Bir zamanlar İstanbul'da Zonguldak Öğrenci Yurdu vardı.
Mülkiyeti Zonguldak Yüksek Tahsil Derneği'ne aitti.
1980 darbesi sonrasında Zonguldak İl Özel İdaresi'ne devredildi.
Zamanın valilerinden Tevfik Başakar, burayı bir arkadaşına gizli bir ihaleyle sattı.
1970'li yılların başlarında, sevgili Azmi Bostancı abimizden sonra Yurt Müdürlüğü yapan Yılmaz Yiğit abimiz, bir hafta önce facebook'ta bir resim paylaştı.
Resim, 1973 Nisanında çekilmiş.
Yer Samatya'da, Cemal Kamacı'nın mekanı.
Resim altı yazı da aynen şöyle:



"Sizlere sırası ile yazayım. Tekor (Gültekin Parlar), Cemal Kamacı, Necdet Papila, Zafer Pamuk, Necdet Türkan, Tekin Karahasan, Ferhat Keser, Ahmet İnce, Yılmaz Yiğit, Mustafa Abanoz, Azmi Bostancı (Yurt Md.). Tekor ve Ahmet aramızdan çok erken ayrıldılar. Onlar; biz yaşadıkça anılarımızda yaşayacak. Ancak bizler ölünce anılarında yaşayacağımız kimse kalmayacak. Bizim kuşağın benzeri bir kuşak da yeryüzünde hiç olmayacak galiba. Saygılarımla."

Sevgili abim, yüreğin ferah olsun. Pusula gazetesi arşivine kaydınızı düşüyorum.
[*] [*] [*] [*]
Gerçekten ilginç bir kuşaktı.
Baskısı tükenmiş ilk kitabım olan; Karaelmas Karasevdam'da Zonguldak Yurdu için bir bölüm ayırmıştım.
Artık yaşlandık ya, anılara fazla dalar olduk.
Hoş görürseniz; o dönemden bir abimizi anmak isterim.
O da aramızdan erken ayrılanlardan biriydi...
Seyfi Memiş.


Soldan sağa; Orhan Özcan, Nejdet Korkmaz, Dursun Işıklı, ben (Ali Kaya), Hüsamettin Ertok ve Seyfi Memiş.


Seyfi Abi; onu tanıdığımda 28-30 yaşlarındaydı.
Topluca, tıknaz bir yapıdaydı.
Kalın, tok bir ses tonu ile konuşurdu.
Stalin'den aşağı kalmayan bıyıkları vardı.
Koridorun sağındaki tuvaletin yanındaki bir odada kalıyordu.
Ara sıra, lavaboya giderken kapısı açık olan odada, camın önünde onu görürdüm.
Radyatörün üstüne koyduğu bir parça kağıt üzerinde az miktarda peynir, turşu vb. mezeye arkadaş kıldığı bir şişe şarap veya rakıyla demlenirken görürdüm.
Onun hakkında bilgi edinmeye çalışmıştım.
Adı Seyfi Memiş idi.
Hafızam beni yanıltmıyorsa Işıkveren, Kazköy'dendi.
Tıp fakültesi öğrencesiymiş.
Ancak Anatomi dersi sınavını bir türlü veremediğinden belge almış.
Zonguldak'a dönmemiş, İstanbul'da kalmış.
1971 öncesi TİP (Türkiye İşçi Partisi) saflarında çalışmış.
Zonguldak örgütü içindeki çalışmalara da katılmış.
Hatta TİP Zonguldak örgütünce çıkarılan Sömürücüye Yumruk gazetesini dağıtırken polise yakalanmış.
Köyde gençliği örgütlemiş.
Hatta köye bir de kütüphane açmış.
Yurtta da faal bir öğrenciymiş.
Hatta bir de seminer vermiş, konu Emperyalizm imiş.
Bu seminerden bahseden bir yurt abimiz, şöyle demişti:
"Seyfi o tok sesi ve inançlı duruşu ile emperyalizmi öyle bir anlattı ki benim anladığım şu oldu: Emperyalizm bir öcüdür. Adamı yer!.."
Tıp fakültesini kazanmış ve sonradan tanıdığım kadarıyla oldukça zeki birinin belgelenmesinde sanırım siyasal mücadeleyi okunanın önünde tutmasının da etkisi olmuştur.
Çünkü 47'liler ya da 68 kuşağı ve devamları olan 71-78 kuşaklarının "Biz devrimi çok sevmiştik" sözüyle özetlenen bir duruşu vardı.
Hobilerini, yeteneklerini, alışkanlıklarını, bireysel kazanımlarını, hatta aşklarını ötelediler...
[*] [*] [*] [*]
Neyse; Seyfi abi ile tanışmamız ve sonrasına gelelim:
Ben üniversiteye başladığımda 1971 Kasımıydı.
Denizler yakalanmış, mahpustaydılar.
Kısa süre sonra da Kızıldere'yi yaşadık.
Çeşitli operasyonlarla dönemin gençlik liderleri yakalanıyor, vuruluyor, Fırtına, Balyoz operasyonları ile geniş çaplı tutuklamalar yaşanıyordu.
18 yaşında ve teorik birikimi olmayan, sadece denizlere sempati duyan biri olarak İstanbul'a geldim.
Ama farklı olarak da çok okurdum.
Hemen her gün, sabah erkenden yatağıma oturur, 1-2 saat kitap okurdum.
Altı-yedi ay kadar Seyfi Abi ile zorunlu selamlaşmaların dışında konuşmadık.
Yine bir gün kitap okurken, Seyfi abi odadan içeri girdi...
"Merhaba" dedi, toparlanıp ayağa kalktım.
"Merhaba abi, buyur" dedim.
"Yok, sen gel de dışarıda bir tur atalım" diyince "Olur abi" dedim.
Beraber dışarı çıktık.
Bizim yurdun bulunduğu Ziya Gökalp Caddesi'nin Fındıkzade tarafına doğru yürüdük.
- Nasıl gidiyor öğrencilik?
- Alışıyorum işte.
- Bakıyorum da okumaya düşkünsün.
Böyle başlayan sohbetimiz, uzunca bir süre devam etti.
Ve ben bu sohbetler sonrasında biraz daha ayakları yere basan biri olduysam, bunu ona borçluyum.
[*] [*] [*] [*]
Önemli olan bundan sonrası.
Yanıldığım ya da yanlışım varsa peşinen özür dilerim...
Seyfi abi mahalleden -sonra eşi olan- bir hanımefendi ile tanıştı.
Ve her şey değişti:
Önce alkol bırakıldı.
Belge sınavı verildi.
Tıp Fakültesi bitirildi.
Evlendi, çocuğu oldu.
TUS sınavını kazandı.
Uzman doktor oldu.
Ve her şey dört dörtlük iken...
Amansız bir hastalık, onu aramızdan aldı!
Elden ne gelir?
Unutulmasın istedim...
Sevgili Seyfi abim...