Tamamı Zonguldaklı maden işçilerinden oluşan Madenci Korosu, Ankara'da konser verdi.

Ankara ve İstanbul'daki düğünlerde nikah şahidi olarak görmeye alıştığımız Zonguldak Valisi Erdoğan Bektaş, bu önemli konsere şahitlik etmedi.

Zonguldak Belediye Başkanı Doktor Ömer Selim Alan ve Vali Erdoğan Bektaş orada olmalıydı.

Zonguldaklı BEÜ Rektörü Prof. Doktor Mustafa Çufalı orada olmalıydı.

"Ben madenci çocuğuyum" diyen ve Ankara'da ikamet eden CHP Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş orada olmalıydı.

CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz orada olmalıydı.

Ankara'daki Zonguldaklı bürokratlar orada olmalıydı.

Enerji Bakanı Fatih Dönmez orada olmalıydı.

Bir organizasyon eksikliği mi, insanların duyarsızlığı mı?

Ne derseniz deyin!

Zonguldaklının, Zonguldaklıdan başka dostu yok!

Kimlerle muhatap oluyoruz?

Telefondaki ses hayli hiddetli idi:

"Zekanın zekatını versen 40 yıl bayram edecek kişilerle muhatap oluyorsun."

Ben söylesem neler söylemezlerdi.

Dostum haklı aslında.

Bunların bana saldırmasının nedeni sadece işimdeki başarım, zirve yolundaki basamakları hızla çıkışım değil.

Tek tek bakın.

Kadını erkeği farketmez.

Bir genelev artığı ile uyuşturucu kullanıcısı dışında hepsi aynı yerden!

Neredeyse aynı köyden!

Bizi bitirmeye yemin eden o malum siyasetçi de aynı köydendi!

Hırsız danışmanı da!

Bunlara finans sağlayan nitelikli dolandırıcı da!

Niteliksiz, müflis işadamı da!

Bu kadar ahlaksız insanın sözcülüğünü yapan ve bize saldıranlar da aynı köyden!

Bunların hepsi tesadüf olabilir mi?

Şimdi bunlarla 'aynı derede yüzen' bürokratlar var bu şehirde!

Bizim kökümüz bu topraklarda olduğu için söküp atamazlar.

Güçleri yetmez. Yetmeyecek.

Zekamın zekatı!

Zekamın zekatını versem, bunu hesap edemeyecek kişilerle oyalanıyorum ya şu aralar!

Oysa ahirette bile karşıma çıkmasınlar diye hakkımı peşinen helal ediyorum bunlara!

Kendimi, yazı dilimi geliştirmeyi sağlayan kişiler de değiller aslında!

İyisi mi ben size, Oğuz Atay'ın 'Tutunamayanlar'ından bir söz paylaşayım:

"Hayatta siIgim hep kaIemimden önce bitti. Çünkü kendi doğruIarımı yazacağım yere, tuttum başkaIarının yanIışIarını siIdim.

Bir siIgi gibi tükendim ben. BaşkaIarının yaptıkIarını siImeye çaIıştım. MürekkepIe yazmışIar oysa. Ben kurşun kaIem siIgisiydim. AzaIdığımIa kaIdım."

Bazıları, yazının başlığına bakıp zekamı hesaplamaya çalışabilir!

Sibop kadar aklı olanlar için formül verelim:

Zekat, malın 40'ta biridir!

Orantı hesabını biliyorsanız, çözersiniz!

Orantı bilmeyen zeka mı olur?

Kasadan Hisse: Her şeyin bir vakti vardır

Vaktiyle bir derviş berbere gidip:

Vur usturayı berber efendi, der.

Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer.

Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:

Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır.

'Dövene elsiz, sövene dilsiz' olan, halktan gelen her şeyin Hak'tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile:

'Kabak aşağı, kabak yukarı.'

Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir.

Berber dervişe bakar, sorar:

"Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?"

Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir:

"Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!"

Ne demiş Yunus Emre;

"Olsun be aldırman yaradan yardır.

Sanmaki zalimin ettiği kardır.

Mazlumun ahı indirir şahı,

HERŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR."