- Nasılsın?
- Çok iyiyim.
- Su bağlandı mı?
- Tam olarak değil.
- Suyun eve akıyor mu?
- Evet ama...

Aması bizde kalsın.
- Rahatın yerinde mi?
- Çok şükür.

Çok uğraştık.

Ama oldu.

Bi rahatlık varmış!
[*] [*] [*] [*]
Böyle bir muhabbet.
On yılı aşkın zamandır takip ediyoruz.
Dilekçeler.
İncelemeler.
Projeler.
Yanlış hesaplar.
Bir sürü talan.
Binlerce yalan.
İsraf.
Bir türlü suya kavuşamadı.
Tarım aracı.
Nam-ı diğer patpat.
Çapa makinası.
Bizim köyde adı başka.
Gırgır...
Kara mizah gibi.
Köyde su var.
Adam gırgır ile bidonlarla su taşıyor.
Hülya Koçyiğit, Cüneyt Arkın filmi gibi.
Filmin meşhur repliği.
Adam veya kadın.
Zoru seçiyor.
Anlamsız bir iş yapıyor.
Soruyorlar.
- Niye yapıyorsun?
- Gırgırına...

Bu da öyle bir konu.
Yazdık.
Çizdik.
Ötelediler.
Görmezden geldiler.
Anlamadılar.
Kulağı tersten tuttular.
Ta ki İsmail Çorumluoğlu'na kadar.
Önce geldi.
İnceledi.
Sonra bir daha geldi.
Söz verdi.
Ardından malzeme geldi.
Köylü-millet işbirliğinin en güzel örneği.
Devlet boru verdi.
Köylü kanal kazdı.
Şimdi insanların suyu evine akıyor.
Çok güzel oldu.
İnsan onuruna yakışır bir hayata, bir adım daha yaklaştılar.
İnsan isteyince oluyormuş.
Emeği geçenlerden Allah razı olsun.
[*] [*] [*] [*]
Bir konu daha var.
Yol...
Anayoldan tam bin beş yüz metre.
Ölçtük.
Kaymakam inceledi.
Özel İdare inceledi.
Mühendisler inceledi.
Önce altyapı.
Yoldan geçen su hattı, kenara alınır.
Sonra malzeme serilir.
Daha sonra...
İlerleyen yıllar içerisinde...
Beton olur.
Artık olacağına inandık.
Çünkü söz verince yapılabileceğini gördük.
Bir de iç mesele var.
Aman dikkat!
Oraya gelen malzeme, kenarından-köşesinden tırtıklanmasın!
Bir kamyon öteye.
İki kamyon beriye gitmesin.
Öyle olunca.
Ne gittiği yerde işe yarıyor.
Ne de yapılan yer tamamlanabiliyor.
İlk arzumuz...
Yolun en azından kritik bölmeleri betonlansın.
Bu da iki-üç yüz metre...
Umudumuzu yeşertenlere teşekkür ediyoruz.