Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti'nin TOKİ işbirliğiyle yaptırdığı konutlar, sahiplerine teslim edildi.

TOKİ Basın Sitesi'nde 110 konut yapıldı.

İlk talep toplama sırasında, sayı düşük kaldı.

İlçelerdeki gazeteci arkadaşlar dahil edildi.

Sonra, parayı denkleştiremeyen gazeteciler oldu.

Onların yerine, fikir değiştiren gazeteciler geldi.

Ekonomik gücü olmayan, ancak dairesi konumda olanlar, peşinatları karşılığı dairelerini değiştirdi.

Geçimini gazetecilikten sağlayan arkadaşların dayanışması görülmeye değerdi.

İlçelerdeki arkadaşlar, gidiş/geliş sorun olacağı için, evlerini kiraya vermek istiyorlar. Bazılarının satmak istediği söyleniyor.

Ama yasa buna izin vermiyor.

Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Derya Akbıyık'a sordum:

"Resmi başvuru yapıp, daire alamayan gazeteci var mı?"

"Hayır yok" dedi ve ekledi:

"Basın Sitesi'nde ev sahibi olmayan arkadaşlar, Üzülmez ve Çaydeğirmeni TOKİ'de ev sahibi olabilir. Şartlar aynı" dedi.

Araya sızanlar olmuş olabilir mi?

Olabilir.

Ama cemiyete resmi başvuru yaptığı halde, daire sahibi olamayan yok.

Bu güzel.

Şimdi hala daire sahibi olmak isteyen arkadaşlar varsa; Üzülmez TOKİ'den daire almaları konusunda, Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Derya Akbıyık'ın yardımcı olmasını bekliyoruz.

Kıssadan Hisse: Bu ders bize yeter!

Bir zamanlar Çin'de yoksul bir adam, o denli aç ve bitkin düşmüştü ki; kendini tutamayıp bir armut çaldı. Adamı yakaladılar ve imparatorun karşısına cezalandırılmak üzere çıkardılar.

Hırsız, imparatora şöyle dedi: "Değerli efendim, çok açtım, dayanamadım, çaldım. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer beni af ederseniz, size paha biçilmez bir armağanım olacak."

İmparator dudak büktü: "Senin gibi birinde paha biçilmez ne olabilir ki?"

Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzattı. "Bu çekirdeği ekerseniz, bir gün içerisinde altın meyveler veren bir ağacın yeşereceğini göreceksiniz."

İmparator bir kahkaha atarak; "Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni" dedi.

Yoksul adam konuştu: "Haşmetlim; bu tohumu ben ekemem, çünkü ben bir hırsızım. Bu sihirli tohumu, ancak ömründe hiç çalmamış, başkalarına haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilmez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz."

İmparator irkildi, suratını astı bir süre düşündü sonra da hırçın bir sesle; "Ben imparatorum, bahçıvan değil. O tohumu başbakana ver, eksin de altın meyveleri görelim" dedi.

Yoksul adam, tohumu başbakana uzatınca, başbakan telaş içerisinde imparatora dönüp, itiraz etti: "Ben ekim-biçim işlerinde çok beceriksizim efendim. Sihirli tohumu yanlış eker, ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedarbaşı eksin."

Hazinedarbaşı hemen bahane buldu ve bu görevi bir başkasına devretti. Orada bulunan herkes, sudan sebeplerle tohumu ekme görevinden kaçındılar.

Sonra imparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü, başı önünde duran başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik baktı ve; "Hadi bakalım. Bu hırsız bahçıvana tohumunun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim" dedi, cebinden bir altın çıkardı, yoksul adama tutması için attı.

Oradakilerin tümü ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama verdikten sonra, imparator gülerek adama seslendi: "Bas git buradan be adam, bu verdiğin ders hepimize yeter!"

Günün Fıkrası: Muhasebeci

Bir matematikçi, bir muhasebeci ve bir ekonomist; aynı işe başvururlar.

Görüşmeci, matematikçiye sorar:

- İki kere iki kaç eder?

Matematikçi cevap verir:

- Dört.

Görüşmeci sorar:

- Kesin dört mü?

Matematikçi, kendisinden emin, cevaplar:

- Evet, kesin dört.

Matematikçi çıkar ve ekonomist odaya girer.

Bu sefer görüşmeci, aynı soruyu ekonomiste yöneltir.

Ekonomist yanıtlar:

- Ortalama dört eder, yüzde on aşağı ve yukarı oynayabilir, ama ortalama dört eder.

Ekonomist de çıkar, muhasebeci odaya girer; aynı soru ona da sorulur.

Muhasebeci ayağa kalkar, kapıyı kilitler, panjurları indirir ve görüşmeciye yaklaşarak sorar:

- Kaç etmesini istersiniz?