Bir filozof, öğrencileriyle havuz başında çay içmekte ve onları kendi usulünce eğitmektedir. Filozof, öğrencilerine su dolu havuzu ve havuzun içindeki balıkları göstererek, "Balıklara hissettirmeden havuzdaki suyu nasıl boşaltırsınız?" der.

Öğrencilerden her biri, havuzun yanında bulunan kovalarla suyu boşaltacağını, diğeri havuzun altındaki vanayı açarak suyu boşaltacağını söyler.

Filozof, çay içtiği bardaktaki kaşığı çıkararak, havuzun kenarına gider ve havuzdan bir kaşık su alarak dışarı atar. Ve bunu birkaç defa tekrarlar, sonra öğrencilere der ki:

"Havuza dışardan su gelmediği için havuzun içindeki su sınırlıdır. Dolayısıyla bıkmadan-usanmadan ısrarla küçük kaşıklarla havuzdaki suyu boşaltmaya çalışırsanız, hem su dolu havuz boşalır, hem de balıklar suyun boşaldığını hissetmezler."

Şimdi biz bu hikayeyi alıp buraya niye koyduk?

Zonguldak'ta olan-biteni en güzel anlatan hikayelerden biridir bu...

Zonguldak'a dışarıdan bir kaynak gelmediği için, içerideki kaynağı yavaş yavaş dışarıya aldığınızda, hem Zonguldak boşalır, hem de Zonguldaklılar boşaldığını hissetmez.

1991 yılındaki Büyük Madenci Grevi başladığında, Zonguldak'ta 36 bin maden işçisi çalışıyordu.

O tarihte söylenen TTK'nın 12 bin 400 işçi ile çalışacağıydı. Zonguldak bunu kabul etmedi. Getirilen önerilere de karşı çıktı.

Hükümetler de, sessiz sessiz TTK'daki işçi sayısını azalttı.

İşçi sayısının azalmasıyla birlikte üretim de yıllık bir milyon tonun altına düştü.

Biz TTK'yı sattırmadık, özelleştirmedik, ama küçültülmesine de sessiz kaldık.

Yani havuzdaki su boşaldı, balıkların haberi olmadı.

Peki, kim yaptı bunu?

Sadece hükümetleri suçlayarak sorunu çözebilir miyiz?

Bence bu işin başını tutan, kurumu yöneten bürokratlardır.

Ve onları öneren, Zonguldak'tan seçilmiş siyasetçilerdir.

1990 yılından bu yana hem fiziki, hem nüfus, hem de ekonomik olarak küçülen Zonguldak, suyu boşaltılan balık dolu havuza benzedi.

Su azaldıkça, balıkların çırpınışları arttı.

Şimdi hayal ediyoruz...

Filyos Vadi Projesi hayata geçecek, havuza su dolacak, biz balıklar daha rahat yüzeceğiz!

Zonguldak halkı sazan olduktan sonra, suyumuzu boşaltan çok olur!

Kıssadan Hisse: Bilmeyenle tartışma...

Usta bir ressamın öğrencisi, eğitimini tamamlamış. Büyük usta, öğrencisini uğurlamış. Çırağına, "Yaptığın son resmi, şehrin en kalabalık meydanına koyar mısın?" demiş.

"Resmin yanına bir de kırmızı kalem bırak. İnsanlara, resmin beğenmedikleri yerlerine bir çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmeyi de unutma" diye ilave etmiş.

Öğrenci, birkaç gün sonra resme bakmaya gitmiş. Resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasının yanına dönmüş. Usta ressam, üzülmeden yeniden resme devam etmesini tavsiye etmiş.

Öğrenci, resmi yeniden yapmış. Usta, yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş.

Fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını söylemiş.

Yanına da, insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını önermiş.

Öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki, resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş.

Usta ressam şöyle demiş:

"İlkinde, insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. İkincisinde, onlardan müspet, yapıcı, olumlu olmalarını istedin. Yapıcı olmak, eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi.

Emeğinin karşılığını, ne yaptığını bilmeyen insanlardan alamazsın.

Değer bilmeyenlere sakın emeğini sunma...

Asla bilmeyenle tartışma..."