Zonguldak, şehircilik anlamında güzel planlamada yada planlamanın dışına çalışmasa dünyanın en güzel şehirlerinden biri olabilirdi.

Dünyada kaç şehrin denize kıyısı var?

Denize kıyısı olan kaç şehrin bu kadar güzel doğası var?

Doğası güzel olan kaç şehrin içinde ırmakları, dereleri, yaylaları, şelaleleri, mağaraları, 4 bin yıllık ağaçları var?

Bu kadar doğal güzelliğe sahip kaç şehrin antik kenti, kalesi, kulesi var?

Tarihi olan kaç kentin sanayi kültürü var?

Anadolu'nun kaç kentinde bu kadar kozmopolit bir nüfus yapısı var.

Ama dünyanın hangi güzel kentinde bu kadar liyakatsız yönetici var?

Dünyanın hangi güzel kentinde bu kadar sorumsuz politikacı var?

Dünyanın hangi güzel kentinde bu kadar çok gereksiz, bir işe yaramayan sivil toplum örgütü var?

Dünyanın hangi güzel kentine doğaya, çevreye bu kadar düşman insan topluluğu var.

Dünyanın hangi güzel kentinde sahilleri yağmalayan, betona boğan işadamları var?

Dünyanın hangi güzel kentinin sahilinde çevreyi kirleten sanayi tesisi var?

Bütün bu güzelliklere ve çirkinliklere rağmen biz bu şehri seviyoruz.

Burada doğduk, burada doyduk, burada öleceğiz.

Burada sevdik, burada güldük, burada ağladık.

Ama bu şehri ne liyakatsız bürokratlara, ne sorumsuz siyasetçilere, ne de arsız işadamlarına teslim edecek değiliz.

Kıssadan Hisse: Derviş

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman'a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır. Ve ona sorar; "Bu kuş senden şikayetçi, neden kanadını kırdın?"

Derviş kendini savunur; "Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı." Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki; "Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikayet ediyorsun?"

Kuş kendini savunur. "Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah'tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım." Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. "Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın" diye emreder. Kuş o anda; "Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın" diyerek öne atılır.

"Neden" diye sorar Hz. Süleyman. Kuş sebebini şöyle açıklar; "Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar... Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın... Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın."

Günün Fıkrası: Şapka!

Bir gün Moiz efendi şapkasını kaybediyor. Dünyayı alt-üst ediyor, şapka mapka yok!..

Sonunda kendi kendine diyor ki: "Bugün Cuma, sinagogun sabah ayininde eşraftan bir sürü adam olmalı. Gideyim de oralardan şöyle bana yakışacak cinste ve tiynette bir şapka yürüteyim."

Gittiğinde Haham ayini bitirmiş, mihrapta çok ateşli ve ciddi bir şekilde on emir ile ilgili vaaz vermekte...

Moiz efendi gittikçe artan bir ilgi ve heyecanla dinler, öyle ki vaazın sonunda elini kaldırıp:

- Sevgili haham Bu söylediklerinizle inanın bugün beni günahtan kurtardınız! İnanmayacaksınız, benim çok güzel bir şapkam vardı ve onu kaybettim. Buraya bir şapka çalmak amacı ile gelmiştim, ancak vaazınızı dinledikten sonra, bunu yapmaktan vazgeçtim!

- Kutlarım seni evladım, der Haham ... Bu anlattığın elbette ki bugünkü konumuz olan günahlardan, ve senin kararın takdire şayan ve örnek bir karar. Peki vaazın tam olarak hangi bölümü senin bu günahı işlemekten men etti?.. Benimle ve cemaatimizle paylaşır mısın?

- Sayın Haham efendi, az önce on emir'den bahsediyordunuz. Ve tam da yedinci emiri yani "Zina etmeyeceksin"i anlatırken, hemen hatırladım şapkamı nerede bıraktığımı!