Bu repliği biliyorsunuz...

Hatırlatıp biraz uzatalım...

"Jilet Ahmet, sevdiğimiz bir abimizdi. Janti adamdı, adabı, giyinmeyi çok iyi bilirdi. Mesela ben bilmem. Çok gülerdi, ben gülmem. Bu kapıdaki arkadaş 'abi köye para' dediğinde sırtını dönerdi. Ben dönmem. Agop, 'abi beni kapıdan al' dediğinde dalga geçerdi. Ben geçmem. Jilet Ahmet, sevdiğimiz bir abimizdi, ama parayı da bir tuhaf dağıtırdı. Ne varsa elinde gene döner dolaşır onun elinde kalırdı. Benim kalmaz. Bizde para masaya konur. Herkes ihtiyacı kadarını alır. Jilet abim, silahını adamına taşıtırdı. Ben silahımı saklamam. Abim bu masaya şöyle fiyakalı, ama biraz da yamuk otururdu. Ben arkamı arkadaşlara verince, şöyle yaslanırım bir geriye. Koltuk sende kalsın kardeş, arkamda durma yeter."

Jilet Ahmet; tefecilerden para alırdı, ben almam.

Jilet Ahmet; Osman Abiyle aynı derede yüzdüğünü söyler, ben inanmam!

Jilet Ahmet; tweet atar, ben atmam.

Jilet Ahmet; dedikodu yapar, yaptırır, yazdırır, ben kendim yazarım!

Jilet Ahmet, yaylanır!

Ben yaylanmam!

Jilet Ahmet, kararname bekler.

Ben beklemem!

Analar ağlamasın...

"Analar ağlamasın" kampanyaları olurdu, terörle mücadelenin çok sert geçtiği yıllarda. Bu sloganı, terör yandaşları da kullanırdı. Asker, teröristleri kuşatsa, kadınlar-analar öne sürülürdü.

Terörü annelerin bitireceği vurgulanırdı.

Diyarbakır'da oğlunun HDP'liler tarafından kaçırıldığını iddia ederek il başkanlığının kapılarını kıran ve önünde eylem yapan Hacire Akar simge oldu.

Oğlunu terör örgütüne kaptırmamak için eylem yaptı.

Terörü, Hacire Akar gibi analar engeller.

Bunu hep birlikte gördük.

Hacire Anaların çoğalması, terörün bitmesi dileğiyle...

Kıssadan Hisse: Burnundan kıl aldırmayanlar!

Osman Efendi, bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır. İlaç alır, geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendinin baş ağrısı artarak sürer. Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar. Başka doktorlar çağrılır... Osman Efendi, Uşak'ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaat eder. Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. Ev halkı birbirine karışır, baş ağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendiyi İstanbul'a götürmeye karar verirler. İstanbul'da en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır... Görünüşe bakılırsa, Osman Efendi turp gibidir. Oysa dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir.

Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Osman Efendi, bu defa da apar topar yurtdışına götürülür. O devirde Amerika değil, İsviçre moda, Zürih'e gidilir. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanır.

Sonuç olarak; Osman Efendiye teşhis konulamaz. Artık yerinden kalkamayan Osman Efendiye ağrı kesici iğneler verilir, ülkesine dönüp "dinlenmesi", daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir. Osman Efendi, bitkin, aile perişan. "Kader" denilir, Uşak'a dönülür. Osman Efendi, yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar. Bir gün, "hastanın keyfi gelsin" diye, Osman Efendinin eski berberi "Berber Mehmet" çağrılır. Berber yataktan kalkamayan Osman Efendiyi tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler. Berber Mehmet, bir an düşünür. "Beyim, sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın" der. Bir bakar, "Hah işte, kıl dönmüş" der. Osman Efendinin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker. Ev halkı, Osman Efendinin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar. Berber Mehmet, Osman Efendinin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir. Osman Efendinin kanayan burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah Osman Efendi, aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın, sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir.

Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet'i çağırtır ve ona bir servet bağışlar.

Hisse: Burnundan kıl aldırtmayanların başı çok ağrıyabilir.