Devlette kredisi bitmiş.
Kimse ona itibar etmiyor.
Elindeki mühür olmasa.
Selam verecek kimse kalmaz etrafında.
Kırdığı yumurta kırkı geçti.
Son iyi günlerini yaşıyor.
Hizmet alma.
Hizmet verme.
Bitti.
Başkalarının aldığı hizmetlere yancılık yapıyor.
Oradan ne koparırsa.
Önce kendine.
Sonra yandaşlarına.
Millet mi?
Onların anasına, eşi sövüyor.
Aleni.
Gizlisi-saklısı yok.
Bilenler kendi çıkarları için hak veriyor.
Gücü yetmeyenler, başparmakları ile adil düzen işareti yapıyorlar.
"Hak gerçektir" deyip onay veriyorlar.


Çok istersen olur...

Yakalamış vatandaşı.
Kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyor.
İşin aslı öyle değil.
O öyle zannediyor.
İkramı beğenme.
Özür iste.
Yetmez.
Sonra da şantaja başla.
- Onu istiyorum.
- Bunu istiyorum.

Çok istersen olur.
Mesela senden öncekinden istedin.
Oldu.
Sen istemeye devam et.
Devletin sana verdiği yetkiyi, vatandaşa baskı aracı olarak kullan.
Haksızlık yap.
Sonra da "birlik olalım"...
Sende kabahat yok.
Üç taşa...
Beş taşa kendini sana satanlarda kabahat.
Ama...
Cemreler düşmeye başladı.
Hava, toprak ısınacak.
Su da ısınacak.

Hortumu niye kıvırdın?

Çakıl devşirme.
Kepçe devşirme.
Göz boyama olsun.
Özel İdare'den iş makinesi al.
Bir baştan...
Bir ortadan...
Bir sondan...
Göz boya.
Sonra kendi hizmetine kullan.
Bunu anladık.
İhtiyaç ise.
Senin de yolun çakıllansın.
Suyun bağlansın.
İnsansın.
Hakkın var.
Anlamadığımız.
O kepçeyi kullanan operatör.
Malum...
Kaynak suları, el gücüyle yapılır.
Kanalları kazma kürek ile yuka kazılır.
Ara sıra köye gelen dozerlerin, greyderlerin, iş makinelerinin bıçağına takılır.
İnsan olanlar...
Bakar ki hortum çıktı.
Bıçağı kaldırır.
Az ileriden devam eder.
Makulü budur.
Ama son gelen öyle değil.
Bakmış hortum var.
Parçalamış.
Defalarca kazmış.
Onu anladık, insafı yok.
Başında nöbet tutan, el-kol işareti yapana ne demeli...
Biz 'hortumcu' dedik.
Gün gelir, o eğip büktüğün hortumların hesabı sorulur.
Artık sen söylersin, o hortumları niye kıvırdığını...