamış sonunda karşıdan gelen bir adama sormaya karar vermiş. Temel adama; 'Karımı kaybettim karımı gördün mü?' demiş.
Adam da; 'Ben de sana aynı soruyu soracaktım', demiş.
Sonra adam; 'Sen sağa git ben sola gideyim' demiş. Temel, 'Ama senin karını ben nasıl tanıyacağım' demiş. Adam başlamış karısını anlatmaya; Mini etekli, yeşil sıfır kollu, sarışın, hafif esmer. Peki ben senin karını nasıl tanıyacağım demiş. Temel; Benimkini boş ver seninkini arayalım!