"Maddi gelir elde etmek üzere üretim, sanayi ve ticaret alanlarında büyük ölçekli yatırım ve girişimlerde bulunan, aynı zamanda bu etkinlikleri bir mesleki çerçeve dahilinde yapan kişiye iş adamı denir."

Nitelikli dolandırıcılık iddiasıyla yargılanan, 2 yıl hapis yatan ve hakkında 100 yıldan fazla hapis cezası istendiği için üzerine kayıtlı hiçbir mal varlığı bulunmayan biri, "Ben iş adamıyım" diyebilir mi?

Öz dayısını, yani annesinin kardeşini dolandıran birine iş adamı denilebilir mi?

Müşteri çekinin üzerine başka birinin kaşesini basıp imzasını atan/attıran birine iş adamı denilebilir mi?

Tetikçi tutup gazeteciye saldırtan birine iş adamı denilebilir mi?

Hastaneden kiraladığı kantinin kirasını ödemeyen birine iş adamı denilebilir mi?

Kiraladığı akaryakıt istasyonunun kirasını ödemeyen birine iş adamı denilebilir mi?

Yani sen bunları yap, biz gazeteci olarak bunları yazınca "meyve veren ağacı" taşlamış olalım öyle mi?

Biz kimleri yazıyoruz?

Şimdi buradan soruyorum:

Zonguldak'ta bir kişi çıksın, "Ben namusumla iş yapıyorum. Devleti çarpmadım. Hazine arazisi işgal etmedim. Sınırı geçmedim. Kömürü çalmadım, kuma fazla dalmadım, ihaleye fesat karıştırmadım. Ama Ali Rıza Tığ beni yazdı" desin!

Biz işini düzgün yapan kimseye yazı yazmadık.

Biz bu şehrin taşını toprağını kömür diye satan, kömür yerine fuel oil yakılmasına neden olanları yazdık.

Biz bu şehirde hazine arazilerini işgal edenleri, buradan rant elde edenleri yazdık.

Biz ihale şartnamesine aykırı devir yapanları, devleti zarara uğratanları yazdık.

Kısaca yedi yetimin hakkını çalanları, devleti ve milleti dolandıranları yazdık.

Biz bu dolandırıcılara sahip çıkanları yazdık.

Siz varken biz toplu fotoğrafa girmeyiz!

Eren Enerji'de basına kahvaltı vardı.

Kahvaltıdaki gazeteci sayısını görünce "Zonguldak'ta haber yazabilen bu kadar gazeteci var mı?" diye sordum kendi kendime!

Kahvaltıya gelenlerin en fazla 5-6 tanesinin haber yapabilecek, soru sorabilecek kapasitede ve nitelikte olduğunu biliyorum.

Bazılarının ise haber yazabilme, soru sorabilme yetenekleri olmadığını, geçmişte bizimle çalıştıkları için biliyorum.

Toplantıdan ayrılırken gazetede çalışan arkadaşlara dağıtmak üzere bol miktarda ajanda aldım.

Bazıları rahatsız olmuş, arkamızdan konuşmuş!

Ne yapalım?

Bizim gazetede çalışan sayısı, Eren Enerji'nin kahvaltısına katılan sayısından biraz az!

Ajandalar yetmedi!

Cem Bey'den rica edip 5-6 adet ajanda daha alacağım!

Birkaç tane de sizin için alabilirim!

Bu arada, toplu fotoğraf çekimine katılmamam da eleştirisi konusu olmuş!

Siz varsınız işte!

O toplu fotoğrafta benim olmama ne gerek var?

Günün Fıkrası: Gittü hayatunun dörtte dördü!

Geçmiş vakitlerin birinde alimin biri, boğazın öbür yakasına geçmek için bir sandalcının yanına gelerek ona sorar:

- Karşıya geçirmek için ne kadar para alıyorsun?

- Garşuya bir liraya geçürüm efendü.

Alim, sandalcının bu bozuk Türkçe ile verdiği cevabı beğenmez.

- Bu ne biçim konuşma böyle? Yoksa sen dilbilgisi bilmiyor musun?

- Yok ağam, güççükken haytalık ettük, okuyamaduk!

- Tüh, yazık sana! Desene gitti hayatının dörtte biri!

Bir müddet gittikten sonra, dil alimi tekrar sorar:

- Allah bilir şimdi sen, matematik de bilmezsin!

- Yok beğüm! Onu da bilmem! Dedik ya, güççükken haylazluktan okula gidemedük!

- Tüh yazık, yazık! Hayatının dörtte biri daha boşa gitti!

Bir müddet daha yol aldıktan sonra alim, tekrar sorar:

- Sakın fizik ve kimya okumadım deme!

- Belki hayatımın dörtte birü daha boşa getti; ama o dediklerini de bilmem efendü, vaktinde öğrenemedük işte!

- İyi de sandalcı! Dilbilgisi bilmezsin; matematik, fizik ve kimya da bilmezsin; sen ne diye yaşarsın?

Bu arada hava bozmaktadır. Sandalcı büyük bir fırtınanın geleceğini anlar. Alime sorar:

- Efendü, yüzme bilüsünüz deel mü?

Dil alimi, sandalcının bu sorusundan endişeye düşer, bir korkudur başlar. Sandalcıya yalvaran gözlerle cevap verir:

- Sandalcı ağa! Ben yüzme bilmiyorum! Çocukluktan beri o ilmi öğren, bu ilmi öğren derken yüzme öğrenmeye fırsat bulamadım.

- Aha! N'apcan şimdi? Gittü hayatunun dörtte dördü!

Bildikleriyle övünen insan, bilmediklerinden dolayı dövünmeyi de hak eder...