Birlikte yola çıktıklarınız olur.

Bir de aynı araca bindikleriniz olur.

Hedefine ulaşan iner.

Birlikte yola çıkanlar devam eder.

Yola çıktıklarımı değerli sayarım.

Yolda tanıştıklarımı ise değersiz saymam.

Ama onların 'ineceği durağını' bilirim.

O nedenle kolayına hayal kırıklığına uğramam.

Hasan Ali Toptaş'ın Kuşlar Yasına Gider romanındaki şöyle diyordu: "Demek seni gözünün içine baka baka aldattı ha, dedi bana dönerek yeniden; bir şey söyleyeyim mi, sana da zaten aldatılmak yakışırdı oğlum.

Bu sözleri duyunca duygulandım birden, ne diyeceğimi bilemeden, usulca yutkundum. İçimden kalkıp babama sarılmak geçti aslında ama yapamadım bunu, baktım sadece. O da bana baktı gözlerini hiç kırpmadan O an, birbirimize bakışlarımızla sarıldık sanki."

İnsanın bazen babasına sarılmak geçiyor içinden.

Olunca sarılıyorsun.

Olmayınca hasretiyle yetiniyorsun.

Beni insanlar değil de hayat aldatıyor.

Çiziyorsun yolunu, çizdiğin yol, yol olmuyor bazen.

Bazen çizdiğin çizgi, yol oluyor.

Ona göre yol alıyorsun.

İnsan doğduğu toprağı seviyor.

Yaşadığı toprağı da.

Ama en çok doyduğu toprağı seviyor galiba.

Ben doğduğum, doyduğum yaşadığım toprağı seviyorum.

Bazıları toprağın üstündeki binaları seviyor.

Ben toprağı seviyorum.

Toprak olursa her şey olur.

Önemli olan topraktır.

Mesela testi toprağından çömlek olmaz.

İncir dalından da oklava.

Ne yapacaksın, ona göre toprak seçeceksin.

Bazen insan toprağı seçemiyor.

Kaçıyor araya.

İşte o zaman ne testi oluyor, ne çömlek.

Ne de giydiğin gömlek.

Ne güzel söylemiş Necip Fazıl Kısakürek:

"Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,

Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!"

Başım gözüm üstüne

Yazdığım bir yazı nedeniyle saldırı altındayım.

Sosyal medyadan, bir/iki gazeteden kontrataklar geliyor.

Ama bu yazıyı yazmasam da hep böyle ataklar geliyordu.

Paylaşımlar, altına yapılan yorumlar.

Yüzde 99'u benimle uzaktan, yakından ilgisi olmayan insanlar.

Normalde görüşmediğim, karşılaşmadığım, konuşmadığım insanlar.

Ben, değer verdiklerimi aradım, açıklamamı yaptım.

Köşemde de yazdım.

Hatta yazının yayınlandığı günün sabahında arayanlar oldu.

Onlara da anlattım. Ben daha güzel bir açıklama yapacaktım.

Ama baktım ki, Kız Meslek Lisesi'nin yıkılmasını engellemeyenler, beni yıkmaya çalışıyor.

'Orada dur' dedim.

Şunu söyleyeyim. Ben 'Kız Meslek Lisesi yıkılsın' demedim.

Kız Meslek Lisesi'nde okuyanlara laf söylemedim.

Ben Koruma Kurulu'nun kararını eleştirdim. "Böyle karar alırsanız o zaman buralar için de aynı karar almanız gerekir" dedim.

Ama konu nereden nereye geldi.

Böyle zamanların en güzel yanı, gerçek dostlarınızı görüyorsunuz.

Yukarıdaki yolculuk yazısının nedeni de budur.

Şimdi o yazıyı da anlamayıp başka yere çekenler olur diye bu yazıyı yazdım.

Çünkü, okuduğunu anlamayanlar bile bir şeyler söylüyorlar.

Sadece benimle husumeti oldukları için bir şeyler söyleyenler ve yazanlar var.

Ben hata yapmışsam susarım. Zaten sorumluluk hissettiğim kişileri arayıp konuştum.

Ama bana öyle organize gelirseniz, ben organize işleri severim.

30 yılım hep böyle geçti.

Daha aklıselim şekilde ne söyleyecekseniz söyleyin.

Başım gözüm üstüne.

Çocuğunun eğitim hakkını elinden alıp, başka bir yere veren kişi bana eğitimle ilgili yazıyor!

Akıl alacak iş değil!

Aracına aldığı sevgilisini eviren çeviren adam bana yazı yazıyor. Çıldırmamak elde değil!

Bir de "Bu siteyi bir daha okumam, bu gazeteyi bir daha almam" tayfası var!

Diyenlerin hiçbiri gazeteyi almıyor zaten.

Siteye girmem diyenler doğru söylemiyor.

Ama girmeyecek misiniz? Paşa gönlünüz bilir!

Biz haber yaptığımız sürece, bu site en çok okunan site olmaya devam edecek.