Yokluk yılları.
Hep böyle anlatıyorlardı.
O zamanlar...
Evin altında mal-davar kütürdüyormuş.
Sizin anlayacağınız.
Sayı olarak çokmuş.
Çok, göreceli bir kavram.
Kimine göre iki-üç olan çok iken...
Kimine göre yüz-bin az olur.
Zamana göre çokluk.
Bir çobanın bakamayacağı kadar çok mal-davar.
Dört yüz civarında davar.
Onbeş-yirmi adet büyükbaş...
Keçiler, oğlaklar.
Koyunlar, kuzular.
İnekler, danalar.
Boy boy.
Günlük en az iki çobana ihtiyaç var.
Yürümeye başlayan.
Sopa tutacak yaşa gelen.
Evin yakınlarından başlar çobanlık yapmaya.
Büyüdükçe...
Daha uzaklara gider.
Belli yaşa gelince...
Artık usta çobandır.
Yanına yardımcı verilir.
Bu yıllar.
[*] [*] [*] [*]
Gaz yağı, tuz, çay, şeker; pazardan alınır.
Litreyle...
Birkaç kilo...
Türk kahvesi, zenginlerde bulunur.
Sadece çok ağır misafirlere ikram edilir.
Geri kalan tüm ihtiyaç, köyden karşılanır.
Tarım ürünleri.
Hayvansal ürünler.
Kurutulur.
Turşu konur.
Bozulmayacak yöntemi keşfedilenlerden, kışa hazırlık yapılır.
Diğerleri taze tüketilir.
[*] [*] [*] [*]
Somun ekmeği.
Sonradan adı Pazar ekmeği oldu.
Şimdi şehirde kime sorsan.
- Ekmek...
Gerçi köylerde de öyle...
İnsanlar yol kenarında bekliyor.
Sorsan...
- Ekmekçi bekliyoruz.
Çarşıya pazara gidenlerden getiren olursa...
Lüks bir tüketim maddesi.
Mısır ekmeğine katık edilir.
Yaz helvası.
Kavun-karpuz...
Sucuk...
Çok büyük bir imeceye, hasat bitiminde, bahşiş olarak ikram edilir.
Örnek...
Fındık toplamasının biteceği gün...
Gençlerden biri, on kilometre uzaklıktaki pazara gönderilir.
File çuvallarda, sırtına yükleyip getirebileceği kadar sipariş verilir.
[*] [*] [*] [*]
İşin ilginci...
Hayvan var.
Ekilen arazi çok.
Çalışma desen...
Dur-durak bilmezler.
Ama yokluk var.
Bize hep tuhaf gelirdi.

Adamın elli koyunu var.
Yatacak yün yatağı yok.
[*] [*] [*] [*]
Her imkan var.
Yokluk da var.
Büyüklere sorardık.
- Neden?
- Göreneksizlik.

- İş bilmezlik.
Böyle özetlerlerdi.
[*] [*] [*] [*]
Zonguldak'a bakıyorum.
Her imkan var.
Ama ilerleme yok.
Gözümüz hep dışarıda.
Komşulara imreniyoruz.
Sebebi bu olsa gerek...