Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde tedavi gören meslek büyüğümüz Ali Bahadır'ı 77 yaşında kaybettik.

Ben gazeteciliğe, Kemal Sönmez'in sahibi olduğu İnanış Gazetesi'nde başladım.

Sonra Ali Bahadır'ın sahibi olduğu Uyanış Gazetesi'nde çalıştım.

Yani Zonguldak'ta bir döneme damga vuran iki büyük isimle çalışma fırsatı buldum.

Ve onlardan sonra Muzaffer Akgün ve Adnan Küçükvar ile de çalıştım.

Daha nice gazeteciyle, nice gazete patronuyla çalıştım.

Ali Bahadır ile inanılmaz bir mücadele yaptım.

Dönemin Valisi merhum İsmet Metin ile aramın açılmasına neden olmuştu.

Kavgaya tutuştum.

Onun adına görev üstlenen tetikçi tarafından ayağımdan vuruldum.

Yıllar sonra Çaycuma Süt'ün sahibi sevgili dostum, ağabeyim Hüsnü Sami Alpan bizi Çaycuma'da bir araya getirdi.

Yıllar sonra ilk karşılaşmamız çok ilginçti.

"Beni sen mi vurdurttun?" diye sordum.

"Hayır, otur anlatayım. Önce beyaz sayfa açalım" dedi.

Beni vuranlar, işi bitirdikten sonra, Ali Bahadır'a mektup yazıp "Parayı ver, yoksa senin azmettirdiğini açıklarız" demişler.

Dönemin Terörle Mücadele Şube Müdürü anlatmış; "Senin yüzünden az sıkıntı çekmedi Ali Bahadır" demişti.

"Bana çok zararın oldu. Bunları senden tazmin etmem lazım" dediğimde, "Ne istiyorsun?" demişti.

"Akıl" deyince, "O işler bizden geçti" demişti.

Deneyimlerinden çok yararlandım.

Zaman zaman Emirgan Otel'de yemek yer, sohbet eder, rakı içerdik.

Hesabı o öderdi.

Başkasına ödetmezdi.

Bir seferinde önceden ayarladım; "Masadan hesap alınmayacak" dedim.

Yemeğin sonunda masaya hesap gelmeyince kızmış, otel sahibini çağırmıştı.

Durumu öğrenince; "Başka çarem yoktu. Hesabı önceden ayarladım" demek zorunda kalmıştım.

"Bir daha yapma" demişti.

O kadar kavgadan sonra, her şeyi kenara bırakıp, deneyimlerinden yararlanmayı bilmiştim.

Kafama takılan bir konu olduğunda arardım.

Hukukçular Lokali'nde öğle yemeğinde buluşur, konuşur, kafamdaki sorunu çözerdim.

Belindeki ağrı için onu evinden alıp Bursa'nın Orhangazi İçesi Yenisölöz Köyü'ne getirmiştim.

Giderken araca zor binmişti.

Tedaviden sonra rahat etti.

Akşam evine bırakırken, eşi Güven Bahadır; "Ali nasıl oldun?" diye sorunca "Ali Rıza'nın arabası çok rahattı. Gittik, geldik, iyiyim" demişti.

Tedavinin bu kadar iyi geleceğine inanmamıştı.

Son dönem, Tıp Fakültesi'nde tedavi görüyordu.

Oğlu Avukat Burçin Bahadır'dan bilgi alıyordum.

Onu yatakta görmek istemedim.

Gazeteci arkadaşlar, hastane odasında Ali Bahadır'la selfie çekmişlerdi.

O fotoğraf beni çok rahatsız etti.

Ben, yıllarca kavga ettiğim bir adamı; yatakta, o halde görmemeliydim.

O da, öyle görünmek istemezdi.

Hep şık giyinir, tıraşsız gezmezdi.

Ali Bahadır'la kavga etmek bile güzeldi.

Kalemi çok etkiliydi.

Barışmak da güzeldi.

Eğer sabredip dinlerseniz, çok şey öğrenirdiniz.

Sevgili büyüğüm, ustam, patronum, ağabeyim Ali Bahadır'a Allah'tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Odaların çiçek parası!

Odaların, derneklerin, kurumların paralarını kendi keyfine kullananları 'özel hayat' kaygısıyla yazamayacak mıyız?

Öyle bıçak sırtı bir durum ki!

Şimdi; "Oda başkanı, banka personeli bayana neden çiçek gönderiyor?" diye sorsak, hemen "özel hayat" diyorsunuz.

Oysa biz, "Banka personeli bayana çiçek gidecekse, bunu başkan cebinden ödesin" diyoruz.

Haksız mıyız?

Biz, "Bu bankacı, bilinen birinin baldızı" desek, biraz özel olacak.

Ama demiyoruz!

Orası bizi ilgilendirmiyor!

Baştan söyleyelim...

Nitelikli dolandırıcıya, resmi belgede sahtecilik yapana, zimmetine para geçirene, özel belgede sahtecilik yapana; işadamı muamelesi yapan kim varsa, bizden aynı muameleyi görür.

Bu milletvekili olur, vali olur, kaymakam olur, oda başkanı olur, bizim için fark etmez.

Bu kentin insanını soyan dolandırıcıya, zimmetçiye, sahte evrakçısına kim sahip çıkarsa, bizi karşısında bulur.

Varan 31

Biri bana kızıp, ağabeyime yazıyormuş!

Galiba en son Varan 6'ya gelmişler!

Böyle giderse Varan 31'e kadar gidecekler!

O da olmazsa, Varan 69'a kadar yolunuz var!

Ama atalarımız ne demiş:

"Kuru b.k, duvara yapışmaz!"

Değil 69, bin 69 yazsan; yine olmaz!