Farkında mısınız ya?

Zonguldak'ta güneş ne güzel batıyor değil mi?

Kızıl, dalgalı saçlı güzel bir kadın gibiydi güneş.

Salına salına uzaklaştı. Uzaklaştıkça rengi karardı.

Karanlıklarda kayboldu gitti!

Güneş gittiği için mi karardı ortalık!

Ortalık karardığı için mi gitti güneş?

Bazen böyledir hayat.

Biri gider hayatınız kararır.

Ve ne güzeldi bizim Engin Çakır ile Şükran Kırömeroğlu'nun çektiği gündoğumu fotoğrafları ne kadar mükemmeldi değil mi?

Meğer Zonguldak'ta güneş doğuyormuş!

Güneş doğması için de horozların ötmesi gerekmiyormuş!

Çöpten bulduklarıyla karınlarını doyuran anne ve çocuğunun fotoğrafı geldi sonra.

Yeraltı üretim işçisi olarak TTK'ya başlayan Cüneyt Özfidan çekmiş yerüstündeki bu dramı.

Kaçak ocaklarda ölenlerin vebali bizim üzerimize kalmıştı geçtiğimiz günlerde!

Çöpten bulduklarıyla karınlarını doyuran anne ve çocuğunun vebali inşallah kalmaz bizim üstümüze.

Birileri bizi şikayet ediyor bir yerlere: "Hepsi bunların yüzünden" diye!

Ama gerçekten öyle!

Biz "Ne güzel havaalanımız var! Salına salına iniyor uçaklarımız. Bakmayın siz öyle bazen dört/beş tur attıklarına. Pilotlar seyrediyor kentimizi manzara doyumsuz" kabilinden haberler yapsak hiç sorun yok!

Mesela memleketin taşını toprağını kömür diye toplayın satanlara itibar etsek, bizden itibarlısı da olmayacak!

Banka yerine tefecilerden alsak mesela parayı, en dürüst insan biz olacağız!

Aslında şehrin içinden geçen dere de temiz akıyor! Ama "Güzel bakan, güzel görür" diyor ya atalarımız! Biz güzel bakmıyoruz ki!

Ah bir de bakış açımızı değiştirebilsem mesela!

Bardağın hep boş tarafına bakmasak değil mi?

Nüfusumuz azaldı ama, yüzölçümümüz fena değil!

İnsanlar göç etti ama hala deniz kenarındayız!

Denizimizin adı Karadeniz ama maviye de çalıyor bazen!

Bu insanlar bir tuhaf. Caddenin kalabalığından, trafiğin sıkışıklığından yakınıyorlar.

Şu caddeler boş olsa, terkedilmiş bir kent gibi olacağız.

Trafik olmasa, kasabadan beter olacağız.

Çok nankör bu insanoğlu!

Bir şehirde insanlar aralarından birini müdür seçeceklermiş.

Tefeci öne çıkmış demiş ki "Piyasaya parayı pompalayan benim, ben olmazsam hiç birinizin cebine para gitmez, müdür ben olmalıyım".

Ardından kentin yöneticisi çıkmış, "Şehrin tüm birimlerini ben yönetirim, otur derim oturur, kalk derim kalkar, müdürlük de bana yakışır."

Derken sırayla hepsi çıkmış itiraz etmiş ben olacağım diye... En sonunda da 'Gök' çıkmış demiş ki "Hayır bence ben olmalıyım, siz bu işi beceremezsiniz" tefeci buna gülmüş "sen kim oluyorsun lan, otur oturduğun yerde" derken yönetici müdür seçilmiş. Ertesi gün vücut yemek yemiş, bizim 'Gök' de dışarı atılmasını engellemeye başlamış. Vücut zorlanıyormuş, 'Gök' geçit vermiyormuş bir türlü...

Bakmışlar olacak gibi değil, 'Gök'ü müdür yapmışlar.

Zonguldak'taki bu 'Gök'ü bir şey yapmadığınız sürece parti de karışır, belediye de!

İstikbal 'Gök'lerdedir!

Stent yokmuş, insanlar kaçak ocaklarda ölüyormuş, ÇATES'te üretim duruyormuş, kömürcüler ağlıyormuş, kaçak AVM ruhsat bekliyormuş, trafik sıkıyormuş, uçak inemiyormuş.

Böyle negatif işlerle ne işimiz var bizim.

Önümüz bahar.

Topraklar yeşerecek.

Papatyalar açacak.

Biz fal bakacağız.

Seviyor, sevmiyor!

Sonra yaz gelecek.

İnsanlar kendini denize atacak.

Kanalizasyon akıyor ama olsun!

İnsan insanı her yerde bulur!

Bir sorun, bir sıkıntı yok.

Her şey çok güzel.

Bundan iyisi Şam'da kayısı!