Bir kent sürekli geriye gider mi?

60 bin çalışandan neredeyse 6 bin çalışana düşmüş bir TTK.

"Sattırmayız, kapattırmayız, özelleştirmeyiz, güzelleştirmeyiz" denilerek gelinen nokta.

Oysa Avrupa kömür üretiminden vazgeçmiş.

Ocaklarını müzeye çevirmiş.

Biz kömürün yerine getirilen hiçbir öneriyi kabul etmedik.

Bir de üstüne üstük 100 bin kişi Ankara'ya yürüdük!

Sen misin Ankara'ya yürüyen!

Lime lime ettiler bizi!

1 milyonun üstündeki nüfusumuzu üçe bölüverdiler.

Türkiye'nin en önemli sanayi şehri iken, bir anda Türkiye'nin en geri kalmış şehrine döndürdüler.

Özel sektörün de gözü korktu.

Bir şehri ayağa kaldıran sendika liderini öldürdüler.

Ama bu kentin yüzünü yine güldürmediler.

Belki de 'Türkiye'de bir şehir bir daha yürüyemesin' diye yaptılar bunu.

Zonguldak'ı cezalandırdılar.

Termik santral bacalarını sokuverdiler gözümüze, gözümüze.

Hadi yürü bakalım bu ciğerle Devrek'e, Mengen'e!

Hadi yürü bakalım!

"Ben o kadar eder miyim?" diye düşünmeden

Bu şehirdeki huzursuzluğun başlıca nedeni sen/ben kavgasıdır.

Daha çok kazanma hırsı gözleri kör ediyor.

"O kazanıyor, ben niye kazanamıyorum" hırsı, bir süre sonra "O çalıyor, ben niye çalamıyoruma" kadar gidiyor.

Böyle olunca para kazanan insanlar yerine paranın kazandığı insanlar ortaya çıkıyor.

Bu sadece ticari hayatta değil, siyasi hayatta da böyle.

"O seçildi, ben niye seçilemiyorum?" ile başlayan yarış bir süre sonra "O şunu yaptı, ben niye yapamıyorum?" devam ediyor.

İşte bizim sıklıkla vurguladığımız "Kentini düşünen değil, kendini düşünen" kişiler profili çıkıyor ortaya.

Ticaret, siyaset öyle de bürokrasi başka mı?

Medya farklı mı?

Düşünebiliyor musunuz? Bir gazeteci, bir siyasetçiye ya da işadamına gidip "Ona veriyorsun bana da ver" diyebiliyor. Yetmiyor, "Ona şu kadar verdin, bana da bu kadar vereceksin?" diyebiliyor!

"Acaba ben o kadar eder miyim?" diye hiç düşünmeden!

"Yayınım okunuyor mu, kamuoyunda takip ediliyor mu?" diye düşünmeden!

Kimisi, kafasının büyüklüğüne, kimi poposunun büyüklüğüne göre değer biçiyor!

Bürokratlar daha ilginç!

Hepsi bir politikacıya yaslıyor arkasını!

Arkası olmayan bürokrat yok gibi!

Politikacı, bürokratın arkasından çekilince ne oluyor biliyor musunuz?

O bürokratın her şeyi ortaya çıkıyor!

Hem de kabak gibi!

Günün Fıkrası: Hacı!

Temel İstanbul'da bir bara gitmiş. Barmene; "3 bira" demiş.

Barmen getirmiş biraları. Temel önce 3 bardağı tokuşturup şerefe dedikten sonra önce hepsinden bir yudum almış. Sırayla yudumlayarak biraları bitirmiş.

Birkaç gün sonra yine aynı bara gitmiş. Aynı sipariş aynı seremoni. Barmen ne yaptığını sorunca anlatmış.

"Biz 3 iyi arkadaşız. Birbirimize söz verdik, bir bara yalnız başımıza gitsek de 3 kişiymiş gibi davranacağız ve olmayanın yerine de içeceğiz. Bu yüzden o iki arkadaşım yokken de onların yerine içiyorum."

Bu davranış epeyce sürmüş. Epey sonra Temel yine gelmiş bara. "Bana 2 bira" demiş. Barmen vermiş biraları. Temel biraları yudumlayıp seremoniyi tekrarlarken sormuş barmen.

"Başınız sağ olsun arkadaşlarınızdan biri vefat mı etti?"

Temel cevaplamış "Yok demiş, çok şükür ikisi de çok iyiler. Ancak ben hacca gittim geldim. Bu yüzden ben artık içmiyorum."