Onyedinci yüzyılın ikinci yarısı...

Haksızlık...

Zulüm...

Yetkililerin görmezden gelmesi...

Vurdumduymazlık...

Liyakatsizlik...

İlgisizlik...

Veya...

Görevlilerin bizzat kendi zalimlikleri...

Keyfiyet düşkünlükleri...

Kısacası...

Ortaya mağduriyet çıkar.

İnsanlar çözüm arar.

Sığınacak tek kişi kalır...

Padişah.

Ulaşmak zor.

Çare ararlar.

Son çare.

Sahil sarayları gözlenir.

Pencere önünde padişahın oturması beklenir.

Kimi zaman günler sürer.

Haftalar...

Hatta aylar sürer bu bekleyiş.

Dert büyükse.

Çare padişah ise...

Mecburiyet bekletir insanı...

Padişah pencere önünde görününce...

Hemen bir kayık kiralanır.

İçine bir kap konur.

Saman...

Talaş...

Eski elbise...

Ziftli hurdalar...

Çok ateş...

Bol duman çıkaracak ne varsa, yakılır.

Ortalık dumana boğulurdu.

"Padişahım...

Her taraftan haksızlık görüyorum.

Başımda zulüm ateşi yanıyor.

Son ümidim sensin.

Sana sığınıyorum.

Beni senin yanına sokmuyorlar."

Kısacası...

"Sana ulaşamıyoruz.

Derdimiz var.

Bizi gör..."

Demekti...

Bunu gören padişah, derhal şikayetçiyi huzuruna getirtir...

Derdini dinler...

Gereken emirleri verirdi.

[*] [*] [*] [*]

Diyoruz ki...

Yolu, sel götürdü.

540 bin lira yatırım yapıldı.

Yayladan 240 hane için gelen su, 60 haneye kıyak geçildi.

Fazlası boşa akıyor.

İki haneye, bir mahalleye yetecek su geldi.

Biraz ileride insanlar susuzluktan yanıyor.

Onlar da diyor ki...

- Yazmayın.

Konuşmayın.

İstemeyin.

Sosyal medyaya fotoğraf atmayın.

Atarsanız.

Hizmet engellenir.

Konuşmazsanız.

Hizmet yok.

Kısacası...

Bize yazma çorap karşılığında oy verecek olan çok.

Size ihtiyaç yok.

[*] [*] [*] [*]

Ne yapmak lazım?

Biz, saraya ulaşamayız.

Sarayın yetki verdikleri var.

Onlara ulaşıyoruz.

Hepsi reisçi...

Ama reisin dediklerini yapan yok.

[*] [*] [*] [*]

Ereğli sorunları için durum aynı.

Zonguldak...

Beterin beteri...

Sonuç...

Tek adam olunca...

Memleket, kraldan çok kralcı kaynıyor.

Vatandaş yanıyor...

Ama dumanı çıkmıyor.

Bu dumanı görün parişahım!