Sosyoloji profesörü...
Araştırma için yola çıkar.
İnsanların bugününe bakar.
Notlar alır.
Belli zaman sonra, tekrar, aynı insanların geldiği noktaya bakar.
Bu incelemelerden çıkarımlar yapar.
[*] [*] [*] [*]
Yolu bir köye düşer.
Harabe bir okul.
Tek sınıf.
Ortalık soğuk.
Üst-baş yok.
Defter-kitap yok.

Kalem-silgi yok.
Eğitimden çok, yokluğa karşı verilen bir mücadele.
Profesör duruma çok üzülür.

Umutlarını yitirir.
İçinden olumsuzluklar geçirir.
- Çok yazık.
Bu çocukların geleceği çok kötü olacak.

Notlarını alır.
Ayrılır köyden.
Aradan yıllar geçer.
Yeniden, aynı köye döner.
Sorar.
Soruşturur.
Okulu bulur.
Okul modernize olmuş.
Köy gelişmiş.
Yoksul çocukları aramış.
Sormuş.
Her biri başka bir yerde.
Hepsine teker teker ulaşmış.
Görüşmüş.

Hepsi meslek sahibi.
Akademisyen.
Öğretmen.
Doktor.
Avukat.
Mühendis.
İşadamı.
Vesaire...
Sevinmiş.
Tabii sebebini merak etmiş.
Hepsine teker teker sormuş.
- Siz çok kötü şartlarda yaşıyordunuz.
Nasıl başarılı oldunuz?

Aldığı cevap hep aynı olmuş.
- Öğretmenimiz sayesinde.
- Nasıl?
- Bizimle ilgilendi.
Emek verdi.
Yol gösterdi.
Çığır açtı.

Biz onun gösterdiği yolda yürüdük.
Profesör, bu kez öğretmeni merak etmiş.

Gitmiş.
Onu da bulmuş.
Durumu anlatmış.
- Harabe bir okul.
Bir yığın imkansızlık.
Bu çocuklar nasıl bir yerlere geldi?

Bu işin sırrı nedir?

Öğretmen cevap vermiş:
- Ben onları çok sevdim.

[*] [*] [*] [*]
Benzer olaylar.
Hikayeler.
Anılar.

Kısacası...
Yaşanmışlıklar.
Tanıklıklarımız var.
Sevgi her zaman karşılık bulamayabiliyor.
Ama çoğu zaman buluyor.
Yoktan...
Daha doğrusu...
Sıfırdan zirveye çıkan insanlar tanıyoruz.
Temelinde hep samimiyet var.
Sevgi var.
Dürüstlük var.
Hak var...
Hak olmadan gidilen yol.
Elde edilen birikim.
Bir bakmışsınız saman alevi gibi...
Bir yanar.
Sonra sönüp gider.
Velhasılı...

İşin sırrı sevmek.
Tabii, sevebilecek yüreğiniz...

Ve cesaretiniz varsa.
Kalın sağlıcakla...