İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nde çalışan ve bir süre sonra eski görev yerine dönen okul müdürüyle ilgili çarpıcı bilgiler gelmeye devam ediyor.

Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, FETÖ/PDY Örgütü Üyesi olduğu iddiasıyla soruşturma yürüttüğü bu kişinin hala görevde olması şaşırtıyor.

Milli Eğitim Şube Müdürlüğü için sakıncalı bulunan birinin okul müdürü olarak göreve devam etmesinde neden sakınca görülmüyor?

Başka bir tartışma konusu ise okulda nasıl ve hangi şartlarda çalıştığı belli olmayan kadın!

Okulda müdür gibi davranan bu kadının sırrı ne?

Okul çıkışında müdürün ıssız bir köşeden aracına aldığı bu kadın, istihbarat görevlisi mi?

Örgüt üyesi mi?

Herkes gibi biz de merak ediyoruz.

Kentini değil, kendini düşünen başkanlar

Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı çok önemli bir görevdi.

Eskiden, kentin en hatırlı esnafı/tüccarı Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı olurdu.

Oda başkanlığı şimdiki gibi maaşlı, arabalı filan da değildi.

Şimdilerde Ticaret ve Sanayi Odası Başkanları çok güzel maaş, çok güzel harcırah alıyorlar.

Oturum paraları, altında arabaları, her türlü masrafları karşılanıyor.

Bildiğin bürokrat yani!

Kentini düşünen insandan, kendini düşünen insana dönüş.

Yeni kenti için çırpınan değil, maaşı karşılığı çalışan bir kişi çıkıyor karşınıza.

Zonguldak'ta yaşayan tek genel müdür!

Türkiye Taşkömürü Kurumu işçilerinin oluşturduğu Madenci Korosu, Ankara Yenimahalle Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde bir konser verdi.

Konseri izleyenler arasında1988-1992 yıllarında genel müdür olarak görev yapan Zekai Akcan, 1992-1996 yılları arasında görev yapan Hayrettin Soytaş ve 1999-2003 yılları arasında genel müdür olarak görev yapan Ömer Yenel de vardı.

Ancak 2003-2009 yılları arasında görev yapan Rıfat Dağdelen konserde yoktu.

Davet edilmedi mi?

Edildi de Dağdelen mi gitmedi?

Rıfat Dağdelen'i diğer eski genel müdürlerden ayıran can alıcı bir özelliği, hala Zonguldak'ta yaşıyor olması.

Yani Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun Zonguldak'ta yaşayan eski genel müdürünün böyle bir etkinlikte olmaması büyük bir eksiklik.

Hatırlatmak istedim.

'Eşi kara çarşafla geziyor' desem konuyla ilgisi olur mu?

İstiyorum ki, mesleki bir tartışma yapalım.

İletişim özürlü biri gazetecilik yapamaz.

Yapsa bile iyi bir gazeteci olamaz.

Haber yapamayan/yazamayan gazeteci olamaz.

Gazetecilik refleksi olmayan gazetecilik yapamaz.

Gazeteci, danışmanlık yapamaz.

"Kamyon lastiği kadar kafası, sibop kadar aklı yok" dedik ya.

Değiştiriyorum bu sözü:

Sibobun iğnesi kadar bile akıl yok bunda!

Ben "Sen kötü bir gazetecisin/İyi bir gazeteci değilsin" diyorum.

O bana "Sen askerlik yapmadın" diyor!

Sanki askerlik yapmamak, gazetecilik yapmaya engel bir durummuş gibi!

Konuyla o kadar alakasız bir şey ki!

Şimdi "Senin eşin kara çarşafla geziyor" desem, konunun ne kadar dışına çıkmış olurum değil mi?

Beni ne ilgilendirir senin eşinin kara çarşafla gezmesi!

Ve seni ne ilgilendirir benim askerlik yapıp yapmadığım.

Askerliğini yapmayan Gazeteci Ahmet Hakan Coşkun, bu ülkenin en çok okunan yazarlarından biri.

Ve şu anda Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni!

Hayırdır birader!

Savaşa mı gidiyoruz?