Hafta sonunda İstanbul-Zonguldak seferi yapan THY pilotu ile sohbet ettim.

Sizinle bu sohbetten notlar paylaşacağım:

"Zonguldak Havaalanı'ndaki pistin eninin dar, boyunun kısa olması, yağmurlu ve rüzgarlı havalarda sorun teşkil ediyor. Pist genişler ve uzatılırsa iniş/kalkış daha rahat olur.

Bizim uçuş kılavuzunun dışına çıkmamız mümkün değil. Kitap ne diyorsa o. Risk alamayız.

Zonguldak havaalanına indiğimiz uçağın fiyatı 68 milyon dolar. Bu uçağın aylık kirası 300 bin dolar.

Uçak 135 kişilik. İstanbul'dan 115 yolcu ile geldik. Bu kabul edilebilir bir rakam.

Zonguldak-Trabzon uçuşu tutmaz. En fazla 50-60 yolcu olur. Bu uçaklarla buraya uçmak ekonomik değil. Ancak pervaneli uçaklar uçabilir. (Bora Jet'i denemiştik, o bile pes etmişti.)

Belli dönemlerde yolcu kapasitesi yeterli olabilir. Dönemsel uçuşları planlamak zor. Süreklilik şart.

Güneydoğu'daki birçok sefer zarar ediyor.

Ancak devlet güvenlik nedeniyle bu uçuşları sürdürüyor. Askerimizi, polisimizi ücretsiz taşıyoruz.

Uçağın yarısı ücretsiz yolcu. O yüzden zarar yazıyor.

Ama güvenlik sorunu olduğu için devlet bunu yapmak zorunda. Zonguldak için böyle bir zorunluluk yok.

Siz oraya uçuş olsun, buraya uçuş olsun istiyorsunuz. Ama havacılık böyle bir şey değil.

Ağaç, yaprağından fazla meyve vermez."

Ömer Çelik-Ömer Ünal

Gazeteci Ertuğrul Özkök geçen gün köşesinde, Gazeteci Yavuz Donat yeni çıkan kitabı "Off the Record"dan bir alıntı yaptı.

O alıntı şöyleydi:

"Olay Ankara'da Beymen'in üzerindeki bir restoranda geçiyor. Masada bir siyasetçi ve iki gazeteci var.

Siyasetçi Deniz Baykal...

Yanındakiler de Sabah gazetesinin iki mensubu...

Yavuz Donat ve Aslı Aydıntaşbaş...

Biraz sonra bir garson yanlarına yaklaşır ve "Bunu size yan masadan gönderdiler" der...

Garsonun elinde iyi bir şişe kırmızı şarap vardır.

Kim gönderdi diye bakarlar...

Biraz ilerideki masada AK Parti Milletvekili Ömer Çelik'i görürler.

Elindeki kadehle onları selamlamaktadır.

Ancak masalarında açılmış bir şişe şarap vardır.

Ömer Çelik'e "Bu şişeyi saklayın, bir dahaki sefere birlikte içeriz" derler...

Yavuz Donat yeni çıkan kitabı "Off the Record"da bu jesti şu cümlelerle anlatır:

"Aramızda Ömer Çelik'in davranışının ne kadar zarif olduğunu konuştuk..."

Bu yazının konusu Ak Partili Ömer Çelik'in şarap içmesi değil, rakip partinin liderine gösterdiği nezakettir, zerafettir.

Ak Partili Filyos Belediye Başkanı Ömer Ünal'ı "Bira içiyor. Ak Parti'nin kuruluş felsefesine aykırı davranıyor" diye haber yapmak bana göre tam hödüklüktür.

Prizma ile piramiti, elma ile armudu karıştırmak gibi bir şeydir.

Ertuğrul Özkök'ün, ya da Yavuz Donat'ın o yazıda ne demek istediğini anlamayan birine, benim bu köşede bir şey anlatmaya çalışmam da yanlıştır.

Asıl bomba geliyor

Pusula'da hemen her gün, güne damga vuran bir haber yapmaya çalışıyoruz.

Dün kulislere düşen bir haberin detayları gün boyunca derlemeye çalıştık.

Sanırım yazmak bir sonraki güne kalacak. İş dünyası bu habere ilgi duyacak.

Günün Fıkrası: Siyasetçi

Babası eski bir siyasetçi olup ölmüş olan bir adam:

-Ya Rab! Annemi bağışla diye hep dua edermiş.

-Babana da dua etsene demişler.

-Babam uzun seneler siyasette bulundu. Kendini kurtarmak için bir hile yapabilir. Lakin annem çok zavallı bir kadındı, demiş.

Kıssadan Hisse: Eşeğin mertebesini yükseltirsen

Nasrettin Hoca bir vakit eşeğini hava alsın diye uğraşıp dama çıkarmış.

Biraz sonra yeter artık, inme vakti, diye çekmis eşeği, kan ter içinde kalmış hoca ama nafile inmemiş eşek bir türlü.

Ne halin varsa gör bre eşek, deyip orada bırakıp aşağı inmiş.

Oynama alanı bulan özgür eşek zıplamış durmuş damda.

Öyle zıplamış ki dam delinip aşağı düşüp ölmüş.

Akıbeti ibretle izleyen hocamız hemen dersi çıkarmış tabi;

-"Demek ki eşeğin mertebesini yükseltirsen hem bulunduğu yere zarar veriyor, hem de kendine."