"Bu başlık da nereden çıktı?" diyeceksiniz...

Sabredin, anlatacağım.

Her yılsonu geldiğinde, yıllık enflasyon rakamı TÜİK tarafından tespit ve ilan edilir.

Hükümet; kamu personeli maaşlarını, emekli maaşlarını, kamunun sunduğu hizmet ve ürünlerin fiyatlarını, asgari ücreti, özel sektör işçilerinin maaşlarını; mülk sahipleri, kiraya verdikleri konut ve işyerlerinin kiralarını; üreteciler ürün fiyatlarını; esnaf, tüccar; etiketlerini hep bu rakama göre ayarlar.

"Ne ver bunda, başka ne olacak ki? Her kesim, enflasyon karşısında kendini korumak zorunda" diyeceksiniz...

Amenna, ben de aynen böyle düşünüyorum.

Ama bir kuşkum var...

Acaba bu enflasyon rakamları doğru mu?

Doğru olmalı, çünkü bunu, bütün yükümlülüklerimi severek yerine getirdiğim devletimin ilgili birimi söylüyor.

Ama kazın ayağı öyle değil gibi...

Mesela TÜİK 2019 enflasyon oranını yüzde 13,5 olarak ilan etti ya...

Gerçeklere bir bakalım:

1- 2019 yılında:

Doğalgaza yüzde 29.8, elektriğe yüzde 30, halk ekmek paketli ürünlere yüzde 40, kırmızı ete yüzde 25, beyaz ete yüzde 28, makarnaya yüzde 45, marketlerin sattığı ürünlere yüzde 45 (60-75 diyen de var) zam yapılmışsa; 14 liraya pırasa, 7-8 liraya soğan al(ama)mışsak...

2- Devlet adına hükümet:

Ehliyet ücretlerine, pasaport harçlarına, yurt dışından getirilen cihazların kayıt bedeline, damga vergilerine, trafik cezalarına yüzde 22.58 artış yapıyorsa; yeni yılda su yüzde 20, elektrik yüzde 60, doğalgaz yüzde 55, Avrasya Tüneli yüzde 56, İstanbul'da toplu taşıma yüzde 35 zamlanıyorsa...

3- Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, hükümet, yeni yeni vergiler getiriyorsa...

"Birileri doğru söylemiyor" demektir.

"Hadi gene iyisiniz. Enflasyon oranı kadar iyileştirme yapıyoruz" diyerek; "sağ cebimize beş lira koyup, sol cebimizden onbeş lira alıyorlar" demektir.

Politikacılara bir şey demeye gerek duymuyorum.

Tercüme ederseniz; "Poli-tika = çok-yüzlü" demektir.

Yani; onların işi bu...

TÜİK çalışanlarına da bir şey diyemeyiz.

Onlar da emir kulu.

Ama TÜİK'in karar noktasındakilere, yönetimine, genel müdürüne şunu demek hakkımız olsa gerek:

"Halkın yoksullaşmasına aracı olduğunuz için -allah etmesin- harakiri yapmayın, istifa da etmeyin. Ama bir özür dilemek, o kadar zor mu?"

Gelelim diş kirasına...

Devlet bizim, hükümet bizim.

Bize hizmet de ediyorlar.

Bugün cebimizden alırlar.

Ama Allah göstermesin, başımıza bir felaket gelse, cebimize üç-beş lira koyarlar.

Peki; bu doğalgaz, elektrik dağıtım şirketlerinin, köprü, tünel, paralı otoyol, şehir hastaneleri müteahhitleri gibi imtiyaz kurumlarına benim verdiğim vergilerden yapılan haksız ödemelere ne demeli?

Eskiden marabalarının evinde yemek yiyen ağalar; "dişleri yıpranıyor" bahanesiyle marabadan ek para alırlalarmış.

Buna da "diş kirası" derlermiş.

Hasılı; en ağrıma giden de bu diş kirası...