Zonguldak Belediye Başkanı Doktor Ömer Selim Alan, tecrübesizliğinin kurbanı olmaya devam ediyor.

Bence parti kararıyla Zonguldak Kömürspor olayından uzak durmak isteyen Ömer Selim Alan'a büyük bir oyun oynandı.

Zonguldak Kömürspor'un transfer tahtasının açılması için gerekli olan 450 bin liranın Zonguldak Belediye Başkanı Doktor Ömer Selim Alan taraftarından bulunduğu, bizim gazete de dahil olmak üzere tüm basında yer aldı.

Meğer parayı Demirlerin emanetçisi Hakan Hürfikir borç olarak bulmuş. Ama haberi yönetici Hacı Demir, farklı şekilde servis etmiş.

Zonguldak Belediye Başkanı Doktor Ömer Selim Alan, kulübe destek vermeye zorlanmış.

Tabi paranın Alan tarafından ödendiği haberi parti içinde de sıkıntıya neden olmuş. Öyle ya, Belediye Başkanı bu parayı nereden buldu? Seçimden arta kalanlardan mı? Yoksa yeni kaynaklardan mı? Her halükarda sıkıntı... 3-5 bin liranın hesabını yapan Alan, 450 bin lirayı nasıl bulacak?

Parti, gerçeği öğrenince rahatladı.

Ama partili belediye başkanının adının böyle para işleriyle anılması sıkıntı yarattı.

Bizim Belediye Başkanımız Doktor Ömer Selim Bey'in soyadı bile "Alan"...

Nasıl verecek o zaman?

Kıssadan Hisse: Tersyüz...

1960'lı yıllarda, okyanus kıyısındaki bir kasabanın polis şefisiniz...

Kasabanız, bahar tatillerinde öğrencilerin akınına uğrayan tatil beldelerinden biri...

Kasabadaki işyerleri, öğrencilerin bıraktıkları paradan hoşnutturlar, ama yıldan yıla (özellikle erkekler için, kadınları incitmeyelim) öğrenciler gitgide daha fazla sorun yaratır oldular.

Daha da beteri, onları sarhoş olup zıvanadan çıktıkları ya da sağı-solu rahatsız ederek ortalığı karıştırdıkları için hapse tıkmak da işe yaramıyor. Çünkü, sadece sorunu geçiştirmiş oluyorsunuz, hatta geceyi hapiste geçirmek gençler için bir gurur, övünme aracı ya da maçoluk göstergesi sayılıyor.

Diğer bir deyişle, ortalığı dağıtan gençlerden biri, geceyi içerde geçirmezse adamdan sayılmıyor. Bu durumda, siz de sertleşmeye karar verip onları ekmek ve suya mahkum ediyorsunuz.

Hata ediyorsunuz!

Artık içmeyen delikanlılar bile, kafayı bulmanın içeri atılmak için yeterli neden olduğunu düşünmeye başlayacaktır, çünkü ertesi sabah çıktıklarında geceyi nasıl da sadece ekmek ve suyla idare ettiklerini abartarak anlatabileceklerdir. Birdenbire, hapsin yolunu bilmeyenler bile gece kuşu kesilivermişlerdir.

Artık hapisteki koğuşlar yetmediği için, komşu kasabalardan mobil hapishaneler aramaya koyuluyorsunuz. Çocukları içeri tıkmakla yükümlü görevlileriniz fazla mesai yapmaya başlıyorlar. Artık sorun kontrolden çıkmaktadır.

Kapana sıkışmış gibisiniz. Bir yandan yasaları uygulamalısınız; çünkü göreviniz budur. Ama öte yandan da yasaları uyguladıkça, sorun daha da kötüleşmektedir.

Ne yaparsınız?

Yapabileceğiniz birçok şey var; her zaman vardır zaten.

Ama bu 1963 yılında Florida'daki bir polis şefinin başına gerçekten geldiğinde, bakın ne yapmış...

Hapse tıktığı bütün gençlere sadece bebek maması vermeye başlamış.

Onlara yetişkinlere davrandığı gibi değil, çocuklara davranması gerektiği gibi davranmaya başlamış. Sonunda, gece kuşu olmayı kafasına koymuş maçolar, kendileriyle dalga geçilen birer kahkaha makinesi haline gelmişler.

Polis şefi, çabuk öğrenen biriymiş.

Önce kendi kendine sormuş, "Yasayı çiğneyen bu öğrencileri, nasıl ederim de daha ciddi cezalandırabilirim?" diye...

Ekmek ve suya talim ettirerek tabii ki... Bu işe yaramayınca, bu defa şöyle sormuş kendine:

"Bunları, yasayı çiğnemiş olduklarından dolayı nasıl küçük düşürürüm?"

Çoğu zaman işler böyle yola girer...

Sadece sorunu tersyüz edersiniz ve tam isabet; her türlü farklı çözüm ortaya çıkar.

Günün Fıkrası: Bana da bir bardak doldur!

Havaalanında apronda pencere kenarında uçağa bakarken içki içmekte olan adama bir papaz yaklaşarak, "Kaç yıldır içki içiyorsun?" diye sorar.

Adam, "20 yıldır" cevabını verir.

Papaz, "Biliyor musun, 20 yıldır içki için harcadığın parayı toplasaydın, şimdi bu uçağı satın alabilirdin" demiş.

Adam, "Bu uçak zaten benim" demiş.

Papaz, "Bana da bir bardak doldur" demiş.