Merhabalar efendim...

Mesela Rize'nin Ayder Yaylası'ndaki salıncaklar bile ne büyük olay oluyor değil mi?

Bakan görüyor, sökülmesi talimatını veriyor, filan.

Peki Zonguldak'ta yıllarca sahile çöp dökülürken, kanalizasyon akıtılırken böyle bir hassasiyet gördünüz mü?

ÇATES'in üç yıl daha filtresiz baca ile üretim yapma hakkı elde ettiğini duyunca; kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Bir sahipsizlik hissi doğuyor değil mi?

Vatan bir bütündür, bölünemez.

Cennet vatanımızın her karış toprağı kutsal.

Bizim Zonguldak'ımızın toprağı kutsal değil mi arkadaş?

Zonguldak insanı da bu vatanın kurtuluşu için Çanakkale'de savaşmadı mı?

Kurtuluş savaşına katılmadı mı?

PKK ile çatışmadı mı?

Bu ülkenin ekonomisi, sanayisi için madenlerde 5 binden fazla şehit vermedi mi?

Bize yolu, asfaltı bile keyif bağışlar gibi yapanlar; kervan geçmez, kuş konmaz yaylalara asfalt yol yapıyorlar.

"Oralara niye yapılıyor?" demiyorum ha!

Yapılsın elbette.

Ama buralara da hizmet yapalım; be güzel kardeşim.

Bizi hala mükellefiyet döneminde jandarmanın silah zoruyla madenlere soktuğu madenkeşler gibi görmeseniz olmaz mı?

Artık ülkemizin, Zonguldak'ın taşkömürüne ihtiyacı yok.

İthal kömür daha ucuza geliyor.

Bunu biliyor, sizi anlayabiliyoruz.

Üretimi azaltmanız bundan.

Zonguldak'ın küçülmesi bundan.

Bunu da anlayabiliyoruz.

Ama kömür ithal ediliyorsa, insan da ithal ediliyor.

'Ahan da geldi Suriyeliler' gibi yaklaşmayın bize.

Yarın ülkemizin başı derde girse, yine önce biz koşarız.

Bu kömürü, yine biz kazarız.

Cepheye yine biz koşarız.

Bizi hizmet için bir asır daha bekletmeyin olur mu?

Hassaten rica ediyorum sayın bürokratlar!

Bakın; iletişimin en büyülü kelimelerini kullanıyor, cümleler kuruyorum.

Rica ediyorum.

Kıymetli zamanınızı aldığım için özür dilerim.

Ama aldığınız maaşların, bindiğiniz arabaların, oturduğunuz evlerin, sürdüğünüz güzel yaşamın hatırına kentimize hizmet edin lütfen.

Bakın hala şehrimizin içinden kanalizasyonlu bir dere akıyor.

Evlerinize giderken kullandığınız yollarımız, köy yollarından beter.

Yolunu sevdiğimiz siyasetçilerimiz, bürokratlarımız.

Empati yapın.

Ara sıra kendinizi; asgari ücretli Ayşe Teyze'nin torunu Kemal'in yerine koyunuz.

İş-Kur'dan işe girmeye razı olan Cemal Amca'nın torunu Ahmet'in yerine koyunuz.

Üstelik, vicdan ile cüzdan arasındaki yollarımız da duble oldu.

Bizimkiler biraz virajlı, ama olsun!

Hayırlı işler diliyorum efendim.

Kalın sağlıcakla.

Kıssadan Hisse: Yılan, çiftçi ve balıkçıl kuş

Avcıların kovaladığı yılan; çiftçiden, hayatını kurtarmasını ister. Çiftçi, onu kovalayanlardan kurtarmak için diz çöküp, yılanın karnına girmesine izin verir. Ama tehlike geçip yılandan dışarı çıkmasını istediğinde; yılan, çıkmayı reddeder. Bulunduğu yer sıcak ve güvenlidir. Adam eve dönerken gördüğü balıkçıl kuşuna fısıldayarak olanları anlatır. Balıkçıl ona çömelip; yılanı dışarı çıkarmak için gerinmesini söyler. Yılanın başı dışarı çıkınca balıkçıl onu yakalayıp öldürür. Çiftçi; yılanın zehrinin hala içinde olmasından korkar. Balıkçıl; yılan zehrinden kurtulmanın yolunun, altı beyaz kuşu pişirip yemek olduğunu söyler. "Sen beyaz bir kuşsun," der çiftçi. "Sen ilki olacaksın."

Balıkçılı yakalayıp torbasına koyar, eve gelir. Karısına olanları anlatırken, torbayı kapıya asar. "Bu yaptığına çok şaşırdım" der karısı. "Kuş sana bir iyilik yapmış, karnındaki kötülükten kurtulmanı sağlamış, hatta hayatını kurtarmış, ama sen onu yakalamışsın ve öldürmekten söz ediyorsun."

Adam hemen balıkçılı bırakır, o da uçarak gider. Ama giderken kadının gözlerini oyar.

Kıssadan Hisse: Suyun yukarıya doğru aktığını gördüğünüzde, birisi bir iyiliğin karşılığını ödüyor demektir.